|
reklam |
|
|
||||||||||
Her yıl yüzlerce mezun veren bu okullardan potansiyel taşıyan genç sanatçı adaylarını keşfetmek, ortamın galeri yöneticilerine, küratörlerine, eleştirmenlerine düşmektedir. Borusan Sanat Galerisi, kendi üzerine düşeni bir tür 'ilk vitrin' oluşturarak gerçekleştiriyor. Türkiye'nin dört bir yanından adaylar arasından sanat ortamının profesyonelleri tarafından yapılan bu seçkileri dikkatle izlemek, gerçekten çok zor koşullarda kendini var edebilen bu genç insanların sanat ortamına nasıl bir gelecek vaat ettiklerini izlemek de hepimizin ortak sorumluluğu. "Yeni Öneriler-Yeni Önermeler" sergilerinin, Türkiye'de genel olarak eğitim düzeyinin ama özelde sanat eğitiminin koşullarını ve niteliğini gözler önüne seren bir özelliği de var. Belli kentlerden gelen gençlerin bu etkinliğe daha çok ilgi gösterdiğini, öte yandan seçici kurulun daha çok ilgisini çeken adayların belli kurumlarda eğitim gördüğünü izleyebiliyoruz. Dolayısıyla bu sergiler, Türkiye'de sanat eğitiminin bir aynasını da oluşturmakta aynı zamanda. Bu ayna, Türkiye'de gençlerin içinde yetiştikleri koşulları olduğu kadar ilgi alanlarını düşünüş biçimlerini, heyecanlarını, meraklarını da yansıtıyor. Ele aldıkları temalarda kullandıkları malzemelerde ve araştırmaya giriştikleri çeşitli teknikler ve yaklaşımlarla ortaya koydukları işlerinde geleceğe işaret eden bir imgelem dünyasıyla karşılaşıyoruz; hangi koşulların onları sınırlandırdığını öte yandan hangi koşullara rağmen yaratının sınırlarını zorladıklarını görebiliyoruz. Bu sergiler, adı üstünde, yeni önerilere, yeni önermelere açık etkinlikler. Yaratılan zemin içinde, sanatçının meslek yaşamının belki de en önemli kavşağını oluşturan gençlik yıllarında 'yeni'yi arayışını, kendine özgü özgün bir dil oluşturabilme çabasını paylaşmaya bir tür çağrı. Günümüz koşulları içinde genç sanatçının işinin iyice zor olduğunu da unutmayalım: Yeni sözcüğünün bir anlamda anlamını yitirdiği her türlü malzeme, teknik, ifade biçiminin tüketilmiş gibi göründüğü 'yeni' anlatım olanaklarının geçmişi sorgulama biçimleriyle şekillendiği olabildiğine kaotik bir çağda yaşıyorlar, dolayısıyla yeni bir önerme getirmeden önce 'yeni'nin anlamını irdelemek ve kendi işlerinde çözümlemek gibi bir sorunların da var. Bu açıdan bakıldığında bu sergilerin en önemli özelliğinin genç sanatçının yeni bir öneri yeni bir önerme arama ve (görsel olarak) dillendirme cesaretini sınaması ve sınatması olabilir diye düşünüyorum. (Gençler, sınav sözcüğüne göndermede bulunmak zorunda kaldığım için bağışlasınlar!) Bu bağlamda, Borga Kantürk'ün sergideki İmleç (İşaret Eden Bir Yapıt Projesi) başlıklı işi, önemli bir örnek oluşturuyor. Kantürk, kendi kendine göndermede bulunan kendi içinden alıntılarla beslenen günümüz sanatında artık 'yeni' yi aramanın anlamsızlığını vurgularcasına, aynı mekanı paylaştığı öteki işlere göndermede bulunan 'imleçler' yapıyor. Üstelik bilgisayar ortamının vazgeçilmez imlecini tuval üzerine yağlı boya gibi geleneksel bir yöntemle oluşturuyor. Mekanı, öteki işleri ve genel olarak sanatın kendisini yalnızca işaret ederek 'kapsayan' günümüz sanatının bir anlamda çıkmazını oluşturan duruma ilişkin oldukça yerinde bir saptama, Kantürk'ünki. Bu yılki sergi önceki yıllara göre biraz daha kalabalık olduğu için iki aşamalı olarak gerçekleştiriliyor. Böylece Borusan Sanat Galerisi Haziran'dan Eylül'e dek uzanan yaz sezonunu, bu sezonu genellikle yaz karmalarıyla bir anlamda geliştiren birçok öteki galerinin aksine, önemli bir işlevi yerine getirmek için kullanmış oluyor. Seçici kurulunu Beral Madra, Ahmet Öktem, Prof. Tayfun Erdoğmuş, Doç.T. Melih Görgün, Agah Uğur ve Binnaz Tukin'in oluşturduğu altıncı "Yeni Öneriler-Yeni Önermeler" sergisinin ilk aşamasında, üçü Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden, biri 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü, ikisi de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nden altı sanatçıların yapıtları sergileniyor. Zamanımızın genç sanatçıları psikolojik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla kimlik arayışlarına, kimlik bulanımlarına değiniyorlar, medyanın yaşamımızdaki etkisini irdeliyor gelişen iletişim olanaklarının birleştirici, yabancılaştırıcı boyutlarını sorguluyorlar. Bunu yaparken genellikle çeşitli hazır nesneleri kullanıyorlar; mekan düzenlemeleri gerçekleştiriyorlar; video'ya başvuruyorlar. Çoğunun, resim ve heykel gibi, alışagelmiş ifade biçimlerinin olanaklarını sorgulamaması bu alanlarda üretim yapmaması oldukça ilginç, çünkü eğitim kurumlarında resim ve heykeli 'teknik' açıdan öğreniyorlar dört yılda ama sanatsal üretimin, resim olsun, heykel olsun, kavramsal işler olsun, bütüncül olarak gelişimine olanak sağlayacak bilgi birikimini ve kurumsal zemini genellikle yeterince edinebilecekleri bir eğitim sistemi içinden yetişmiyorlar. Okumayan bir toplum olduğumuz gerçeği sergideki genç sanatçılaradan İlknur Alparslan ve Tuba Oğuzalp'in birlikte gerçekleştirdikleri Okuma Odası'nın ana temasını oluşturmuş. Borusan Sanat Galerisi'nin üst katını mekan içinde mekan oluşturacak bir kurgu içinde düzenleyerek bir okuma odasına dönüştüren bu iki santaçı okuma alışkanlığı olmayan bir topluma daha da büyük bir güçlük çıkartıyor; odaya giren izliyicileri karanlıkta okumaya çağırıyor. Okumakla ilişkilendiren ışık, aydın, aydınlık gibi kavramlarla bir tür oyuna girişerek, okumayı, okumamanın çağrıştırdığı 'karanlık' içinde sergiliyorlar; izliyiciyi alışagelmiş, bilinen işlevlerinden, anlamlarından ve çağırışımlarından soyutlanmış bir okuma eylemine çağırıyorlar. İlknur Alparslan ile Tuba Oğuzalp'in yaşamın haralagürelesinden soyutlanmış içe dönük yoğun bir atmosfer kurgulama uğraşının anlamını düşünürken, Arzu Özkeskin'in gündelik magazin dergilerindeki çıplak kadın görüntülerinden oluşan poşet çaylar ve plastik kullan at bardaklarıyla yaptığı Medya Tasvirleri'ne bakabiliriz. Buradaki gürültülü tüketim kültürü mantığının altını çizmeye gerek yok; bu arada poşet çayın Amerikalıların bir buluşu ( Thomas Sullivan adında bir Amerikalı, ta 1904'te çay demlemenin ne büyük zaman kaybı olduğunu düşünmüş) olmasına da şaşmamak gerek. Bengisu Bayrak da bir ölçüde Özkeskin'in değindiği ortama bakıyor, İzleniyoruz İzlemini başlıklı bilgisayar destekli dürbünlü-foto görüntülerinde ve poşetler içine yerleştirdiği sayısız söz kesitleriyle hem 'medya kültürünün' cinselliği malzeme ederek kadın olgusuna bakışını ele alıyor, hemde bu bakışı bir anlamda tersine çevirerek izleneni izleyen, izleyeni de izlenen şeklinde konumlandırarak rolleri tersyüz ediyor. Çağrı Saray'ın Büyük Mastürbatör başlıklı videosunda da cinsellik olgusuna bir bakış söz konusu ama Saray daha önce başka sergilerde yer alan işlerinde olduğu gibi, cinsellik, şiddet, kimlik, kültür ekseninde yarattığı işleri genellikle çocukluk dönemi üzerinde odaklıyor. İzleyicinin bakışı, yorumu ve tepkisiyle şekillenen anlamını bulan bir iş bu: Masum olduğunca hınzır bir ironi içeren, oyun duygusuyla gerilimli bir agresyonu aynı anda yansıtan ilginç bir çalışma. Arzu Özkeskin'in Medya Tasvirleri'yle Bengisu Bayrak'ın İzleniyoruz İzlemini gibi işlerinde açıktan açığa işaret ettikleri çıplaklığın, cinselliğin istismarı ya da röntgencilik 'kültürü' gibi olgular, Çağrı Saray'ın Büyük Mastürbatör'ünde daha sinsi bir biçimde gündeme geliyor. Söylenecek sözleri, işleriyle, gençler söylemişler: İçinde yaşadığımız
topluma bakıyorlar, kimi değerleri sorguluyorlar, tepkiler geliştiriyorlar ve
üretiyorlar. Sanatın bugün olabildiğine yaşamın içinden beslendiğini gösteriyorlar.
Benzer meseleler ilgilerini çekiyor, benzer meselelere tepki duyuyorlar.
Mesajlar vermek, toplumsal bir bağ kurmak istiyorlar. Ve tıpkı Okuma Odası'ndaki
karanlıkta okuma eylemi olduğunda gibi içinde yaşadıkları toplumun kimi alışkanlıklarını
değiştirmek adına, izleyiciyi yeni önerilere, yeni önermelere çağırıyorlar. |
|
Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]