Haberler

Kentin küllerinden doğan müze

Tarih: 7 Ağustos 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Celal Başlangıç
Tarih boyunca büyük yangınlar yaşamış İzmir. En son 1922 yangını Rumların mı, Ermenilerin mi, Türklerin mi çıkardığı hâlâ tartışılır. Kentin merkezini yok eden o yangından sonra kurulan Türkiye'nin ilk modern itfaiye müzesi şimdi Kent Arşivi ve Müzesi olarak hizmet veriyor.

Yangın, Mustafa Kemal'in karargâhına doğru ilerliyordu. Ama o hiç de telaşlı değildi. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. İzmir işgalden kurtarılmıştı. Türk ordularının İzmir'e girişinden dört gün sonra 13 Eylül'de başlamıştı büyük yangın. Alevlerin tehdit ettiği karargâha yaverleri bir kamyon dolusu askerle birkaç otomobil getirdiler. Mustafa Kemal, İzmirlilerin hediyesi olan açık arabasına bindi. Körfezin güneyine, Göztepe'ye, Latife'yle iki gün önce tanıştıkları eve gidiyorlardı. Sadık Bey köşkü olarak anılan Uşakizadelerin evi karargâh olarak en güvenli yerdi. Akşam yemeği köşkte yendi. Yangın tüm dehşetiyle sürüyordu. Kordonboyu ve bugün fuarın yer aldığı alan alevler içindeydi.

Mustafa Kemal Latife'ye sordu: "Bu yangın yerinde size ait emlak var mıydı?" Latife, "Emlakimizin mühim bir kısmı yanan sahadadır" dedi ve heyecanla ekledi. "Paşam, isterse hepsi yansın. Yeter ki siz sağ olun. Bu mesut günleri gören insanlar için malın ne kıymeti olur. Memleket kurtuldu ya. İleride onları yeniden ve daha mükemmel bir surette yaptırırız." Bu cevap Mustafa Kemal'in çok hoşuna gitti. "Evet! Yansın ve yıkılsın" dedi. "Hepsinin telafisi mümkündür."

Yazdığı 'Latife Hanım' kitabında İzmir yangınının çıkışını böyle anlatıyor İpek Çalışlar. Sonra da soruyor:
"İzmir'i bugün söylendiği gibi gerçekten Rumlar mı yakmıştı? Kaybeden tarafın yakmış olması akla uygun gelse de yangının çıkışı üzerine yazılanlar çelişkili."

Konuyla ilgili titiz çalışmasında Falih Rıfkı Atay'ın 'Çankaya'sından bir alıntı yapıyor İpek Çalışlar:
"Gâvur İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti. Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre sadece Ermeni kundakçıları mı idi? Bu işte ordu komutanı Nurettin Paşa'nın hayli marifetli olduğunu söyleyenler çoktu.(...) İzmir'i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa, azınlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyorduk? Birinci Dünya Harbi'nde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa gene bu korku ile yakmıştık. Bu kuru kuruya tahripçilik hissinden gelme bir şey değildir. Bir Avrupa parçasına benzeyen her köşe sanki Hıristiyan veya yabancı olmak, mutlak bizim olmamak kaderinde idi."

Yangınlar ve afetler tarihi
Dr. Sabri Yetkin'le Dr. Fikret Yılmaz'ın ortak çalışması olan 'İtfaiye Binasından İzmir Kent Müzesi ve Arşivi'ne' başlıklı çalışmada da "İzmir'in tarihi bir ölçüde yangınlar ve doğal afetler tarihidir" deniliyor, "Gerçekten de tarihsel süreç içinde İzmir'de yaşanan yangınlar, kentin fiziksel yapısının sürekli olarak değişmesine yol açmıştır. Bu anlamda İzmir'de yaşanmış, tahrip gücü yüksek pek çok yangın görmek mümkündür. Örneğin 1688 yılında yaşanan depremi izleyen yangın, kelimenin tam anlamıyla felaket nitelemesini hak eden bir yıkıma yol açmıştı. Kent adeta yerle bir olmuş, can ve mal kaybına ilave olarak kentteki ticari aktivite kesintiye uğramıştı. 1742 yılında meydana gelen büyük yangın da sonuçları itibarıyla, kentin yeniden inşa ve imarına yol açacak bir tahribata neden olmuştu. Bu örnekler dışında 1763-1861 arasındaki yaklaşık 100 yıllık dönemde 12 büyük yangın olduğunu belirtirsek, hemen hemen 10 yıllık süreler içinde İzmir'i tüketen yangınlar olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır."

Çalışmada 1922 yangınına da değiniliyor: "Savaş ve işgalin bittiği günlerde, İzmir'de 13 Eylül 1922'de çıkan yangın kentin büyük bölümünü yok etmiş ve kullanılamaz hale getirmişti. Yangının nasıl başladığı üzerindeki sır perdesi aralanmış olmasa da kontrol altına alınması 15 Eylül'ü bulmuş, tamamen söndürülmesi ise ancak 18 Eylül günü mümkün olabilmiştir."

1922 yangınından sonra Cumhuriyet döneminin ilk İzmir Belediye Başkanı Uşakizade Muammer Bey (Latife Hanım'ın babası) itfaiye kadrosunu artırır, yeni donanımlar satın alır kente ve sigorta kumpanyalarının itfaiyeleri de belediyeye devredilir. 1926'da belediye İtfaiye Merkez İstasyon binasının yapılmasına karar verir. İtfaiye binası kentin merkezine, yangın yerinin tam ortasına kurulacaktır.

Alınan borç itfaiye binasının bitirilmesine yetmez. Buna bir de 1929 yılında başlayan tüm dünyadaki ekonomik kriz eklenince Türkiye'nin ilk modern itfaiye binası ancak 1932'de bitirilir. 2001 yılına kadar da bu bina İzmir İtfaiyesi olarak kullanılır. 2002 yılında da bina Kent Müzesi ve Arşivi'ne dönüştürülür. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina, 2004 yılında ölünce de Meclis kararıyla onun adını alır.

En ayrıcalıklı kültür mekânı
Müze müdürü Yrd. Doç. Dr. Oktay Gökdemir kuruluşun bünyesinde barındırdığı değerleri sıralarken hayli geniş bir tarihsel zenginlikten söz ediyor: "İzmir'e ilişkin her türlü yazılı, resmi ve özel belgeler; 19. ve 20. yüzyıl İzmir yerel basın koleksiyonları, aile ve bireylere ait belgeler, İzmir'in tarihsel süreçte bir ticaret ve liman kenti olması dolayısıyla İzmir'de faaliyet gösteren yabancı misyonların ve firmaların faaliyetlerine ilişkin belgeler, İzmir ile ilgili gerek Türkiye, gerekse başka ülkelerde yayımlanmış eserler, İzmir kentine ait biyografi, monografi, istatistik veriler, kentin fiziksel yapısını ve gelişimini gösteren değişik imar haritaları, İzmir ve Ege Bölgesi'ne ilişkin şer'iye sicilleri, el yapısı gravürler, taşbaskı resimler ile kent yaşamının geçmişini açıklayıcı ve yansıtıcı arşiv değeri taşıyan çeşitli fotoğraflar yer almaktadır."

Gökdemir'e göre Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi gerek İzmirlilerin, gerekse İzmir'e dışarıdn gelen araştırmacı, turist ve misafirlerin görmeden geçmediği kentin en ayrıcalıklı kültürel mekânlarından biri.

"Şu anda müzemizin sergi salonunda 'Kent ve Ticaret' temalı sergimiz haftanın yedi günü ziyaretçilerimize açıktır ve ücretsizdir. Arşiv ve müzemiz, araştırma yapmak isteyen herkese açıktır. Teknolojik gelişmeleri de yakından izleyen arşiv ve müzemizde Türkiye'de sadece Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile TBMM'de bulunan 'hybrid kamera' sistemi bulunmaktadır. Ayrıca arşivde toplanan bütün belgeler dijital ortama aktarılmakta, araştırmacılar online sistemi ile arşive dahi gelmeden evlerinden ya da bürolarından verilerimize çok rahat biçimde ulaşabilmektedirler."

Sanki 'Gel' diye çağırıyor
İzmir ve Ege yemeklerinin sunulduğu lokantası, sergi tasarımı ve uygulamaları için kurulmuş heykel atölyesi, 150 kişilik konferans salonuyla seminer ve drama çalışmaları için kullanılan 70 kişilik sunum salonu, kütüphanesi, bilgisayar donanımı ile araştırmacıları sanki 'Gel' diye çağıran bir görünümde Kent Arşivi ve Müzesi.

Müze müdürü Gökdemir önümüzdeki yıla 'Kent ve Eğitim' konulu bir sergiyle başlayacaklarını, eylülden itibaren konferans salonunda periyodik söyleşiler yapılacağını, 2007 Eylülü'nde uluslararası yapmayı düşündükleri 'Akdeniz ve Akdenizlilik: Akdeniz Liman Kentleri' adlı bir sempozyumu hayata geçireceklerini anlatıyor.

Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, İzmir'in eski yangın yerinde, kente dair bütün bilgilerin toplandığı; yangın yerinin külleri üzerine kurulmuş bir 'kent belleği hazinesi'. Özenle restore edilen bina, Ahmet Piriştina'nın uzak görüşünün, bir kentin küllerinden nasıl bir kültürel mekân yaratılacağının abidesi olarak yükseliyor.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.