Pekin'den
İstanbul'a...
Uluslararası Mimarlar Birliği 'nin (UIA) temmuz başında İstanbul'da yapılacak
Dünya Mimarlık Kongresi 'ne artık gün sayıyoruz.
Kongrenin 'Kentler ve Mimarlık' temasıyla ilgilenenler, 1999 'daki Pekin
kongresinde elde edilen bu ev sahipliğinin 'gerekçeleri' ni de dikkate
almalılar, çünkü Mimarlar Odası'nın daha da eski yıllardan beri süren bu
özleminin temel nedeni, sadece uluslararası bir toplantıyı düzenlemiş olmak, ya
da 'kongre turizmi' ne katkıda bulunmak değildi.
Dünya mimarlarıyla ve UIA ile İstanbul'da birlik te olmanın asıl heyecan
verecek yanı, 6 yıl önce Pekin belgelerinde özetle şöyle açıklanmıştı: ''Ortak
ve ulusal sorunlarımızı paylaşmak, küresel gerçekleri tartışmak ve dünyadan
meslektaşlarımızla dertleşmek...''
Yeryüzü mimarlarının 2005 buluşmalarına aday olan ülkeler arasından
Türkiye'yi seçmelerindeki önemli bir neden de işte bu 'dertleşme' çağrısıyla
birlikte daha da anlam kazanan eşsiz 'İstanbul kimliği' ydi.
Çünkü aynı çağrılarda deniyordu ki:
''Kentlerimizin geleceğini kendi küresel çıkarları için belirleyen Yeni Dünya
Düzeni'nin egemen güçleri mimarlığı dışlamaktadır.
Çünkü mimarlık, toplumların esenliğini ve yaşamın sürekliliği için kültürel
değerleri yok eden siyasetlerle çatışma halindedir.
Bu gerçeğin en yoğun olarak yaşandığı Türkiye ve İstanbul'da 2005 yılı ev
sahipliğine işte bu sürecin sorgulanması ve dünya dayanışması içinde önlemler
düşünülmesi için adaydır.
Sizleri 2600 yaşındaki İstanbul'a ortak sorunlarımızı tartışmak ve binlerce
yıllık Anadolu uygarlıklarının tanıklığında ortak geleceğimize birlikte karar
vermek için çağırıyoruz...''
'Mimarlık'la da buluşmak
İşte bu 'gerçekçi içtenlik' sayesinde, aynı seçimlerin diğer adayları olan
Floransa (İtalya) ile Nagoya (Japonya) kentleri umduklarını bulamadılar.
Türkiye'nin 2005 kongresine ev sahipliği yapmasının ise sadece dünya
mimarlarıyla değil, aynı zamanda tarihsel kökenindeki 'mimarlık kültürü' yle de
yeniden buluşmasına heyecan verici bir ortam sağlaması için, son bir yıl içinde
ülkenin dört bir yanında 'hazırlık kongreleri' yapıldı.
Ülke ekonomisinin, üretim yerine arsa ve arazi spekülasyonunun rant
gelirlerine bağımlı hale getirilmesiyle birlikte tırmanan kent ve çevre
tahribatı karşısında alınması gereken önlemler, hemen tüm bölgelerde düzenlenen
'İstanbul-Dünya Mimarlık Kongresine Doğru Türkiye Kongreleri' nde yerel ve kamu
yöneticilerinin de katılımıyla tartışıldı.
Kent topraklarının yasadışı işgaline göz yummayacak; mimarlığı ve şehirciliği
bir kenara iten plansız ve kaçak yapılaşmaları sürekli affetmeyecek; imarla
ilgili kararların bilimsel ve toplum yararına değil, sadece inşaat gelirlerini
arttırmaya hizmet ettiği yasal ve yönetsel ortamı sürdürmeyecek bir 'ulusal
mimarlık' ve 'kent politikası' özleminin, dünya mimarlarıyla da paylaşılması
için sonuçlar çıkarıldı, bildirgeler hazırlandı...
Sorunumuz 'küresel'
Çünkü bütün bu olumsuz siyasetler, aslında uluslararası bağlara da sahip...
Türkiye'yi de dünyadaki 'finans mimarisi' nin birbirlerine benzer kimliksiz
örnekleriyle donatan küresel ekonomi, aynı zamanda mimarlığı dışlayan yapı
pazarıyla da işbirliği içinde.
Mimarlık ilkelerini ve şehircilik kurallarını gözetmeyen bir kentleşme,
küresel yatırım piyasasının da çok işine geliyor olmalı ki örneğin 'demokrasi ve
insan hakları' konusunda Türkiye'yi sürekli uyaran Avrupa Birliği ve diğer
Batılı güçler, aynı uyarıyı 'yasadışı yapılaşma' ve 'plansız kentleşme' için
yapmıyorlar.
Oysa kentlerin kimliksizleşmesi; kültürel ve çevre değerlerini yitirmeleri;
kentsel kaosun yaşamın tüm yönlerini tahrip etmesi; o çok önem verdikleri
demokrasi ve insan hakları bilincinin de temelinde olan 'kent kültürü' nü
yozlaştırmıyor mu?
İşte, böyle bir süreçte, tarihi kentlerimizin siluetlerine uygunsuz olarak
yerleşen 'küresel mimari' nin sonradan görme kültür yoksunu gökdelenleriyle,
aynı kentlerimizi kuşatan yasadışı ve plansız rant yapılaşması, mimarlığımızın
özü olan 'çevreye ve yaşama saygı' yı da yok ediyor.
Yani, mimarlığımızı koruyabilmemiz ve yeniden etkin kılabilmemiz için artık
ulusal ölçekte tek başımıza mücadele etmemiz yetmiyor. Aynı du rumu kendi
ülkelerinde de yaşayan dünya mimarlarıyla dayanışma içinde olmak gerekiyor.
Üstelik bunu, her biri dünya mirası olan tarihi kentlerimiz ve yine dünya
sanatının zengin bir parçasını oluşturan Anadolu mimarlığının geleceği için de
yapmamız gerekiyor.
Evet... İstanbul; ''dünya mimarlığının dünya kentlerine yönelik tarihsel
sorumluluğunun vurgulanacağı ve bunun önündeki küresel engellerin sorgulanarak
geleceğin kentlerini yeniden mimarlıkla buluşturmak için gerekli evrensel
politikaların belirleneceği bir tarihsel foruma ev sahipliği yapmak'' üzere aday
gösterildi ve seçildi.
Şimdi bu seçime oy veren dünya mimarları, temmuzun ilk haftasında bizimle
olacaklar, ama ya şunu sorarlarsa: ''Bizler binlerce kilometreden sizin da
vetiniz üzerine sizinle dertleşip çıkar yolumuzu birlikte bulmak için geldik.
Peki, sizler nerelerdesiniz?''
Mimarlarımızın, yerel yöneticilerimizin ve kent plancılarımızın, bu soruyu
akla bile getirmeyecek geniş bir katılımla UIA Kongresi'nde bulunmaları
gerekiyor... Üstelik bu buluşma UIA tarihinde ilk kez, kongrenin resmi dilleri
arasında olmayan ''ev sahibi ülke dili'' yle de izlenebilecek ve tartışmalar
Türkçe yapılabilecek.
Cumhuriyet - Oktay Ekinci |