reklam

Haberler
Aralık 2002 

Sonsuzluk özlemi

Teoman Südor’un, yeni sergisi sonsuzluk ve yaratılış destanı üzerine.
Yaratılış ve sonsuzluklar, her sanatçının yapıtlarında olduğu gibi ressam Teoman Südor’un yapıtlarının da konusu. Sanatçı, insanoğlunun sonsuzluk özlemini büyük bir ritim ve bütün armonisi içinde dingin, sessiz bir doğa parçası formunda anlatmayı ve bunu bir sahneye dönüştürmeyi yeğliyor.

"Yaratılış" insanoğlunun uygarlık tarihinin başlangıcı ve uygarlıkların birbiriyle uyumla çakıştığı, bir bakıma kutsal olan Anadolu topraklarında ve onun kıyılarını ıslatan denizlerin altında dile geliyor sanki... Destanların, efsanelerin, inançların buluştuğu, birbirini etkilediği, birbirine kaynaştığı bu Anadolu toprakları Teoman Südor’un son yapıtlarında bir sahne adeta. Yaratılış ise anlatılan destanın efsanenin kendisi ki bu efsane kökünü Anadolu’da kaynaşan inanışlardan alır. Ve hatta kimi parçaları "Orhun Yazıtları"na bile gidip dayanır. Yapıtlardaki gibi henüz sadece su ve bir parça kayanın var olduğu bir zamanda yaratılışın başında, "Ulu Tanrı" "yer"in yaratılışı için gereken balçığı çıkartıp kendisine getirmek üzere "kuş" biçiminde "kişi"yi balçığın içine göndermek ister. "Kişi" ise aldığı çamuru kendisine saklamayı tercih eder çünkü evrenini kendi yaratmak istemektedir. İşte Teoman Südor’un yapıtlarındaki kuş, kuş biçimine girmiş olan ve kendi evrenini yaratmak isteyerek Tanrı’ya karşı çıkan insanoğludur, üç göksel dinde kovulan, Adem ile Havva’dır. Yapıtlardaki "ışık" bir anlamda Zeus’tur. Mitolojideki gibi güneş kılığında dünyayı aydınlatır.

Sanatçının en çarpıcı yapıtlarından biri olan "Silikonlu Havva", cennetten kovulmayı ve Afrodit’i simgelerken bir yandan insanoğlunun Tanrı’ya öykünmesini, mutlak güzelliğe ulaşmak için girdiği savaşı anlatır. Ustaca kullanılan kayalar, dağlar ve sular kompozisyon içinde ritmik bir şekilde yinelenerek armoni oluştururken canlı ve cansız figürler kontrast yaratarak anlatılmak istenen efsane, teknikteki ustalıkla, çok çarpıcı bir hale geliyor. Gökyüzündeki "ışık" ve rengârenk anlatım doğa parçasını hareketlendirerek izleyiciyi "Yaratılış" anının devinimine doğru sürüklüyor. Sanatçı izleyicilerin gözlerini dilediği gibi yönlendirip sırasıyla anlatmak istediklerini Rönesans ustalarının teknik yetisiyle gösteriyor. Bir anlamda izleyiciye, sanata, sanat tarihine meydan okuyarak kendi evrenini kendisi yaratıyor.
Milliyet

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz