reklam

18 Mayıs 2005 Çarşamba
Ana Sayfa > Haberler

Verilerden Diyagrama, Diyagramdan Mimarlığa Düşünme Yöntemi: Koolhaas İstanbul’daydı

Rem Koolhaas İstanbul'daydı.  Philips’in sponsorluğunda, Arkimeet serisinin 11.konuğu olan Koolhaas, 17 Mayıs Salı akşamı Harbiye Askeri Müzesi’ne kendisini dinlemeye gelen 2200 kişiye projelerinden ve çalışmalarından örnekler sunarak mimarlığa, mimarlara yüklenen anlamlara ve misyonlara, mimarların kendilerine çizdiği sınırlara ve “modern” olmaktan anladıklarına kadar birçok konuya değinerek 1.5 saatlik bir konferans verdi.

Mimarlıktaki “gerilimler”den konuşmasına başlayan Koolhaas’ın mimarların çok popüler olduğundan ve oardan beklenenle mimarın performansı arasında doğru bir orantı olmadığından, mimarların performasının çok düşük olduğundan bahsetti. Bunu iki şekilde yorumlayabiliriz:

1. Mimarlardan ve mimarlıktan beklenen çok şey var ancak mimari ürünün ortaya çıkış süresi yaşamdan çok daha yavaş olduğu için ciddi bir performans düşüklüğü oluşuyor.

2. Mimarlardan ve mimarlıktan beklenen çok şey var ancak mimarlar kendilerine biçtikleri bir takım sınırlar yüzünden bazı şeyleri aşamayarak beklenenin çok altında bir performans gösteriyorlar.

Koolhaas'ın konferansın sonlarına doğru performans düşüklüğünden bahsederken yukarıda yazdığım iki şıkkı da kastetmiş olduğu net bir şekilde anlaşılıyordu ancak öyle görünüyor ki Koolhaas bu performans düşüklüğünü benim anladığım gibi iki şıklı, birbirinden bağımsız düşünmüyordu:

Hayat çok hızlı, mimari yavaştı. Hayatın hızını da düşünce sistemimizi ve sınırlarımızı değiştirerek yakalayabilir, performansı ancak bu şekilde yükseltebilirdik.

Diyagramdan Mimari Ürüne
Mimarlığa ve mimarlığın sınırlarına yaklaşımlarını OMA (Office of Metropoliten Architecture) ile yaptığı projelerle açıklayan Koolhaas’ın ilk örnekleri Berlin Hollanda Konsolosluğu ve Seattle Halk Kütüphanesi’ydi.

Seattle Halk Kütüphanesi’nin “veri toplama, istatistiklerle projeyi bağlamlandırma, verileri grafikle sunma ve konsepti oluşturma” olarak özetleyebileceğim projelendirme sürecini anlatan Koolhaas, “kütüphane”nin dünya yüzünde her yerde geçerli bir tipolojisi olduğundan, dolayısı ile çok rasyonel bir proje yapmanın kaçınılmaz olduğundan bahsetti. Ancak sözü geçen tipoloji, rasyonellik ve hatta muhafazakarlık kavramlarının kırılışını Koolhaas’ın kütüphaneler hakkında yaptığı araştırma ve topladığı verilerle kütüphanenin artık sadece “kitap barındıran ve gidip kitap okunan bir bina” olmadığını gösterdiği sunumu ile izledik. Kütüphanelerin artık bir enformasyon merkezi olduğunu belirten Koolhaas, insan-materyal ve materyal-materyal ilişkisi üzerine kurduğu diyagramlarıyla yarattığı Seattle Halk Kütüphanesi’ni fotoğraflar ile anlattı. Binanın programının bu ilişkiler üzerine kurgulanmasıyla kütüphanenin artık kitaplara adanmış olmaktan çıkıp, bilginin akışını spiralleri ve rampaları ile, katların birbirleri ile kurduğu ilişkilerle destekleyen bir bina tipi haline gelmesi kütüphane tipolojisinin rasyonel bir proje içinde kırılışının çok iyi bir örneğiydi.

Bir müşterisi için yapacağı konut projesinden çıkan anlaşmazlıkları sonrasında vazgeçişini ve bu projenin evrilerek Porto’da yaptığı Casa da Musica’ya nasıl dönüştüğünü anlatan Koolhaas, bu projesi üzerinden kamu binası yaparken karşılaşılan zorluklardan bahsetti. Bir kent merkezinde kurulan yeni bir yapının çevresi ile bağlantısını Casa da Musica'daki yönlendirme startejilerini, binanın içinin dışarısı ile kurduğu ilişkiyi anlatan Koolhaas bunların dışında binanın içerisi ile dışarısını bu kültürel yapıya girenler ile sadece dışarıdan seyredenler arasında bağlantılarcasına dışarıdan binayı görenler için içeride neler olduğunu anlatmanın önemi üzerinde durdu.

AMO’yu Doğuran Koşullar
Bundan yaklaşık 8 yıl önce Hollywood Universal Stüdyoları’ndan bir proje teklifi alan ve buradaki birçok firmayı barındıracak bir bina yapacak olan Koolhaas ve OMA’ya oldukça tanıdık bir programa sahip olan bina üzerinde çalışmaya başladıklarından bir süre sonra programa dahil olan firmaların bazılarının satıldığı haberi gelmiş. Bu hızlı değişim içerisinde Koolhaas bu işin mimari bir iş değil bir örgütleme işi olduğunu fark etmiş. “Örgütleme görevi bağımsız bir işti” diyen Koolhaas bağımsız unsurları birleştirerek bir makine oluşturması gerektiğini fark etmiş: Bir Bina - Makine.

Bu örnek üzerinden mimari ürünün fizik-mekana yansıyana kadar hayatın çok gerisinde kaldığından her an değişen bu networke mimarın ve mimarinin ayak uyduramadığından bahseden Koolhaas AMO’nun bu şartlar içerisinde doğduğunu anlattı. OMA’nın tam asimetriği olarak varolduğunu söylediği AMO, içerisinde sosyoloji ve antropoloji gibi pek çok farklı disiplini barındıran, mimari ile bağlantılarını kuran ve ortak ürünler veren bir grup. Koolhaas’ın deyimi ile AMO “dünyayı yorumlarken yeni bir yaklaşım” için bir oluşum.

AMO’nun kuruluşundan bahsettikten sonra Koolhaas küreselleşen dünyanın homojenleşmiş gibi gözükse de bu homojenleşmeye meyilli şartlar içerisinde yeni ilişikiler kurulduğundan, yeni olgular oluştuğundan bahsetti. Homojenleşme içerisindeki heterojenleşmeye değinen Rem Koolhaas, bu heterojenliğin ince noktalarına AMO’nun araştırmaları ve sunumları ile devam etti.

Modern Zamanların Mimarı: Değişime Açık, Yeni, Müdahaleci...mi?
Mimarın modern dünya içerisinde kendine çizdiği “her zaman yeninin yanında, hep faaliyetin tarafında, müdahaleci ve iş yapan” tanımlarına karşı “neden sadece gözlem yapmayalım, neden mimar sadece düşünce üretmesin?” sorularıyla duran Koolhaas modern zaman mimarının yukarıdaki sınırları ile “koruma” ya da yanlış yaklaştığını, herşeyi yenileme ve modernleştirme kaygısı ile davrandığını St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi’nden örnekler vererek anlattı. Bir müze için çok kötü şartlara sahip olan Hermitage’ın herşeye, tüm şartlara rağmen çok fazla izleyici çektiğinden bahseden Koolhaas burası için getirdiği korumacı yaklaşımlardan örnekler vererek modernleşmeye ayak uydurmak  ve boyun eğmek istemeyip “koruma” üzerinde uzun süre düşünmüş olduğunu belirtti.

Modernleşmenin taleplerine bu şekilde direnen Koolhaas koruma kavramının modernleşmenin dışında düşünülmesine katılmadığını, ilk koruma kanunun 1790’da Fransız Devrimi’nden sonra çıktığını belirtti. Bir ihtilal ortamında kentin ve binaların zarar görebilmesinin çok olası olduğu için buna şaşırılmaması gerektiğini belirten Koolhaas ikinci koruma kanununun İngiltere’de Victoria Dönemi’nde sanayileşmenin yıkıcı etkilerine karşı oluşturulduğunu ve korumanın aslında bu derecede modern bir kavram olduğunun altını çizdi.

Bunları fark ettikten sonra korumaya artık bambaşka bir gözle baktığını belirten Rem Koolhaas bu konudaki modern baskılardan “modern zamanlar”ın mimari ürünü olan gökdelenlere geçti. Koolhaas kalıplar dışarısında düşünme yöntemini göstermek için oldukça iyi bir örnek, CCTV örneği ile artık kalıplaşmış “gökdeleni düşünme” metoduna nasıl farklı bir yönetm getirdiğini anlattı. Gökdelenin artık sadece kimin daha yükseğe çıktığı rekabeti ile üretildiğini söyleyen Koolhaas insanların geçişine açık olan bu farklı, yükselme kaygısından uzak, 3. boyutu olan huzurlu gökdelenin devletin bağımsızlığını simgelediğinden bahsetti.

Konuşmasının sonunda seyircilerden soruları alan Koolhaas’a çalışma yöntemleri, Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileri üzerine sorular yöneltildi.

Koolhas Ne Dedi?
Düşünme biçimi öğrenilen ve öğretilen birşey. Düşünmenin öğrenilmesi ve öğretilmesi bir yerden sonra istismar edilmeye çok açık. Düşünürken nasıl gözükmemiz gerektiğinin, düşünen insanın nasıl gözüktüğünün bile imgesi zihnimize kazınmışken eğer kendi öğrenme ve algılama biçimlerimizi bulmaz, değişmesi gerekenleri değiştirmezsek, sadece bir doğru - bir yanlış ile yaşamaya mahkumuz demektir.

O tek doğru ve tek yanlışın neyin ve kimin doğrusu-yanlışı olduğunu düşünmeden yaşamaya..

2200 kişi içerisinden bir kişiye konferansın sonunda Rem Koolhaas’ın sözlerinden, projelerinden ve çalışmalarından kalanlar bunlardı.
Arkitera - Gülin Şenol

 

Mayıs 2005 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
          01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
diğer aylar için tıklayın

Kitap

Suyun Altında Yerin Üstünde
Editör: Pınar Gökbayrak
Grafik Tasarım: Aslı Ayhan

Arkitera Mimarlık Merkezi Yayınları

Ücret: 30 milyon TL

(30 YTL). Dağıtım ve kargo masrafları dahil.

  

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz