reklam

Yazılar
Platform 2003 > Küreselleşme ve Mimarlık > Yazılar

Tarih: 18 Aralık 2003
Yer: Arkitera Forum

Küresel Olan Herşey Çatlıyor 
Yrd.Doç.Dr.Murat Uluğ, Arredamento Mimarlık 2000/10, sayfa 86-88

1 Ama her çatlama sonrası da kendisine ait yeni büyüklüğe göre yeniden şekilleniveriyor. Ta ki yeni çatlama ya da çatlamalara kadar. Ve bu neredeyse günlük çatlamalar, asla herhangi bir içeriğe tabi olmadan yeni kılıfına bürünüveriyor. Zira içerik bu bünyenin içindeki zavallı parçacıklar ve bu parçalarm çoklukla yok oluş feryatları bünyeyi de çatlatan bu zavallı parçalar olmasına rağmen, çatlatırken çoğu kez yok oluşları yeni oluşan büyüklüğü rahatlatıyor. Zavallı bir parçanın yok olmak pahasına/üzere mevcut büyüklüğü yeniden çatlatmasına kadar. Ve bu büyüklük bu içerik dolu, anlam ya da anlamlarla yüklü parçacıkların varlıklarına şükranlarını sunuyor. Her şey, hatta en fazla da bu büyüklüğe olan en şiddetli karşı duruşlar bu büyüklüğün varlığını koşulsuzlaştırıyor. Bu büyüklüğün şöyle bir dışına çıkılıp bakıldığında ise görünen 5000 m yukarıdaki uçağın penceresinden dışarının görüntüsü; yani görüntüsüzlük ve derin bir sessizlik 1...

2 İnsanoğlu on binlerce yıldır olmak istediği şeyin olmasından sıkıntı duyuyor şimdi de... Yeniden içerik istiyor, ağırlaştırılmış anlamlara dönmeyi arzuluyor. Yeniden dokunmayı, şeylere sürtünmeyi istiyor. Simgenin kuşatıcı dünyasındaki beraberlikleri bekliyor yeniden. Bunların artık çok kişisel fanteziler olarak bizim tarafımızdan yeniden kurulmaları gerektiğinin farkında olmadan. Gerçek olduklarında ise, yani toplumsallaştıklarında ise derin anlamın arkasında faşizm, dokunmanın arkasında işkence, sürtünmenin arkasında ise gericilik olduğunu kabullenmek istemiyor. Çok garip, en fazla da faşizme, işkenceye ve gericiliğe karşı çıkanlar istiyor bunları. Hem de ısrarla 2.

3 Derin anlamların, içeriklerin ve birbirlerinden dil aracılığı ile türetilmiş değerlerin yaşama zonları ile uzak yakın ilgisi yok. Yoksa tahtakuruları hayatlarını nasıl sürdürebilirlerdi? Olmak ve varolmak arasındaki yapısal farklılığı "insani" olarak kavramamız daha epey zaman alacak galiba; ikisini de kendi hakkı zannediyor insanoğlu. Aslında örümcekten hiçbir farkı olmamak ve bunu insani olarak kavramak ağır, bu nedenle de çözümlenmesi zor bir sorunsal. Her türlü insancıllığın (hayvanları korumak da bunun bir fonksiyonudur) hayatı zora sokan, özgürlükleri yaşama zonundan engellemeye başlayan sinsi bir iktidar teknolojisi ya da en masumane niyet olduğu, bu sorunsalı önüne koymadığında çok açık. 

Koyduğunda ise ancak "hayvanların da yaşam hakkı" gibi hiç gelişmemiş bir formda çıkıyor karşımıza. Ve kişisel olan her şeyin gelişmesine karşı baştan alınmış önlemler dizisi haline geliveriyor her şey. Bu nedenle de asli yaşam zonlarının sloganlaştırılması da bahane. Çoğu kez yeni yaşamsal alanlar yaratmak yerine, sadece bu yaşamsal sloganları karşı çıktığı şeyin yerine geçmek niyetiyle kullanıyor. Yerine kazara geçebildiğinde ise yeni yaşamsal alanlar yaratamamışsa, yerine geçtiği şeyin ta kendisi olacağının farkına varamadan. Yapılacak tek şey ise açık: Kendi bulunduğumuz noktalardan, sadece gücünü kendi yapma gücünden alabilecek mikro alanlar yaratabilmek. Çoğaldıklarında ise mutlaka bunları bir araya getirecek büyüklükler oluşacaktır. Yani toplumsallaşacaklardır. Yoksa İktidarların beceriksizliklerinin arkasına sığınarak hayat gelişemez, geliştirilemez. Olsa olsa durum idare ettirilir. tşte bu da uzlaşmanın ta kendisidir; hem de en sinsisinden.
Kahrolsun kapitalizm

4 Kapitalizm kahrolduğunda açığa çıkacak olan şey arı, saf ideolojidir. Bu da sadece bir varsayımdır; zira ideolojiyi hayata taşıyan şey kapitalizmdir.

5 Kapitalizmin herhangi bir ideolojisi yoktur. İçeriksiz, sığ, yüzeyde bir hayat üzerine kurabilir varlığını. Bu nedenle herhangi bir görüntüsü ve büyüklüğü de yoktur. Ama her türlü görüntüye ve büyüklüğe uyar. Yaptığı çok açıktır. Hayatı içeriksiz, derin anlamlardan arındırılmış bir biçimde sürekli olarak izlemek ve hayat içerinden çıkarılmış şeylerin üzerine yatmak. Ve onları maddileştirmek. Başkaca da bir tasası yoktur. Bu nedenle her tür ideolojiye uyumludur. Aslında ideolojiler onu hiç mi hiç etkileyemez. Zira o kendi bünyesi diye kabul edilebilecek her şeyin yok oluşunu da umursamaz (bir sermayenin yok oluşu asla kapitalizmi ilgilendirmez. Ama mevcut üişkilerinden dolayı ideolojik olanı çok mu çok etkiler ve bu nedenle onu koruyabilir). Tüm hayat istese de istemese de ona kaynak teşkil eder. O da hayata bunları yeniden sunup hepimizi kendi kuyruğuna takar. 3

6 Kapitalizmin varlığının en önemli garantisi onun gündelik ile olan bağlarıdır. Her şeyini ondan türetir. Ve bu nedenle de yok olma ihtimali yoktur. Zira gündelik yoksa hayat zaten olamayacaktır 4. İdeolojilerin her an yok olma ve yerini bir başkasına bırakmaları da gündelik ile olan zorunlu mesafesi nedeniyledir.

7 Ideolojiler asla gündelik olamazlar ve bu nedenle de ömürleri zihni kapasiteleri ve vs. güçleri kadar olabilmektedir. İdeolojilerde zaman gündelik zamana tabi değildir. Çoğu kez (neredeyse en kıvrak davrandığı zamanlarda bile) zamanı mutlak zaman olarak tanımlamak ve kullanmak zorundadır.

8 Gündelik hayat yok olamayacağına göre kapitalizmin yok oluşundan söz etmek de en azından şimdilik beyhude gözükmekte. O, yani kapitalizm, şimdilerde ona bir şekilde yüklenmiş "izm" ekinin yükünden çoktan sıyrılmış görünüyor. O zaten kendisine yüklenmiş tanımlamaları, anlamları asla anlama kapasitesine sahip olamaz. Öyle bir aklı yoktur. Herkes onun hakkında konuşurken o çoktan çehresini ve seyrini değiştirmiştir bile. Çünkü kapitalizm içeriksiz, anlamsız, değersiz, ama her içeriği, anlamı, değeri cam istediği kadar kullanıp atabilen içi boş bir olanaktır.

9 İdeoloji tanımlayan her sermaye kendine de bir ömür biçmiştir artık. Kapitalizm de en kısa zamanda ömrü biçilmiş bu sermayeye taziyelerini sunmakta gecikmez. Az gelişmiş yapılarda ideolojilerle olan tekil görünümlü beraberliği sadece sahte bir görüntüdür. Ilk fırsatta hareket alanı genişletmek istediğinden (bir türlü kalıbına sığamaması ve sürekli açlığı onun bünyesinin temel besinidir. Başka türlü davranma kabiliyeti olmadığından böyle yapar) başka bir bünyeye doğru kayar. Ve bu böylece tekrarlanır durur. Niye tekrarlandığının mantıklı bir cevabı olmadan; hayatın akışı gibi, "madem öleceğiz niye bunca şey için uğraşıyoruz?'" un mantıklı bir cevabı olmadığı gibi geriye de tek bir açıklama kalır. Bu sadece böyle. Nedensiz, ereksiz, sadece bir akış...

10 Kapitalizm yok olamaz. İdeolojinin de kırılıp, dökülüp, parçalanmasına rağmen bir biçimde varlığını sürdüreceği gibi...

11 İdeoloji büyüklüğünü kaybedince diğer bünye büyür. Bu küçültmeyi, yani ideolojinin parçalanmasınıkapitalizm mi yaptı, yoksa bizzat hayatın kendisi mi?

12 İdeoloji suni teneffüsle kuvözde yaşayabilir. Kapitalizm ise asla (bir sermaye grubundan söz edilmiyor).

13 Galiba kapitalizm biziz. En fazla da, en fazla ona karşı çıkanlar olarak. Hayatın anlamını, değerleri yok ettiğini savunanlar olarak. Ve arabamızın modelini bir üst model ile değiştirenler olarak, gözü dönmüş internet avcıları olarak, her çıkan kitabı okumaya çalışan enteller olarak, yeni bir sinema filmi için kuyruktaki durumumuzdan hiç mi hiç şüphe etmeden bu görüntüler karşısında salyaları akanlar ve hemen sonrasında daha fazla görüntüler isteyip yeni filmlere koşanlar olarak, yeni gelmiş bir caz grubunun ayrıcalıklı dinleyicileri olarak, tüm olanları yemek masalarında ve barlarda gece gündüz tüketen ve sonra da bu tüketimden ve değerlerin yok oluşunu entelektüel meze yapanlar olarak...

14 Ey koca güruh, hem de en entelektüelleri! Bu tüketim çılgınlığını kapitalizm bulmadı 5. Siz buldunuz. Hayat buldu. Bu akışı ve hızı, bunlara ille de direneceksek bile çok iyi anlamak ve kavramaktan başka çare yok. Ya da çok kişisel tercihlerle gidilecek olan yer belli. Bu hız, bu akışın hızı artık bir fizik kuralı. Newton fiziği ve onun mutlakları çoktan bitti 6. Zaman, hızın ve hareketin bir fonksiyonuysa, simgelerin yok olup yerini imgelerin akışına bırakmasından daha doğal ne olabilir. Dondurulmuş, kendine özdeş zamansız anlamlar artık öldüler. Kendi geçmiş hayatlarımızın donukluğunu ideolojik bir nostalji haline getirebiliriz ancak. Ya da mevcut hayatımızın zaaflarından bilinçli bir biçimde yararlanarak ve bunu gerçekmiş gibi göstererek bir miktar daha oyalanabiliriz.

15 Ve karşımıza çıkan sonuç; yıllardır paradigmatik hale gelmiş ve hepimizin boyun eğdiği değerlerin çöküşü: Üretim ve Kalıcılık 7

16 Artık mutlak değer yok. Aslolan Tüketim ve Geçicilik. Eğer kalıcılık varsa, kişisel hazlarımız ve hayatımızı kişisel olarak anlamlandırmak için var. Özelikle kalıcılık simülasyonuna sadece hayata tutunabilmek için ihtiyacımız var. Ve üretmek için tüketmeye değil, tüketmek için üretmeye ihtiyacımız var. Yani üretim ve kalıcılık ancak tüketim ve geçiciliğin fonksiyonları olarak varlar. Bu kuşkusuz hep böyleydi; ancak zamanın ağır işleyişinin yarattığı bir görme bozukluğu idi üretim ve kalıcılığın paradigmatik/ideolojik oluşları; böyle görülmeleri... Tabii ki birilerinin de işine geldi.

Mimarlık nerede?
17 Bunlar karşısında değer, anlam, simge gibi kalıcılık paradigmasına yaslanmış ve hala ısrarla buralarda debelenen ve araya sıkışmış bir alan olan mimarlığın işi iyice zor (şimdilik bizdeki durum en azından ağırlıklı olarak böyle sürüyor). Araya sıkışmışlık tanımı mimarlığa ait bir olumsuzlama değil, tam tersi alanın bünyesini belirlemeye yönelik. Sıkıştıran şey de kullanım değeri ve imge değerinin aynı bünyede gerçekleşiyor olması; tıpkı raftaki bir çay poşeti gibi. Ya da sadece bir kullanım değerine her hangi bir imge oluşturmadan ve kendi varlığını geri çekerek, şeylerin ortamı olması; raftaki çay poşetinin yer aldığı ortam gibi. Çay poşetinden farkı ise tabi ki yarattığı büyüklük. Ancak bu büyüklük onun bir tüketim nesnesi olmasını engelleyemiyor. Sadece bir değer simülasyonu yaratıyor. Bu simülasyonda onun toplumsal durumunu belirliyor. Her şey de olduğu gibi.

18 Çoklukla gerçek mimarlık sayılan şey birinci durum olarak görülüyor. Haklı olarak. Mimarlıktan beklenen de bu ikincisinde durum göreli olarak kolay gözüküyor. Zira mimarlık nesneler dünyasının zırhı olduğunda, yapılacak şeyler nesneler ile özneler arasındaki ilişkinin türüne göre şekillendiriliyor. Bunun dışı da yeni bir imge sunumundan çok, mimarlık dışı işaretler dünyasınınbelirleyiciliğinde gerçekleşiyor. İmgeyi oluşturan da işaretlerin mimarlık dışı kalabalık dünyası (migros)8. Ya da en fazla aradan sıyrılarak zar zor oluşturulmuş mimari işaretlerin (saçaklar, üçgen alınlar, dev kolonlar vs.) dev panolar tarafından örtülmesi. Mimarlık da bu tür mekansal ilişkilerin sanal zamanıyla; yani, gün ışığından kopmuş, sıcak ya da soğuğun olmadığı, nesneler ile olan ilişkide arada başka bir öznenin olmadığı özne tarafından gerçekleştirilen ve mekan-zaman ilişkisinin bu öznenin akışı ile sürtünmesiz sağlandığı ve yer yer gerçek duygusunu arttırmak için dış dünyadan alınmış sahnelerin buna monte edildiği herkesi içeren bir büyüklük ile 9, hala süren ve sürecek olan pazar yerlerinin reel zamanı; yani gün ışığında, sıcak ve ter, soğuk ve titreme, bolca sürtünme ve satılan nesne ile ilişkinin ancak bir başka özne ile kurulabildiği ve yine herkesi içeren ilişkisi içerisinde kendi gerçekliğini aramak zorunda. Zira bunlardan hangisinin daha hakiki olduğunu saptamakta artık olası değil. Mimarlığın imgeler dünyasının tüketimi içerisindeki yerini bir üst büyüklükte alabilmesi için, bu mekansal okumaları yeniden, yeniden yapması gerekir 10. Zira mimarlık hala mekanın temsiliyeti ile ilgili/arayan bir alan ve toplumsal meşruiyetini de buradan bulan bir alan. Ondan istenen de hız/akış karşısında aynı zihni kabiliyeti gösterebilmesi; bunların mekansal/görüntüsel karşılıklarını üretebilmesi. İmgelerin çılgınca tüketimi ile insan zihninin hızlı kavrayışı ve yeniyi oluşturmak için bunun anında tüketilmesi istemi arasında dolayımsız bir ilişki var. Bu nedenle buruşturulmuş kağıtların yol açtığı bilgisayar destekli yeni imge arayışları kendini bilmez çılgınların bir oyunu değil, tam tersi mimarinin tüm bu kavrayışlara bağlı olarak gerçek alanını tanımlıyor. Bu tavrın azınlıkta oluşu ve çoğunluğun her zaman olduğu gibi buna karşı duruşu da çok bildik sıradan bir zaman tekrarı görüntüsü olarak kalacak. Hala mimari değer diye tanımlanmış şeylerin korunması gerekliliği feryatları sadece oyalanıp yeni oluşumlar karşısında onları anlamamız için zaman kazanmamıza, ya da zaman kaybetmemize yol açacak.

19 Depremin sebep olduğu felaketin bir mühendislik sorunu olduğunun sanıldığı ve tüm önlemlerin bunun üzerinden alındığı bir toplumun mimariyi, mimarlarının da bu alışkanlıkla mekanı ısrarla böyle görmemelerine rağmen ille de birileri böyle görecek. Çünkü yer yüzü biz ister kavrayalım ister kavrayamayalım böyle. Onun nimetlerinin üzerine çullanıp daha fazla eğleyebiliriz kendimizi. Ama onun nimetlerinin üzerine çullanıp yaşarken eski zihinle gezindiğimizde bu nimetlerin bizi ti'ye aldığını da unutmayalım. Bu nimetler sizin karşı sunumlarınız olmadığı sürece size özürlü muamelesi yapar ve siz de bu nimetlerin göz kamaştırıcılığından asla bunu göremezsiniz 11.

20 Mimarlığın, bu yazıda bahsedilen yarattığı simülasyon dışında, çay poşeti tasarlamaktan daha önemli olduğunu düşünmüyorum; ama mikro alanlar yaratmak ve hayatı hızla geliştirmek için mükemmel bir alan. İnsanın çıplak, ortada bıraktığı hayatı, ancak yeniden mimarlık donatabilir. Çıplak bir duvarın ille de reklam spotlarının ışımasıyla renklenmeyeceğini başka hangi alan gerekçelendirebilir? (resim) Hayat, yüce değerlerin yükünden sıyrılıp günlük gezinebildiğinde hayat olsa gerek. Her şeyi de aslında orada ve oradan edinmez miyiz?

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 Belirsizlik teorisi bu açılımın mecazını oluşturmakta.

2 Foucault'nun Hapishanenin Doğuşu giriş bölümü infaz sahnesi ve açılımları burada kastedilmek istenen şeyin gerçek görüntüleri. Ve üstelikte bu sahne bir işkence sahnesi değil, bir infaz sahnesi. Yani, üzerinde toplumsal bir uzlaşma var. İnsanoğlu sürtünmeyi azalttıkça çektiği maddi acı da azalabilmiş. Bunun yarattığı manevi boşluğu da doldurmak yine onun sorunu tabi ki. Bu, yeniden sürtünmeyi arttırarak ve onu bedeninin maddi acılarına geri göndererek çözülebilecek bir insani sorun olmasa gerek. Bu olsa olsa kişisel bir fantezi olabilir. Buna da denecek pek fazla bir şey olamaz (çok ilginç bunu savunanlar , bu fantezinin bir özgürlük olmadığını ve anın da cezalandırılması gerektiğini savunanlardır aynı zamanda. Bu da buradaki savların basit bir kanıtı olsa gerek). Ancak hala sürtünmeyi arzulayanlar ve mimaride de neredeyse bu sahneye denk düşecek zamanı tekrarlama arzuları başka hangi masum karşılığa denk gelebilir?

3 Özellikle Harwey ve jameson kapitalizm çözümlemelerinin izi sürülerek bu karşıt görünümlü görüşler oluşturulabilmiştir.

4 H. Lefebvre, Critique of Everyday Life, Verso,1996.

5 Bu kavramlar çokça kullanılan iktisadi kavramlar olmalarına rağmen Harwey'in kullandığı dizilim içinde ele alınmışlardır.

6 Görecelik kuramı.

7 Üretim kuşkusuz Marksizmin ilk paradigmasıdır. Bu öğretiden ve onun yol açtığı sonuçlardan edinilenlerden yeniden bu düşünceler geliştirilebilmekte. Kalıcılık ise farklı biçimlerde ele alınmış olmasma rağmen Marksizm referansına bağlı olarak, Hegel sistemi ve Marksist öğreti arasındaki felsefi bağlar nedeniyle ilişki kurma kolaylığı bakımından Hegel kaynaklı "mutlak tin" üzerinden düşünülmüştür.

8 Venturi ortam tarafından çokça ele alındığından fazlaca üzerinde durulmamıştır. Learning from Las Vegas'dan.

9 Baudrillard'm "hyperreality" açılımları buradaki mekansal okumanın kaynağı olarak kullanılmıştır. Fatal Strategies, semiotext(e), 1990.

10 Bu metindeki büyüklük kavramı Koolhaas'ın büyüklük kavramına bağlı olarak kullanılmıştır. Bigness, SfM,L,XL, 1997.

11 Burada söz edilen kitlesel olan değil, öznel olan davranış ile ilgili olanıdır. Yoksa kitleler bu durumla maluldur (Baudrillard).

Küreselleşme ve Mimarlık

Platform 2003

Platform 2002

Küreselleşme ve Mimarlık

Forum

Yazılar

Fotoğraflar

Linkler

Toplantı Kayıtları

Video Görüntüleri

Toplantı Salonu

Katılımcılar

Süha Özkan

Cengiz Bektaş

Mehmet Konuralp

Ömer Madra

Murat Tabanlıoğlu

 

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz