Mimarlar: 'Var!' (2
ve son)
Yazıda yazana yazmak kuraldır. Hem de
kural bozduran kural. Yazının yolu kapanmasın diye.
"Mimarlar: Var!" yazısına epey cevap
geldi. "Varım" diyenler ve yorumlarını eksik etmeyenler. Yazdıklarını yazmamak
olmazdı. İnce / Uzun'un dizi yazmama kabulünü bozmak farz oldu. "50 mahalleye 50
mimar apartmanı" politopyası hakkında son kez yazarak. Bir de doğrudan içinde
bulunmadığı bir alanla ilgili yazanın haddini nasıl nerede bileceği sorusunu
ortada bırakarak. (Yazmak bizatihi soru sormak değilse nedir?)
İlk cevap Ankara'dan geldi. Şerif
Süveydan (Paralaks Mimarlık) "Biz de varız" diyordu. Tıpkı N. Sayın gibi,
Mimarlar Odası'nın asgari proje hizmet tarifesinden çalışmaya hazır olduklarını
bildiriyordu.
Politopya yazının ilk kez göründüğü
www.arkitera.com 'un yöneticilerinden Ömer
Yılmaz neler yaptıklarını yazdı. Önce 50 mahalleyi 32 ilçe olarak değiştirip
belediyeye 40 aday mimarın adını sunmuşlardı. Adayların genç ve büro sahibi
olmalarına dikkat etmişlerdi. Büyükşehir'in ilçe belediyelerine yazı
göndermesini bekliyorlardı. Temmuz ayındaki Uluslararası Mimarlık Kongresi'nde
politopyayı bir proje olarak belediyeler, mimarlar ve yatırımcılara
tanıtacaklardı. Sonra da Mimarlık Festivali'nde bir sergi düzenleyeceklerdi. Cem
İlhan'ın yazısı "Ben de varım... fakat" diye başlıyordu. İlhan, İhsan Bilgin'in
yazılarına dayanarak mimarın sürece dahil olamadığını hatırlatıyordu. Sonra, N.
Sayın'ın önerdiği asgari ücretin uygulamada tavan ücret olduğuna, gerçekte bunun
1/5'inin alındığına dikkat çekiyordu. Yine İ. Bilgin'den aktararak, "Yapılacak
iş, ortaya çıkacak bina zaten başından belli; mimarlık formasyonunun
taşıyabileceği alternatif çözümlere, farklı mekân kurgularına... yer yok"
diyordu. İlhan, "İmar formatlarının dışına çıkılarak neler yapılabilir, gelin
onu da tartışalım" diyerek yabana atılamayacak denli yeni bir öneri de
yapıyordu. Korhan Gümüş ise mimarlığın 50 mimar apartmanı gibi ütopyalardan
beslendiği kanısındaydı. Ona göre, İstanbul'da yeni yapılan 'felaket
apartmanların' da mimarlar tarafından yapıldığını unutmamak gerekliydi.
Politopya 'kâğıt üzerinde çizilmiş' binalaro değil, kullanıcı, uygulayıcı,
profesyonellerle yerel yönetici arasındaki ilişkileri sorun ediyordu. Bu haliyle
tasarımcının konumunun ve hayatla ilişkisinin sorgulanmasına yarayabilirdi.
Özetle gelen cevaplar bu kadar. Benden
de bu kadar. Bir kent (kozmopolis) ütopyası ortaya attım. Ütopyayı, 'yok yer'
olarak tanımlıyorum. İçten içe bir umudum vardı: 'Bir eu-topya', yani 'iyi yer'
ışığı yakılabilir mi diye geçirmiştim. Belli ki, bundan sonra politopya
üzerine biraz daha konuşulacak. Ben konuşulanları ve asıl, olanları izleyeceğim.
Yine de her yıl, müteaahitlerin gösterdiği projeyi çizip onların resmi dairedeki
işlerini takip edecek binlerce mimar yetiştirmenin garipliğine şaşacağım. (Adına
okul denen şeyin kendi kendini sorgulamamasından daha hazin ne olabilir?)
Olacakların mimarlara ve hayatlarımıza
ne getireceğini göreceğiz. Ne götürdüğünü ise her gün yaşıyoruz.
Radikal - Serhan Ada |