reklam

Haberler
Şubat 2003

‘New York sokaklarında yıllarca İstanbul’un ışığını aradım’

Ünlü fotoğrafçı ve film yapımcısı Sedat Pakay, 36 yıldır yaşadığı New York serüvenini, Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu’nda açtığı fotoğraf sergisi ile sanatseverlerle paylaşıyor.

1966 Kasım’ında ‘Rüyalar Ülkesi’nin atardamarı sayılan New York’u fotoğraflamaya başlayan Sedat Pakay, bu fotoğraflama uğraşını 2000 yılı aralık ayına kadar devam ettirmiş. Sanatçının açtığı yeni sergide, ilk günden bugüne peşine düştüğü fotoğraflama çabasının ürünleri göze çarpıyor.

Ağırlıklı olarak siyah–beyaz fotoğrafların yer aldığı sergide Pakay, bir şehrin yaklaşık 40 yıl içinde geçirdiği değişimi kare kare anlatıyor. Daha çok insanlara ve gölgelerine odaklanan objektif, şehirdeki yapıların zaman içinde geçirdiği değişime de yer veriyor. Metro, sokak ve bina fotoğraflarının yanı sıra bu sergide aralarında Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Şirin Devrim, Andy Warhol, Andre Kertesz, Robert Frank gibi New York’u kendine ev edinmiş sanatçıların portreleri de yer alıyor.

En son yedi yıl önce Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde restrospektif bir sergi ile Türk sanatseverlerle buluşan Sedat Pakay’ın İstanbul’a olan tutkusu, yıllar öncesine dayanıyor. Sanatçı, 40 yıl gibi uzun bir süre New York’ta yaşamış olsa da çocukluğunun geçtiği İstanbul’u ve Boğaziçi’ni unutamıyor. New York sokaklarında yıllarca İstanbul’un ışığını arayan Sedat Pakay, okuduğu Orhan Veli şiirlerinde, Sait Faik öykülerinde canlandırdığı İstanbul’u hiçbir zaman bulamamış. Âşığı olduğu kentten kilometrelerce uzakta kalan sanatçı, İstanbul hasretini şu cümlelerle anlatıyor: “New York, İstanbul gibi benim yıllardır âşık olduğum bir şehir değil. Orada hâlâ yabancı bir gözlemciyim. New York’u hiçbir zaman İstanbul’u seyrettiğim gibi izlemedim. Ayrıca İstanbul’un ışığı da hiçbir zaman New York’ta yok. O ışığı Amerika’da bulamadım, bir yerde haksız bir arayış benimki tabii ki...”

‘Ben fotoğraf öğretmiyorum, hayat öğretiyorum’
Sedat Pakay’ın, fotoğrafla ilk buluşması, karanlık odada karşılaştığı bir ‘sihirbazlık’ gösterisi ile başlamış. 1960 yıllarında Fatih’teki bir fotoğrafçıda karşılaştığı manzara, onun fotoğraf sanatına biraz daha sarılmasını sağlamış. Birçok fotoğrafçının başından geçen benzer hikâyeyi sanatçı şu cümlelerle anlatıyor: “Siyah–beyaz filmlerimi banyo ettirdiğim bir fotoğrafçı vardı. Bir gün karanlık odasına girdim ve orada ilk defa fotoğraf banyosunu gördüm. Kırmızı ışık altında, geliştiriciye bırakılan kağıtta yavaş yavaş ortaya çıkan görüntü, o anda bana sihir gibi gelen bu durum, başka bir şey yapmakla ilgili tüm bağlarımı kopardı.” Sanatçının sahip olduğu ilk fotoğraf makinesini, 1961 yılında babası hediye etmiş. İlk profesyonel deneyimini, 1964 yılında İstanbul üzerine bir kitap hazırlayan John Freely’nin çalışmasına fotoğrafla katkıda bulunarak yaşamış. Sedat Pakay için daha sonra ABD’de, Yale Üniversitesi’nde geçecek yıllar başlamış. Hocası ünlü Walker Evans’ın bir cümlesini ise zihnine kazımış adeta: ‘Ben fotoğraf öğretmiyorum, hayat öğretiyorum.’

Fotoğraf çekmenin tekrar gibi geldiği yıllarda Sedat Pakay, sinemaya da el atar. O yıllarda ‘Sinematek’ üyesi olan sanatçı, Sinematek dergisi için yazılar kaleme almaya başlar. Artık ‘filmci’ olmaya karar vermiştir... Karar verir vermesine; ama ilk film çalışması yine fotoğraf üzerine olur. 1969’da ‘Walker Evans: Zamanı, Varlığı ve Sessizliği’ isimli 20 dakikalık siyah–beyaz bir kısa film çeker. 1970 yılında İstanbul’a gelen sanatçı, ikinci filmine konu olarak James Baldwin’i seçer. ‘James Baldwin: Başka Bir Yerden’ isimli film, çeşitli festivallerde gösterilme fırsatı bulur.
Zaman

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz