Beyaz Türklerin gizli
planları
Son zamanlarda İstanbul'da moda, her boş bulunan yere bir adet site yapılması
oldu... Sonra da hayli komik unsurlarla başlayan ve birçok yerde aynen tekrarı
görülen bir süreç başlıyor.
İlk önce ev satın almak isteyenlere çayırlık bir alan gösteriliyor ve 'sizin
alacağınız ev işte burada olacak' deniliyor. Size de o an düşen sorumluluk;
hayalinizi güzelce çalıştırarak çayırda otlamakta bulunan inekleri, koyunları
manzaradan silerek orada bir ev hayal etmek oluyor. Hayaliniz yeterince güçlüyse
ikna oluyorsunuz ve evi de satın alıyorsunuz. Sonra borç ödemeye başlıyorsunuz.
İsteyen buna bir mucize desin ama, bu tür davranış normlarına alışık olmadığımız
için hayretle görüyorsunuz ki; sonra o boş yerde bir site gerçekten de ortaya
çıkıyor. Başında sadece hayal gücünüzü çalıştırarak girdiğiniz bu iş, sizi
sonunda, ileri bir tarihte ev sahibi de yapıyor. Bir tek arada geçen zamanda
henüz inşa edilmemiş evin elektrik ve doğalgaz masrafını ödemiyorsunuz, hayal
gücünüzü çok zorlarsanız bunu da bir avantaj olarak görebilirsiniz.
Neyse benim asıl söylemek istediğim şey; İstanbul'un yakında dünyadaki en
modern şehri olacağının müjdesini vermektir. Mimaride 'modernizm' ekolünün fikir
babası Le Courbusier 'sokakları ortadan kaldırmalıyız' demişti. O sadece
binalardan oluşan bir şehir düşlüyordu, sokak denilen şey; üzerinde banal
insanlar yürüyeceği bir şey olduğundan, mimarın 'modernist duygularını' da
incitiyor doğal olarak. Modernizmin bu 'şehir ütopyasını', Beyaz Türkler,
İstanbul'da site inşa edilmemiş tek bir alan bırakmayarak gerçekleştirme
amacında görünüyorlar. Yakında şehirde yürümek, sadece bir siteden diğerine
geçmekle mümkün olacak. Çok eskiden bir Amerikan filmi seyretmiştim, Burt
Lancester bir özel havuzdan diğerine girip, yüzerek kilometrelerce yol
katediyordu, o film müthiş bir yeni-zenginlik eleştirisiydi; o filmi Türkiye'de
biz, bir siteden diğerine girerek kilometrelerce yürüyen bir Türk'ün macerasını
anlatan şekilde yeniden rahatlıkla çekebiliriz.
Benim bu meselede iki temel soruya cevabım şu anda yok; bir şehirde bu kadar
fazla ev talebi nasıl olabiliyor ve ikincisi, yeni kurulan sitelere neden illa
da 'Country' adı takılıyor. Millet bu kadar country'den hoşlanıyorsa kırsal alan
inşaat ile dolmadan o yere neden gitmiyorlar? Neden country'e ancak o yerin
siteye, ardından da şehre dönüşmesinden sonra gitmeyi tercih ediyorlar?
Bu yeni kasabaların sayısı arttıkça sonunda 'modernist akımın' arzu ettiği de
olacak ve bildiğimiz anlamıyla sokaklar, caddeler, şehirde tamamen ortadan
kalkacak. Beyaz Türklerin sinsi planı da bu işte, sokak denilen yerde halktan
insanlarla karşı karşıya gelmek zorunda kaldıklarından ve hatta bazen bu halktan
bazıları lokantalarda filan yemek yemek veya parklarda oturmak gibi tatsızlıklar
yapıp hadlerini de aştıklarından, artık bu rahatsız edici durumdan kurtulmanın
zamanı da çoktan gelmişti. Bu nedenle ya insanı genelde son derece irrite eden
halktan kurtulmak gerekiyordu -ki bu maliyeti hayli yüksek ve de zahmetli bir iş
olacaktı-, ya da halkın yürüme alanları ortadan kaldırılacaktı. Bulunan her yere
site inşa edilerek şu sokak, cadde anlamsızlığından böylece yavaştan
kurtulunuyor. Halk nihayet uzaktaki evlerine fiilen hapis edilecek ve onların
bir gün gerçek evlerine (country) dönmeleri umutla beklenecek. Dönmezlerse de
insanlar country isimli yeni sitelerine çekilip gerçek country'lerine bir türlü
geri dönmeyen insanları katiyen hiç görmemeyi sürdürecekler ve şans da yardım
ederse onları da tamamen unutacaklar.
Sokaklar artık olmayacağı için toplu taşımacılığa da nihayet son
verileceğinden, halkın vatandaşların bulunduğu yere de seyahat etmeleri artık
imkansız olacağından böylece gerçekten mutlu sona ulaşılacaktır. Beyaz Türkler
olayının yeni bir şey olduğunu zannedenler 1960'larda radyodan gayet ciddi
şekilde 'Halk bugün plajlara akın ettiğinden vatandaşlar denize giremediler'
dendiğini unutuyorlar. Anlayacağınız Beyaz Türkler hep vardılar, sadece son
zamanlarda sayıları arttı nedense.
Akşam - Serdar Turgut |