Pazartesi sabahı...
Bir mimarla...
İlkbaharın ışıklı bir sabahının içinden
geçe geçe, Topkapı Sarayı'nın yolunu tuttum. Ulaştığımda bir cümbüşün içine
düştüm... Dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle, eğitim döneminin henüz
ilk basamaklarındaki minik öğrenciler Saray'ın hem içinde hem de dışında öbek
öbek toplanmıştı. Aralarından sıyrılarak Topkapı Müzesi Müdürlük Binası'na
girdim.
Masa etrafındaki gruba sunum yapan 61
yaşındaki Rem Koolhaas ile selamlaşıp, masanın kenarına iliştim... O bir yandan
çalışma arkadaşı Selva Gürdoğan'a slaytları ilerletmesi için ricada bulunurken
öte yandan da düşüncelerini anlatmaya devam ediyordu. Rem Koolhaas... Toplantıyı
düzenleyen Arkitera Mimarlık Merkezi, bu uzun boylu, ince ve sağlam yapılı,
özenli konuğu, bize verdiği bilgi notunda şöyle tanıtıyordu: "Mimar-düşünürlerin
en çok tartışılan ismi Rem Koolhaas... 32 yaşında ilk binasını inşa etmeden çok
önce dünyaca ünlü bir mimar olan Rem Koolhaas ününü, bir modern zamanlar
manifestosu olan Delirious New York adlı kitabına borçluydu." İlk binasını
yapmadan önce yazdığı ilk kitap ile ünlenen ve mimarlık tarihine mal olan Rem
Koolhaas'ın bu farklılığı insanın dikkatini çekiyordu. "Delirious New York"
New York kentinin çılgın enerjisinin Koolhaas tarafından farklı bir biçimde
okunmasıydı...
Yaptığı sunumda ve dağıttığı broşürde
de, Koolhass'ın kendine özgü okuma biçimi hemen fark ediliyordu, "istatistikleri
görselleştiriyordu." Hatta bugünün kentlerinin politik oluşumlarını görsel
olarak ifade edebilmek için grafikerlerle beraber bir de araştırma şirketi
kurmuştu. Kentleri, kent planlamasını, modernizmi, hepsini yeniden tartışmaya
açmıştı... Ayrıca Harvard Üniversitesi'nde hocaydı... Öğrencileriyle yaptığı bir
metro istasyonu inşa aşamasındaydı... Onu dinlerken genel ilgi alanlarını da
anlıyordun. Örneğin, Avrupa Birliği'nin görsel olarak nasıl temsil edilmesi
gerektiği üzerine kafa yorduktan sora ülke bayraklarının renklerinden oluşan bir
barkod tasarlamıştı. Lagos, Berlin, New York ve Pekin özellikle ilgisini çeken
kentlerdi... En çok örneği Çin üzerinden veriyordu. Çünkü her yıl Paris'in iki
misli kentsel alan üreten Çin'deki süreçle ilgili bir araştırma yapmıştı. Çin
Devlet Televizyonu'nun binası için tasarlanan etkileyici bir proje söz
konusuydu. Projenin özellikleri şöyle tanımlanıyordu: "Sarmal şeklinde,
şaşırtıcı bir dönüşe sahip bina, aynı zamanda mühendislik harikasıdır. Bu bina,
genelde iki boyutlu yaratılan gökdelen algısına üçüncü boyutu eklemiştir."
Koolhaas'ın yeni yaklaşımları dünyada
sadece yankı yaratmakla kalmamış, çok saygın ödüllerle de taçlanmış... Mimarlık
dünyasının Nobeli sayılan Pritzker'i 2000 yılında almış... Tabii kentleri tekrar
tanımlama çabası kadar, bina yaklaşımları da önemli Koolhaas'ın... Düşünce
yapısını göstermesi açısından Seattle Kütüphanesi Projesi simgesel bir örnek...
Binanın özellikleri şöyle anlatılabilir: "Seattle Kütüphanesi Projesi de gene
bir algısal kalıbı kırar. Kategorize edilmiş kitap grupları yerine, kitaplar
yaklaşık 800 m. uzunluğunda bir spiral etrafına dizilmiştir. Bu spiral
aracılığıyla rampadan yukarı çıkarken her konudaki kitabın önünden geçmeniz
sağlanmıştır."
Türkiye mimariden koptu... Kentlerin
estetikle ilgisi kalmadı. Ne mimarlıktan ne de mimarlardan söz ediyoruz.
Pazartesi sabahı ünlü bir mimar İstanbul'daydı... İnsan zekasıyla barınma
ihtiyacının kesiştiği noktada yaratılan mucizelerden örnekler izledik. Zekanın
ve yaratıcılığın bu ülkenin kentlerine de dokunmasını dileyerek çıktık o estetik
şölenden.
Sabah - Mehmet Altan
|