|
reklam |
|
|||||||||||||||||||
Gelişmiş ülkelerdeki mesleklere ve onların uygulanmalarına ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde 1990 yılından itibaren yapılan incelemeler, ülkemizdeki uygulamalarımızın temelden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koydu. Bu durumun göçerlikten ve mesleksizlikten devraldığımız farklı değer yargılarımızdan kaynaklandığı görüldü. Gelişmiş toplumlarla aramızdaki bu fark, her şeyden
önce konuya ilişkin kullandığımız aynı sözcüklerin kafalarımızda oluşturduğu
ayrı kavramlardan başlıyor. Böylece bu anlayış farklarından ötürü, onlar
bir "Mesleki Hizmet' i yalnızca yükümlülükler ve sorumluluklar ile tanımlarken,
biz onu hep yetkilileri ni belirleyerek tanımlamaya çalışıyoruz. Tabii her
yetkilinin daha yetkilisi oluyor, yetmezse bir daha yetkilisi belirlenerek daha
çok kişiye iş buluyoruz. Ve sonuçta işler ters gidip de " Sorumlu kim
? " diye sorulunca bizde ayağa kalkan yoktur. Herkes yerinde oturmaya
devam ediyor. Bedelini ödeyen yok. Gelişmiş ülkelerde kişi hangi eğitim kurumunu
bitirmiş olursa olsun meslek ünvanını hemen kullanamaz. Bir süre meslekte
yardımcı olarak başarı ile çatışıp yeteri düzeyde deneyim edinmesi şarttır.
Ancak bundan ve güvenilir bir kimliğe sahip olduğunu kanıtladıktan sonra ve
çoğu kez yapılan bir sınavda başarı göstermesi üzerine mesleğe kaydı
yapılır. Bu işlemi Meslek Kurumu yapar ve üye artık mesleki ünvanı
kullanabilir, mesleki hizmet sunabilir. Mesleki hizmetler ancak bir meslek
sigortası güvencesi altında halka götürülebilir. Meslek yasaları ( Mimarlık Yasası, Mühendislik
Yasası gibi); Bazıları var gibi görünseler de biz bunların varlığından
henüz yoksunuz. Yapılan karşılaştırmalarda görüldü ki bizdeki Meslek Odaları'nın üyelerini, o ülkelerdeki Meslek Kurumları'ndan birine üye kaydettirmek istesek, büyük bir çoğunluğunun kabul edilmesi kesinlikle olası değildir. Söz gelişi örneğin İngiltere'de ki Meslek Kurumu'na Mimarlar Odamız'ın mevcut 36.000 üyesinden 300 - 500'ünün bile kabul edilebilmesi kuşkuludur. Mesleklerinde en değerli, en deneyimli tüm uzmanlarımız, bunca ulusal servetimizin, doğal ve kültürel mirasımızın heder edilmesinin, fiziki ve kentsel çevremizin sağlıksız oluşmasının, toplum sağlığı, eğitim gibi sorunlarımızın çözülememesinin temelinde, hep yeterli nitelikte ve düzeyde, güvenceli ve sorumlu mesleki hizmetlerin sunulamamasının yattığını bildiriyorlar. Nitekim geçenlerde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nda yapılan bir uygulama bunun tipik bir örneğidir. Bir büyükelçilik binası proje işi %66 tenzilatla bir mimara ihale edildi. Bir mal ihalesi değil, bir hizmet, yani belirli bir minimum iş saati toplamında yapılabilecek bir mesleki hizmettir söz konusu olan. Nasıl olur da ulusal servetimiz, çevremiz, kültürümüz, gereğinin üçte biri kadar harcanacak bir emeğin değerlendirmesine ve onun sonuçlarına layık görülebilir ? Tıpkı gelişmiş ülkelerin toplumları gibi, kuşkusuz halkımız da bir gün bilinçlenerek, kendisine mesleki hizmetleri sunanlardan hakkı olan düzeyi ve güvenceleri talep edecektir. Duçar olacağı zararlardan ötürü eksik, kusurlu ve düzeysiz verilmiş mesleki hizmetlerin sahiplerine rücu etmek ve kayıplarının bedellerini tazmin ettirmek haklarını o da elde edecektir. Çünkü buna bizzat meslek erbabının kendisinin de
gereksinimi var. Doktor ise evini yapan mimarı, mimar ise sağlığını emanet
ettiği doktoru sorumlu tutmayı o da isteyecek ve bunun ancak bizzat kendisinin
de YETKİLİ gömleğini çıkartıp SORUMLU gömleğini giymesi ile olası
olabileceğini bir gün o da idrak edecek. O zaman bizim de Meslek Yasalarımız
olacak ve canımız yanıp " Sorumlu kim?" dediğimizde, mutlaka
birisi ayağa kalkıp yaptığının bedelini ödeyecek. |
|
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]