Sonsuzluk özlemi
Teoman
Südor’un, yeni sergisi sonsuzluk ve yaratılış destanı üzerine.
Yaratılış ve sonsuzluklar, her sanatçının yapıtlarında olduğu gibi
ressam Teoman Südor’un yapıtlarının da konusu. Sanatçı, insanoğlunun
sonsuzluk özlemini büyük bir ritim ve bütün armonisi içinde dingin, sessiz
bir doğa parçası formunda anlatmayı ve bunu bir sahneye dönüştürmeyi yeğliyor.
"Yaratılış" insanoğlunun uygarlık tarihinin başlangıcı ve
uygarlıkların birbiriyle uyumla çakıştığı, bir bakıma kutsal olan
Anadolu topraklarında ve onun kıyılarını ıslatan denizlerin altında dile
geliyor sanki... Destanların, efsanelerin, inançların buluştuğu, birbirini
etkilediği, birbirine kaynaştığı bu Anadolu toprakları Teoman Südor’un
son yapıtlarında bir sahne adeta. Yaratılış ise anlatılan destanın
efsanenin kendisi ki bu efsane kökünü Anadolu’da kaynaşan inanışlardan
alır. Ve hatta kimi parçaları "Orhun Yazıtları"na bile gidip
dayanır. Yapıtlardaki gibi henüz sadece su ve bir parça kayanın var olduğu
bir zamanda yaratılışın başında, "Ulu Tanrı" "yer"in
yaratılışı için gereken balçığı çıkartıp kendisine getirmek üzere
"kuş" biçiminde "kişi"yi balçığın içine göndermek
ister. "Kişi" ise aldığı çamuru kendisine saklamayı tercih eder
çünkü evrenini kendi yaratmak istemektedir. İşte Teoman Südor’un yapıtlarındaki
kuş, kuş biçimine girmiş olan ve kendi evrenini yaratmak isteyerek Tanrı’ya
karşı çıkan insanoğludur, üç göksel dinde kovulan, Adem ile Havva’dır.
Yapıtlardaki "ışık" bir anlamda Zeus’tur. Mitolojideki gibi güneş
kılığında dünyayı aydınlatır.
Sanatçının en çarpıcı yapıtlarından biri olan "Silikonlu
Havva", cennetten kovulmayı ve Afrodit’i simgelerken bir yandan insanoğlunun
Tanrı’ya öykünmesini, mutlak güzelliğe ulaşmak için girdiği savaşı
anlatır. Ustaca kullanılan kayalar, dağlar ve sular kompozisyon içinde
ritmik bir şekilde yinelenerek armoni oluştururken canlı ve cansız figürler
kontrast yaratarak anlatılmak istenen efsane, teknikteki ustalıkla, çok çarpıcı
bir hale geliyor. Gökyüzündeki "ışık" ve rengârenk anlatım doğa
parçasını hareketlendirerek izleyiciyi "Yaratılış" anının
devinimine doğru sürüklüyor. Sanatçı izleyicilerin gözlerini dilediği
gibi yönlendirip sırasıyla anlatmak istediklerini Rönesans ustalarının
teknik yetisiyle gösteriyor. Bir anlamda izleyiciye, sanata, sanat tarihine
meydan okuyarak kendi evrenini kendisi yaratıyor.
Milliyet
|