İstanbul
Son yıllarda eskisinden daha fazla gündeme gelmekle birlikte İstanbul hala
dünyada hak ettiği ilgiyi görmüyor.
Paris, Londra, Viyana, Roma, Prag, Madrid gibi kentlerle boy ölçüşemiyor.
Bu kentlere her yıl milyonlarca insan geliyor, orada yerleşenler bir yana,
yalnızca bu kentleri görmeye, gezmeye gelenlerin, kültürel faaliyetlere
katılanların, alışveriş yapanların sayısı her geçen yıl artıyor.
Bu kentler, turistlerden inanılmayacak gelir elde ediyor, bu gelirle yine
onların ilgisini çeken kültürel varlıklarını geliştiriyor, sanat etkinliklerini
destekliyor, yapılarını, sokaklarını, binalarını yeniliyor, ellerindeki değeri
korumak için çaba harcıyor.
Doğrusu biz elimizdeki değerleri korumak bir yana mahvetmek için elimizden
geleni yapıyoruz. Bir belediye başkanından ötekine koskoca kentin estetiği bile
değişiyor. İrili ufaklı belediyelerin kafalarına göre yaptıklarıyla kentin bütün
görüntüsü farklılaşıyor. Bir yanda güya merkezden uygulanan 'çivi çakma
yasakları'yla eski doku korunmaya çalışılıyor. Öte yanda o korunan yerlerin
burnunun dibine bırakın çiviyi koca koca çirkin binalar, mahalleler
konduruluyor.
Artık yıllardan beri çeşitli belediye başkanlarının, yardımcılarının, fen
işleri görevlilerinin, meclis üyelerinin bu kentin bitmek bilmez yağmasından pay
alması haberleri o kadar kanıksandı ki, ilgi bile görmüyor.
Arazi paylaşımından kaldırımcılara, irili ufaklı müteahhitlerden
otoparkçılara kadar kentin her yerinde oluşan çetelerin bu yağmayı düzenleyip
aslan payını alması da artık haber niteliği taşımıyor.
Dünya mirasının birer parçası olan, bulunmaz değerdeki tarihi eserlerin
perişan halleri, en kıymetli parçaların oradan buradan bir gecede yok olması,
yanması, çalınması, güya özenle korunan birçok yerin başına 'beklenmedik
kazalar'ın gelivermesi filan da yıllardan beri çok alıştığımız olaylar
arasında...
Bana çok kızıyorlar ama ben İstanbul gibi, Bodrum, Çeşme, Side gibi dünya
mirasının parçası olan, Türkiye için sonsuza kadar gelir kaynağı oluşturan
yerlerin seçimle işbaşına gelen insanlar tarafından yönetilmesini doğru
bulmuyorum. Bu yerlerin çoğu zaman üstlendikleri işle ilgisi bile olmayan
insanların insafına terk edilmesine bir anlam veremiyorum.
Buraların planlamasının, yeniden yapılandırılmasının çok daha yetkin, uzman
insanlardan oluşacak kurullarca tasarlanmasını hatta birçok projenin
uluslararası yarışmalarla oluşturulması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'de bütün
bunları yapabilecek akademik birikim de var sanatsal birikim de...
Özel bir şirket, bahçelerinden yapay göllerine kadar bir mahalle inşa
edebiliyor, son derece gelişmiş teknikler kullanarak siteler, gökdelenler
yapabiliyor. Ama bu bilgiyi, bu beceriyi kentlerin
düzenlenmesine yansıtamıyoruz. Konu yalnızca para değil çünkü dünyanın parası
dökülerek yapıldığını bildiğimiz öyle çirkinlikler, öyle beceriksizlikler var ki
üç kuruşla çok daha iyisi yapılır.
Sırf çalma çırpmayı engelleyebilsek o parayla İstanbul baştan aşağı
yenilenir.
En basitinden, Türkiye'de yaptığı heykeli koyacak yer bulamayan heykelciler
dururken en güzel yerlere birbirinden berbat heykellerin dikilmesini anlamakta
güçlük çekmez misiniz?
İstanbul gerçekten de dünyanın en çok ziyaret edilen kentlerinden biri ve
Türkiye'nin çehresini değiştirmenin anahtarı olabilir.
Akşam - Kürşat Başar |