En önemli buluş:
Asansör
New York’un merkezi sayılan Manhattan,
yerkürenin nabzının attığı bir bölge.
İki milyon nüfuslu bu minik ada,
finans, ticaret, borsa, bankacılık, moda, medya, tanıtım, reklam ve otelcilik
gibi pek çok alanda dünya lideri. Tüm bu kurumlar yüksek binalarda,
gökdelenlerde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Asansör olmasaydı gökdelenler
olmayacaktı. O halde New York bugünkü önemine sahip olur muydu? Sanmıyorum.
Yaz sıcağı desteğindeki ilkbahara
nihayet kavuştuk. Pardösüyü gardıroba astığım günün sabahında ofis yolundayım.
New York’un tablosu yaz-kış değişmiyor.
İnsanlar koşu temposuyla yürüyorlar, trafik vızıltısı süratli akışıyla gene
aynı. Çevreye göz gezdirirken aklıma ‘Acaba New Yorklular için en önemli buluş
hangisi?’ sorusu takılıyor.
Soruyu bana sorsalar yanıtım hazır:
Asansör
Bilim insanlarının bunca keşif ve icadı
dururken asansör de nereden çıktı diyeceksiniz. Kişisel bir konu bu benim için.
New York’ta geçen yıllarımın çoğu 20
katın üzerinde binalarda geçti. Asansör icat edilmeseydi yüzlerce basamak
merdiveni tırmanamayacağım için uzak semtlere taşınmaya mecbur kalıp yollarda
yarım günüm işe gelip gitmekle geçecek, birkaç katlı binalarda ofis bulmak gibi
imkansıza yakın çaba sarf edecektim. Kime dert, değil mi? Değil. Yüz binlerce
New York’lu da eminim düşüncemi paylaşıyor.
Asansör konusu bu kadarla da bitmiyor.
New York’un merkezi sayılan Manhattan, yerkürenin de nabzının attığı bir bölge.
İki milyon nüfuslu bu minik ada, finans, ticaret, borsa, bankacılık, moda,
medya, tanıtım, reklam ve otelcilik gibi pek çok alanda dünya lideri. Tüm bu
kurumlar yüksek binalarda, gökdelenlerde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Asansör
olmasaydı gökdelenler olmayacaktı. O halde New York bugünkü önemine sahip olur
muydu? Sanmıyorum.
Hürriyet Abidesi, Broadway, Fifth
Avenue (Beşinci Cadde) ve Central Park, New York’un başlıca simgeleri. Ama
Manhattan’a karayolundan yaklaşırken beliren gökdelenlerin görkemli manzarası,
tek kelime ile New York. Gökdelensiz New York’u tahayyül etmek dahi güç.
Bulutlarla yarışan, sisli günlerde üst
katları dahi görünmeyen gökdelenler, Amerikan işadamlarının birbirleriyle
zenginlik yarışının eseri.
İlkin 1800’lü yılların sonunda ’yüksek
yapı’ kategosine giren 12 katın üstündeki bina inşaasıyla başlayan bu akım,
1920’lerden itibaren gerçek bir yarışa dönüştü. Servetlerini petrolden
madenciliğe çeşitli sanayilerden kazanmış işadamlarının mimar ve mühendislerine
‘New York’un en yüksek binasını istiyorum’ şeklinde talimatlar vermesi
sonucunda, Manhattan adasında bir gökdelenler mahallesi kuruldu.
Modern inşa tekniğinin uygulanmaya
başlandığı 1920-1940 arası yıllarda Art Deco stiliyle yapılan Empire State
Building, Chrysler, Rockefeller Center gibi yapılar, Manhattan gökdelenlerini
turist uğrağı haline getirdi.
Bu ilkbaharda 75’inci yıldönümünü
yaşayan Chrysler Building’in hikayesi Amerika’da büyüklük rekabetinin tipik bir
örneğini içeriyor. Kansas demiryollarında tamirci olarak iş hayatına başlayan 16
yaşındaki Walter P. Chrysler, geçen yüzyıl başında eski bir araba satın alıp tüm
aksamını söktükten sonra tekrar bir araya getirip kullanmaya başlıyor. Otomobil
merakına kapılan Chrsyler, 1928’de Amerika’nın en büyük otomobil fabrikasına
sahip oluyor. 45 yaşına gelince Manhattan’da 42’nci Sokak ile Lexington Caddesi
köşesindeki araziyi satın alıp Paris’te modern mimari eğitimi gören William Van
Alen’a ‘Bana dünyanın en yüksek binasını inşa et. Binam üzerinde bina görmek
istemiyorum’ direktifini veriyor.
Van Alen, bu arada iş ortağı H. Craig
Severance ile başarılı girişimlerine rağmen sürekli uyuşmazlık nedeniyle
ilişkisini kesiyor. Severance ise, Wall Street’te ’Bank ve Manhattan’ binasının
inşasını üslenince, basına ‘Benim gökdelenim Alen’ın binasından daha yüksek
olacak’ diye demeç veriyor.
Eski ortakların inşaat yarışı sürerken
Severance plan dışına çıkıp banka binasına on kat ve tepesine 15 metrelik bayrak
direği ekliyor. Oysa cin gibi kurnaz mimar Alen’de boş durmuyor. Chrysler
inşaası devam ederken gökdelenin üst katlarında mızrak gibi sivri bir kuleyi
gizlice inşa ettiriyor. İki binanın açılışı yapılacağı zaman Alen son katına
kuleyi yerleştirince Chrysler, Bank of Manhattan’ı 35 metre geride bırakıp
yükseklik yarışını kazanıyor.
Amerikan estetik çevreleri, Chrysler
gökdelenini uzun yıllar ‘Anlamsız, fiyakaya kaçmış bir yapı’ diyerek
eleştirdiler. Son çeyrek asırda ise uzman çevrelerde Chrysler, New York’un en
asil ve çekici gökdeleni tanımını kazandı. Ancak küçümsenmenin düş kırıklığına
uğrayan mimar Alen’ın ömrü, itibarına kavuşmasını görmeye vefa etmedi.
Emporis adlı bir kuruluşun yayımladığı
yüksek binalar listesinde New York, Hong Kong’un ardından, 5 bin 446 bina ile
ikinci sırada. 12 kattan yüksek binaların dikkate alındığı listede İstanbul da
200 kent arasında 16’ncı sırada. İstanbul’da 12 kat ve üstünde 2 bin 95 bina
olduğu belirtiliyor.
Birileri ortaya çıkıp ’önemli buluş’
anketi yapacak olursa, tercihim asansör olacak.
Hürriyet - Doğan Uluç |