|
reklam |
|
|||||||||||||||||||
Erken Küreselleşme ve Mimarlık Gelişmiş ülkelerde mimarlık-mühendislik hizmetleri' nin tümüne yakını, ister işverene karşı (kamu yada özel), ister onun adına yükümlenilsin, geleneksel olarak bağımsız ve sorumlu uzman şirketler yada sorumlu serbest meslek uygulayıcıları eli ile üretilir. Bu uygulama ve onun hukuku, bir yandan hizmet standartlarının ve niteliklerinin gelişmesini, diğer yandan da yeterü hizmet sermayesi, deneyim ve bilgi birikiminin oluşmasını ve onun tekrar hizmete sunumunu sağlayan modeldir. Bilgi, deneyim, beceri, yetenek ve başarı hizmet üstlenmenin esas ölçütüdür. Bu ülkelerde hizmet sektörleri kurumsallaşmış, çalışanlarının sağlıklı istihdamı ve sunulan hizmetler arasında seçim yapmak olanağı sağlanmıştır. Her türlü meslek kesitinin yokluğunda kurulan Cumhuriyet' in yetişen her teknik elemanı kadrosuna alması başlangıçta zorunlu idi. Onlarla yeterli hizmet üreten başarılı birimler oluşturuldu. Bu kurguyu zamanla oluşan, yeni kurum ve kuruluşlar da benimsediler. Sonuçta, bugüne kadar kurulan her kurum yada kuruluş, ilk iş olarak kendisine bir inşaat müdürlüğü kurdu. Daha sonra bu bürolar kendilerine yeni alanlar yarattılar, kadrolarını büyüttüler. Dinazorlaşan bu yanlış sistem 1960'lı yıllardan başlayarak giderek bozuldu. Gerek personelin, gerekse ürettikleri hizmetin niteliği, etkinliği, devletin diğer tüm organlarındaki gibi, hatta onlardan daha önce düştü, sistem kirlendi. Bu gelişimin iki ayağı vardır: Gelişimin her iki ayağı da doğaları gereği meslek hukukunun oluşmasını, mesleklerin gelişmiş ülkelerdeki gibi kurumsallaşmasını, evrensel modellere ve ulusal gereklere uygun uygulanmasını istemediler, önlediler. Bu bozulma sürecinin başında 3-4 birı civarındaki olan mimar sayısalımız, sürecin sonunda otuz beş bine dayandı ve hala teknik bürokrasi, Mimarlık ve Mühendislik hizmetlerini bu düzende yürütmeye, mevcut konumunu korumaya çalışıyor. Kleptokrasi kendini savunuyor. Bu gün parsel bazında serbest mesleki hizmet sunan geniş meslektaş sayısalımızın dışında, deneyim gerektiren karmaşık hizmet görevlerini üstlenebilen, ülkemiz için yeterli olmasa da az sayılamayacak sayıda nitelikli hizmet şirketleri, serbest bürolarımız, çok sayıda genç ve yetenekli tasarımcılarımız var. Ama bunlar düzenli ye sağlıklı iş edinme koşullarına sahip olamadıkları için organize kadrolara sahip güçlü hizmet kuruluşları haline gelemediler, dışarıdaki gibi kendi sektör kurumsallaşmalarını henüz sağlayamadılar. 1990'1ı yıllar, tek kutuplu dünya. AB ve liberilazasyon, değişim rüzgarları.
Ülkemizin de bu rüzgarları arkasına alacağı, değişimi yakalayacağı, dünyanın
bu güne kadar görmediği refah düzeyinden ve özgürlüklerden pay alacağı
umutları ve girişimleri, mevcut statükoyu korumayı amaçlayan Devlet
kadrolarının direnişi ile boşa çıktı. Dipteki ulusların ulusal
gelirlerini üçe dörde katladığı bu süreçte biz yoksulluğu oynuyoruz. Birisi deprem felaketidir; bu felaket ulusumuzu; kendi kurumları eli ile nasıl
soyulduğunun, birikimlerinin nasıl heder edildiğinin, artık besleyemeyeceği
bir bürokrasiyi nasıl bir ur gibi vücudunda taşıdığının bilincine vardırdı.
Manşette olan kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler eli ile yapılan,
yaptırılan, yönlendirilen, denetlenen, onaylanan teknik hizmetlerdir. önüne
bakanlar meslek kurumlarıdır. Klaus Schwab Davos' ta; "Büyük balığın küçük balığı yuttuğu dünyadan, hızlı balığın yavaş balığı yuttuğu dünyaya geçtik" demişti. Kanımca yutulmamak, yeniden ayağa kalkabilmek için iki koşulumuz var: gerçekçi olmak ve hızlı davranmak. Öyle olabilirsek bu kara tabloyu, aydınlık yarm için bir olanağa dönüştürebiliriz diye düşünüyorum. Bizi çağdaşlıktan alıkoyan kabuklarımızı kırmamız, 21. yy'ın küresel değerlerine bizim de sahip olabilmemiz için bu bir şans olabilir. Ama bunun gerçekleşebilmesi için topluluğumuzun her kesimiyle, konuyu ve yeni koşulları öğrenmemiz, eski saplantılardan sıyrılmamız, birbirlerimizden öğrenecek şeylerin olduğu bilincinde olarak işbirliği yapmamız gerekiyor. Eğer bu seferde bir şey yapmaz, yine yalnızca yapıyor görünürsek; Sektörümüz bu haliyle aranacak standartları tutturamaz, onlarla rekabet edemez. Daha yeni Kanada Büyükelçilik Binası işinde olduğu gibi, önce bürolanmız yabancı fırmalara referans dosyası sunmak için sıraya girecekler. İlk başlarda taşeronları olacağız. Sonra o da kalkacak, çünkü zaten gereksizdir. Şantiyelerimiz günlük işlerini doğrudan bilgisayarlarına dışarıdan talimat olarak alacaklar. Mimarlık-Mühendislik şirketlerimizin isim listeleri Bağdat Caddesi tabelalarma dönüşecek. (SOM-Türk Ltd.Şti., Arup-Türk A.Ş.) Sonra güçlü kredi kuruluşları, hazır bina endüstrileri yeni toplu yerleşimler, alt yapılı alanlar üzerinden rant konusuna el koyacak. Köşe yazarlarımız, politikacılarımız yine "otomobil yapmayı da böyle öğrendik" diyecekler.Ama iş sonunda Toyota'daki gibi olacak ve o zaman konunun kendisini niçin ilgilendirdiğini anlayamayan parsel bazında hizmet veren serbest meslek erbabımız işsizliğinin nedenini pek geç anlamaya başlayacak. İnşaat endüstrimiz kendi ülkemizde taşeron olacak, yapı malzemesi üreticilerimiz ithalatçı fırmalara dönüşecek. Kültürümüzü, kimliğimizi yitireceğiz. Kleptokrasimiz tereddütsüz yeni işvereninin hizmetine girecek. Bir ayağı dış ülkelerde, verdiği işlerin takibinde yeni tip bürokratlarımız olacak. Halkımız daha çok, daha da çok vergi ödeyecek. Ve olasılıkla başbakanımız hala hem ayakta durabilecek ve hem de konuşabilecek. Bizler de Meslek Odalarımızın 30-40 kişilik "genel kurullarmda nostaljik konuşmalar; çetin tartışmalarla böyle yarını kurtarmaya devam edeceğiz. "Uygun yazılımınız ve iletişim sisteminiz olmadan küreselleşmeye
bağlanırsanız, göz açıp kapayıncaya kadar ekonominizi çökertir. Uygun
çevresel regülatörleriniz olmadan küreselleşmeye bağlanırsanız, ne olduğunuzu
anlamadan ormanlarınız betona dönüşür. Koruyucu filtreleriniz olmadan sınırlarmızı
küreselleşmenin kültürel saldırısına açarsanız, bir gece kendinizi
Hintli, israilli, Mısırlı Çinli yada Brezilyalı sanarak yatağınıza
yatar, ertesi sabah uyandığınızda bütün çocuklarınızın Spice Girls'e
benzediğini görürsünüz" diyor Friedmann. Haklıdır; Uygun yazılım, uygun regülatörler ve uygun filtreler. Bunları tez elden
edinmeliyiz. Meslekte uygun yazılım her şeyden önce dışarıdan gelecek hizmetin
almaya talip olduğu işi yapacak, onunla rekabet edecek, onu denetleyecek
nitelikteki, güçteki hizmete ve koşullara sahip olmamızı içerecektir.
Bunun için sektörde çalışan firmalarımızın, bürolarımızın hizmet
standartlarını uluslararası nonmlara yükseltecek, kapasitelerini, donanımlarını
ve organizasyonlarını yükseltecek düzenlemelere gereksinmemiz var. Kesin
zorunlu olanlar dışındaki tüm hizmetleri aşamalı olarak teknik bürokrasiden
alıp, sorumlu serbest hizmet Rekabette eksikliklerimizi dengeleyecek en önemli gücümüz tasarım becerimizdir. Belirli bir eşik üzerindeki tüm hizmetlerin ihalesinde bu nedenle tasarım bir iş alma ölçütü olarak kullanılmalı, kamu yatırımlarında üstlenici artık kesinlikle tasarım yarışmaları ile saptamalıyız. Bu nedenle yarışmalar kurumuna düzenli, güvenli ve hızlı çalışan bir kimlik kazandırmamız gerekiyor. Bir yandan mesleğin uygulayıcısı serbest kuruluşlar, şirketler ve büröları, diğer yanda zorunlu kamu hizmeti üreticilerini gelişmiş ülkelerdeki modellere uygun sektörler olarak, yasal ve kurumsal açıdan yeniden yapılandırmamız ve onların yasal düzlemde kendileri tarafından temsil edilmelerini, sektörlerini ilgilendiren düzenlemelerde kesinlikle taraf olarak alınmalarını sağlamamız gerekiyor.. Meslek Hukukunu oluşturmamız, Meslek Kurumunu yapılandırmamız, Sorumlu Hizmet'i, Meslek Sigortası'nı getirmemiz gerekiyor. İnşaat sektörünü kleptokrasi kıskacından arındırmak üzere ihale yasasındaki bırakılan delikleri kapatmalıyız. Sektörü kirlenmenin, rant dağıtımının, siyasetin hizmetine sokabilecek kanallan kapayan, denetleyen mekanizmalar geliştirilmek, regülatörlerimizi kurmak zorundayız. Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Sektörü ile, Ulusal İnşaat Endüstrimiz, İnşaat Malzemesi Endüstrimiz gibi ilgili sektörler arasında ortak üst platformlar oluşturmalı, tasarım gücümüzü onların hizmetine seferber etmeliyiz. Meslek çalışanlarının oluşan yeni düzende yer almalarını, girişimde bulunabilmelerini ve kalıcı istihdamlarını sağlayacak meslek içi uzmanlık eğitimine ağırlık vermeliyiz. Referans kurumunu oluşturmalıyız. Bilgi, yetenek ve becerinin emekle birlikte başarıya götürdüğü, teşvik gördüğü ve kolayca iş üstlenmenin kapısını araladığı ve girişime dönüştüğü mesleki platformlar geliştirmeliyiz. Yapılacak yeni düzenlemeleri, önce kendi hizmet piyasamızı savunacak,
sonra dışa açılacak şekilde programlamalıyız. Böylesi temelden bir değişim,
dönüşüm nasıl sağlanacak ? Üstelik yakın tarihteki başarısızlıklarımızdan
sonra. Var olan statükocu direnci, bir yeniden Geçen yıl sonunda Devlet ihale Kanunu tasarısı üzerinde Mimarlar Odası'nda
yapılan bir komisyon çalışmasında bir rapor hazırladık. Burada taslakta
değişmesi gerektiğini düşündüğümüz önemli noktaları belirttik.
Bunların arasında şunlar vardı: "Küreselleşme tek bir pazar yeri yarattığı için ve bu pazar aynı
anda dünyanın her yerinde aynı işi yapmayı veya aynı ürünü satmayı ödüllendiren
olağanüstü ölçek ekonomileri sağladığı için tüketim, aynı anda bütün
dünyayı birbirine benzetebilir. Kültürel bir homojenleşme ve çevresel bir
tahrip unsuru olarak küreselleşme, bu kadar hızlı yayıldığı için de,
insani ve biyolojik evrimin milyonlarca yılda ortaya çıkardığı ekolojik ve
kültürel çeşitliliğin sadece birkaç on yıl içinde yeryüzünden
silinmesi gibi bir gerçek tehlike söz konusu." Ama o gün geldiğinde, bunların geri gelmemek üzere silindiğini keşfedebilirler;
tarih boyunca hep olduğu gibi, eski kültürterinin yenilenmiş/değişmiş bir
biçimi tarafından değil, toplumların tepesine inen steril bir küresel kültür
tarafından". En önce özel bölgelerimizi, doğal, tarihi ve kültürel mirasımızı sinsi homojenleştirici gelişimlerden korumak için imar yasalarımızı, koruma yasalarımızı, bunların uygulayıcı kurumlarını güçlendirecek, koruma bilincini halkımıza kazandırmak üzere yapılan çalışmalarımızı arttırarak sürdüreceğiz. Kendi topraklarımızda yabancı kültürlere asimile olmayacağız. Onun için hem bu kültür toprağını, hem de bu toprakta yeşerecek sürdürülebilir mimarimizin yaratıcı gücü olan özgür düşünce ve özgür tasarımımızı her türlü iç ve dış baskılara karşı özenle koruyacağız. Avrupa Mimarlar Konseyi Bildirgesi' nin bir bölümünde şöyle deniyor; Avrupalı meslektaşlarımız ülkelerinde bina yapımının sınırlanmasını tartışıyorlar. Bizim ise durumumuz farklı.Toplumumuzun daha iyi, daha sağlıklı, daha güzel yaşam koşullarını sağlayan yapılara olacak taleplerinin önüne geçilmesi ve vatandaşlarımızın bu yoz yapılarla mutlu kalacağını var saymak olasımı ? Bir depremde onlarla gömüleceklerini unutmaları olasımı ? Hayır. O halde enformasyonun uygulayacağı programlarla çok yakın bir gelecekte "Hollanda Hükümeti Mimarlık Politikası". Var mı böyle bir şey
? |
|
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]