Dubuffet Tekstürolojisi
Pompidou
Kültür Merkezi'nde Dubuffet'nin yüzüncü doğum yılı nedeniyle düzenlenen
sergi sanatçının 1930'lardan 1980'lere uzanan, yarım yüzyılı aşkın bir
süre içindeki sanatsal üretimini, dünyanın dört bir yanından gelen örneklerle
izleyicilere sunuyor.
Düz ya da alışılmış anlamda, büyük harflerle
yazılan ve öyle okunan ''sanat'' , gözlemlerimiz onu öyle kabul ettiği sürece,
çok ekstrem noktalarda geziniyor olsa bile, bilincimizin sınırlarını
zorlamaz. Değil mi ki, bir yüzeye aktarılmış ya da bir malzemeye oyulmuştur,
bu onun, kategorize edilmiş olduğu anlamına gelir: Resmin ve heykelin
boyutları içinde konumlandırılmış ifade biçimi, bu konumla, beklenen
kodları içeren bir anlam kazanmış demektir.
Karşıtlık ve kırılma ise, salt bu anlamla yetinmemek gibi, beklenmedik
bir girişim söz konusu olduğunda kendini gösterir. Sanatın ''modernlik''
serüveni, bu tür girişimlerin üst üste ya da arka arkaya gelen karşıtlık
öykülerinin bir toplamından başka ne olabilir? Öykülerin başlı ve sonlu
olmaması, insanın yaratma eylemine ilişkin duygu ve düşüncelerine sınır
çekmenin mümkün olmayacağı yolundaki yaygın kanılara katılmaya zorlar
bizi.
Yeterince kapsayıcı değil
Yaşamı da sanatının izlediği yol gibi şaşırtıcı gel-gitlerle dolu olan
Jean Dubuffet (1901-1985), bu konuda belki de en tipik örneklerden biridir.
Ham, işlenmemiş, ilkel gibi sözcük anlamlarıyla karşılanan ''brut'' sanat
deyimi, bugün Dubuffet'nin her tür özentiden uzak durmayı bir sanat ilkesi
haline getirmiş yapıtları için tanımlayıcı bir anlam taşıyor olsa bile,
onun yüzüncü doğum yılı nedeniyle Pompidou Kültür Merkezi'nde düzenlenen
retrospektif sergisi bütünüyle gezilip görüldüğünde, geride saklı kalmış
olduğu su götürmeyen sanatsal nitelikleri açısından gene de kapsayıcı
olmuyor. Şarap ticaretiyle uğraşan bir aileden geliyor olması, aynı zamanda
işlenmemiş ''sek'' şaraplar için de kullanılan bu kavramın, Dubuffet'nin
sanatı söz konusu olduğunda, cuk oturmuş olduğunu akla getiriyor. Basitlik
ve çocuksuluk ( ''enfantine'' ), yirminci yüzyılın bu efsane adı tarafından
yapılmış olan işleri belirleyici bir özellik olabilir, ama bu deyimin günümüzde
kapsadığı alan göz önüne alındığında, Dubuffet'nin yapıtlarını, görünürdeki
bu özelliğiyle tanımlamak fazlaca kolaycı bir girişim olurdu. Buradan yola
çıkarak bu sergiyle ilgili yorumlara da yansımış olan ''kendine özgü'' (
''a part'' ) yorumuyla yetinmek belki de en doğrusu olacaktır.
Dubuffet, tam ve gerçek anlamıyla bir ''idiot'' olmak için bu yolun bilinçli
olarak seçilmesi gerektiğine değinmişti bir yerde. Kültürün ''büyük
aspiratör'' ü tarafından kapılmamak için en kestirme yol, böyle bir bilinçle
kuşatılmış olmaktır. Herhangi bir akımın, eğilimin ya da seçilmiş bir
yolun izleyicisi olmak yerine, bağlayıcı bütün unsurlardan arınmış
olarak yola koyulmak, böyle bir bilinci zorunlu kılıyordu ona göre. İlk gençlik
yıllarında, Julian'a birkaç ay devam etmiş, orada aradığını bulamayınca,
1924'te bütün sanatsal aktivitelerini bir kenara iterek Buenos Aires'e gitmiş,
dönüşünde de ailesinin mesleği olan şarapçılık yapmakla yetinmişti bir
süre. Resme yeniden dönmesi, 1940'lı yılları bulacaktır. Yoğun bir çalışma
dönemi başlayacaktır bundan böyle. Jean Paulhan, Michel Tapié Eluard, Ponge
ve Fautrier ile dostluk kurması, 1943'te Paris'te ilk kişisel sergisini düzenlemesi
bu dönemdedir. Sahra seyahatleri de bu döneme rastlar. 1950'lerin başında
New York'a gider. 1973'te bu kentte düzenlediği sergisinde, kendisine sonradan
ün kazandıracak olan ilk ''Coucou Bazar'' dizisini sergiler. Kahnweiler' in çevresinde
odaklanan sanatçılar grubuyla yakın ilişkiler geliştirir. ''Marionette'' ve
''Mirobolus'' dizisini, portreler, kadın bedenleri, eğreti yaşamın küçük
heykelleri, ''Paris Circus'' dizisi, ''Hourloupe'' resimleri, ''Mires et
Non-Lieux'' izler.
Dubuffet'nin yapıtlarını toplu halde sunan büyük sergilerin ilki,
1973'te gene Paris'te, Grand Palais'de olmuştu. Daha o yıllarda, Dubuffet'nin
sanatında, kendi deyimiyle ''ayrıksı bir tine müdahale'' çabasını gündeme
getiren girişimler devreye girmeye başlamıştı. Pompidou'daki sergide, sanatçının,
1930'lu yıllardan 1980'li yıllara uzanan yarım yüzyılı aşkın süre içindeki
sanatsal üretiminin, bir bakıma ortak bir eksen çevresinde biçimlenmiş olan
yapıtlarını, dünyanın dört bir köşesindeki müzelerden ve özel
koleksiyonlardan, kendi adına kurulmuş olan vakıf girişimiyle toplanan örnekler
üzerinde adım adım izledikçe, bu ''ayrıksı'' lığı gözlemleme olanağı
var. Ancak bütün ayrıksılığına karşın gene kendi ifadesiyle, beslendiği
kaynak, herkese ait olan ''ortak'' bir kaynaktır.
Yapay örtülerden uzakta
Serginin, sanat olarak bilinen kavramla bağdaşık olmamasına karşın
Paris'te geniş bir ilgiyle karşılanıyor olmasını, bu kaynağın çekici ve
sıcak yapısına bağlamak da mümkün. Doğru ve namuslu olmayı temel ilke
olarak benimsemişti Dubuffet; sahte görüntülerden, yapıtla izleyici arasına
çekilmiş yapay örtülerden uzak duruyordu: Her şey, olduğu gibi, çırılçıplak,
her tür yapaylıktan arınmış olarak karşımıza çıkmalıydı. Ona yakın
bir sanatçının adını telaffuz etmek gerektiğinde, ilk çalışmalarını
etkilemiş olan Masson ve Fautrier gibileri akla geliyor olsa bile,
Dubuffet'nin, kendi anlayışıyla bağımlı tekil bir sanatçı olduğunu bize
itiraf ettirecek değerler içerdiğini belirtmek gerekiyor.
Bütün yaşamı boyunca ürettiği yapıtlarının sayısı on bine ulaşmaktadır
Dubuffet'nin. Aralık ayının sonuna kadar sürecek olan sergide, kuşkusuz bu
yapıtların tümü yer almıyor, ama bu çapta bir retrospektif sergide yer
alması gereken işleri, tuval üzerine boya resimleri, kâğıt üzerine guvaş
resimleri, desenleri, çizimleri, kâğıt hamurundan, poliüretan malzeme ile
oluşturulmuş heykelimsi etütleri, farklı versiyonlar üzerine kurulu, üzerleri
Dubuffetvâri boyanmış konstrüksiyonları, kronolojik bir sıralama içinde
izleyebilmek mümkün. Bu tür işler için sanatçısının kullandığı bir
terimle ''materiologie'' ve ''texturologie'' tanımları, kuşkusuz en uygun düşenleri
olacaktır.
Cumhuriyet
|