Haberler

Şimdiki Zamanın Hikayesi “Tarsus”

Tarih: 6 Eylül 2006 Yazan: Gaye Beler
 
 Fotoğraf; İzzet İnceler arşivinden

Çukurova’nın sıcak ikliminde bir kent, Tarsus. Eski bir liman kenti. Artık deniz yanı başında değil. Kent, Tarsus’un liman kenti olduğu tarihte var olmayan Mersin’e kadar gerilemiş. Kentte bulunan kalıntıların geçmişi MÖ 5000’li yıllara dayanıyor. Anadolu topraklarındaki pek çok kent için benzer cümleler kurulur ancak Tarsus’u daha ilgi çekici yapan, kentte nereye kazma vursanız bir arkeolojik esere rastlamanız.

1993 yılında tören alanı olarak kullanılan Cumhuriyet Meydanı’nda, belediye yeni bir yapı için temel atılmasına karar verdi. İnşaat için gerekli temel hafriyatı çalışmalarına başlandı ve meydanın tam ortasında, şehrin tam göbeğinde bir Roma yolu ortaya çıktı. 7m genişliğinde, bazalt taşı ile kaplı yolun, balık sırtı profilli olduğu görüldü. Yolun her iki yanında, yüzey sularının drenajı için kum taşından yapılma, iç bükey şeklinde yağmur kanalları bulunmaktaydı. Yolun en ilginç özelliği ise altında 2,20m yüksekliğinde, 70cm genişliğinde bir ana kanalın bulunması idi. Bu büyük kanal, sel sularını çevreye zarar vermeden o dönem Rehgrma Lagün olarak adlandırılan göle tahliye etmekteydi. Bugün bile yağışlı havalarda üzerinde küçük göletler oluşan modern Tarsus’un asfalt caddeleri arasında, mevcut zeminin çok daha aşağısında kalan bu binlerce yıllık yolda su birikintisine rastlanmıyor.

Yolun iki yanındaki podyumların üzerinde 2m aralıklarla dizilmiş, 1,20m çapında Korint tipi başlıkları olan sütunlar bulunmaktaydı. Yoldan daha sonra inşa edilen bu sütunlu revağın, büyük olasılıkla Roma imparatoru Hadrianus’un Tarsus’u ziyareti nedeniyle yapıldığı düşünülüyor.

 
 Antik Roma Yolu
 
 Kleopatra Kapısı

Tarsus’ta bir başka sokak... Bir caminin restorasyon çalışmaları için gerekli kazılar başladı ve aradan bir hafta geçmeden kazılar durdu; toprağın 2-3m altında bir köprünün kemerleri görülüyordu. Eskiden kentin tam ortasından geçtiği düşünülen nehrin üzerindeki köprünün ayaklarıydı bunlar. Köprü hala orada yaşamına devam ediyor.

Antik bir kentin izleri ayaklarımızın hemen altında, 10 adım ötemizde sapasağlam duruyor. Ve kentte yeni yapmaya çalıştığımız her şeye inat ortaya çıkarlarmış gibi, bir yerde belirip bütün yeni düzenlemeleri durduruyorlar. Biz onları koruma altına almaya çalıştıkça, belki onlar da eski bir dostları olan Tarsus’u korumaya, anılarını yaşatmaya çalışıyorlar.

Peki bütün bu tarihi öğeler binlerce yıldır yoktu da şimdilerde mi ortaya çıktı sorusu akla geliyor. İşin aslı şu ki, bu satırların yazarının çocukluk hatıralarında bile, evlerin üstündeki ince metal levhaların uçmaması için konan ve genelde komşunun “Yan taraftaki evin temelini kazarlarken çıktı,” diyerek açıkladığı sütun parçaları var. Köşe başlarında, dam üstlerinde... Aslında bugün ortaya çıkanlar, geçmişte de bu kentin yaşamının bir parçası idi. Ancak bugün bulduğumuz her parçaya bu kadar sıkı sarılışımızın altında, kentin binlerce yıllık tarihinde hep varolan ve bugüne kadar bizim için bir taş parçası olmaktan başka anlam içermeyen pek çok nesnenin, geleceğe dair bir umut kaynağı olması yatıyor. Müzelerde sergilenenlerden ya da koruma altına alınmış olanlardan çok daha fazlasının, yıllar içerisinde yitip gittiği tek şehir, elbette Tarsus değil. Pek çok kent aynı kaderi paylaşıyor. Bugün bölgede yaşayan insanların, onların deyişiyle, geçmişi korumaktan daha ciddi sorunları var, geleceklerini kurtarmak gibi. Geleceği meydana getirmeye çalışırken, hatıralardan medet ummaktaki tek sorun; bu çabanın altında yatan nedenlerin ve koruma kültürünü öteleyen fikrin; mevcut durumu ve hatta bugünkü ekonomik yaşamın iyileştirilmesine dayalı olması ancak uzun vadede bunun bir kültür bilincine dönüştürülememesi ve sürekliliği sağlayamaması olarak görülebilir. Ancak görülen o ki; bugün sahip olduğumuz tek gerçek, bütün bu varlıkları korumak için, belki de uzun bir sürece yayılacak olan koruma kültürünün benimsenmesini bekleyecek kadar zamanımızın olmaması. Bu yüzden bunu, en azından bir başlangıç olarak görüp, insanların bölgede yaşamlarını devam ettirmeleri için haklı sebepler yaratılması ve koruma kültürünün insanların yaşamlarının bir parçası haline gelmesi için gerekli olan zamana ve eğitime bırakmak daha doğru bir yol gibi görünüyor.

 
 Tarihi Tarsus Evleri
 
Tarihi Tarsus Evleri

Tarsus’un eski mahallelerinde konut dokusu, özellikle pek çoğu 1900’lü yılların başlarına ait olan, dar sokaklar üzerinde yapılaşmış iki katlı yapılardan oluşuyor. Yapıların fiziksel özellikleri bir yana, barındırdıkları geçmişi ve bir zamanlar yarattıkları yaşam biçimini, sıkı komşuluk ilişkilerini, farklı kültürleri, yapıların malzemelerine ve inşa biçimlerine kadar taşıdığı görülüyor. Bir zamanlar taş ile başlanmış olduğu gözlenen bir yapıda ahşaba, çeliğe ve hatta betona rastlayabiliyorsunuz. Yapılara zaman içerisinde yapılan müdahelelerin pek çoğu, bugün oldukça fazla sayıda yapının birer harabeye dönüşmesine neden olmuş. Bugün çok az sayıda ev sahibi bu yapıları benimseyerek bu bölgede yaşamlarını sürdürüyor. Pek çoğu; güney bölgelerinin bildik bir çözümsüzlüğü olan göçle ya da çevre kırsal alanlarda, tarıma dayalı yaşamın artık -Çukurova’da bile- sürdürülemez olmasıyla kente gelmiş ve burada bulabileceği en ucuz konutu arayan insanlar ve bir evde, iki ya da üç aile, avluyu ve ıslak hacimleri ortak kullanarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Tarsus’un değişen kültür yapısını görmek için, yeni yapılaşan diğer pek çok kentimizde de örneğini görebileceğimiz gibi, “Yeni Tarsus”a bakmaktan çok, eski yerleşmelerin olduğu mahallelere bakmak daha doğru gibi görünüyor. Halen bu evlerden birinde yaşamakta olan 84 yaşındaki Bakiye Hanım ile konuştuğumuzda, mimarlığın insanlarla birlikte nasıl dönüştüğünü daha rahat anlıyoruz. Damların üstünden atlayarak birinden diğerine geçebildiğiniz evlerde, güvenlik, komşuluk ve zaman kavramlarının yıllar içinde nasıl değiştiğini, farklı bölgelerden ve farklı kültürlerden gelen insanların biraz da bu evlerin sayesinde nasıl ortak bir yaşam biçimi oluşturabildiklerini ve bugün bu evlerin neden bugüne ayak uyduramayıp, terk edildiklerini fark ediyoruz.

“Bu mahallede eskiden bir sürü komşumuz vardı. Oturdukları evler de ben kendimi bildim bileli buradalar. Yan komşum mesela muhacirdi. Bulgar göçmeni. Atatürk zamanında buraya gelen göçmenlere muhacir deriz burada. Karşı evde oturanlar Girit göçmeniydi. Arka tarafta Araplar otururdu. Sonraları doğudan gelip yan sokağa yerleşen komşularımız oldu. Hepsiyle iyi kötü günlerimiz olurdu ama beraber olmadan da duramazdık. Yaz geceleri bir evin önünde toplaşır, gece yarılarına kadar beraber otururduk. Sonradan, yaşlanan komşularımın çoğunun çocukları büyüyüp apartmana göçtüler. Kendileri de koca evlerde yalnız kalamayınca çocuklarının yanına gitti. Şimdi sokakların lambaları bile yanmıyor. Komşular eskisi gibi değil. Gelen 3 ay kalıp gidiyor. Kimse burada kendi isteyip yaşamıyor.”

Her kazıda arkeolojik esere çarpma tehlikesinin bir hayli fazla olduğu bu kentte, kurtarılabilecek tek değerin bu olmadığını bize hala gösterebilecek güzellikteki bu mahallelere girdiğinizde, ilk gözünüze çarpan; bozuk yollar, pek çoğu terkedilmiş ve yıkılmaya yüz tutmuş evler oluyor. Yaşayanların çoğunun ekonomik ve sosyal durumlarının bir sonucu olarak içinde oturdukları mahallenin geçmişini değil, kendilerinin ve çocuklarının geleceklerini düşündükleri ve bu ikisini birbiriyle ilişkilendiremedikleri, eğer başka bir yerde yaşama şansı bulduklarında, kimsenin burada yaşamak istemediği mekanlara dönüşmüşler. Ama aslında, bu sokaklara başka bir gözle bakıldığında gördüğünüz şey, sadece kelimelerle ve tarihle değil, çoğunun bir örneğini daha göremeyeceğiniz resimlerle bezeli, tozlu bir kitaba benziyor. Tozunu silip atmak için gerekli zaman ve emeği verirseniz; kitabın sayfaları burada yaşamak isteyen insanların yeni hayatlarını da yazabilir.

 
 Amerikan Koleji Kampüsü
 
 Ulu Cami

Bugünlerde Mersin Üniversitesi’nden bir ekibin özveriyle hazırladığı bir proje ile birlikte Tarsus Belediyesi yeni imar düzenlemeleri yaparak bölge insanlarını içinde yaşadıkları kentin tarihi dokusunu bugün ve gelecek için birer yatırım kaynağına dönüştürmeyi hedefliyor. Projeyi hazırlayan ekip, Prof.Dr. Tamer Gök, Yrd.Doç.Dr. İpek Durukan, Arş.Gör. Fikret Zorlu, Uzman Tülin Selvi Ünlü gibi; yeni bir üniversite olmasına rağmen nitelikli bir kadro oluşturmaya başlamış, yurt içi ve yurt dışında doktorasını tamamlayarak gelenlerle sayısı 25’e çıkacak restorasyon ve şehir plancılarıyla bölgede referans olmayı hedefleyen, Mersin Üniversitesi’nin akademisyenlerinden oluşuyor.

Pek çok iş kolunun yüzlerce yıldır yürütüldükleri mekanlarda devam edebilmelerini sağlamak için "Tarsus Tarihi Ticaret Merkezi Kentsel Tasarım Projesi" adı altında yürütülen bu proje ile ilgili, geçtiğimiz günlerde proje hakkında esnafı bilgilendirdiler. Beklenenin aksine toplantıya katılımın son derece umut verici olduğunu belirten Yrd.Doç.Dr. İpek Durukan, proje ile ilgili olarak şunları anlattı:

“Şehirde Kleopatra kapısı ile başlayıp, Amerikan Koleji, Gözlükule Höyüğü, St. Paul Kilisesi ve Roma Yolu’nu da içeren ve kente gelenleri turistik bir gezi rotası üzerinde buluşturabilmek üzerine kurgulanmış bu proje ile Tarsus’un turizm açısından taşıdığı önemi vurgulamak ana konulardan birisi.

Projede karşılaştığımız sorunların pek çoğu, sözü edilen bu alanların kentin merkezinde olmasından kaynaklanıyor. Sit alanı olmamasına rağmen, arkeolojik ve kentsel sit alanlarına komşuluğu ve kentin merkezinde yer alması nedeniyle, otopark, trafik, rant sorunlarının projenin uygulama sürecinde olumsuz etkileri olacağını düşünüyoruz. Her ne kadar kazı, bodrum vs gibi haklar getirilmese de, kentte nerde kazma vurulsa arkeolojik esere rastlanması yine uygulamada karşılaşılacak zorluklardan birisi.”

Ekibin hazırladığı proje raporunda da belirtildiği üzere; proje konusu alan, Tarsus kenti içinde, farklı karakter özellikleri gösteren bir bölge ve geliştirilecek olan bu projede bu özelliklerin ön plana çıkarılması hedefleniyor. Alan fiziksel olarak ızgara plan temelinde gelişmiş, dar sokaklar boyunca yapılaşmış iki katlı binalardan oluşmakta. Fiziksel anlamda, alanda gelişen doku tarihsel bir özellik göstermekte. Bununla birlikte, alanda işlevsel kullanımlar (günümüzde alanda zanaat kültürüne özgü işlevler yer almıştır) fiziksel özellikleri tamamlar nitelikte.

Sonuçta; Tarsus’ta yarınlar için çalışılmaya başlandı. Kentin eski ve yeni sahipleriyle, kentin yitik sahiplerinden kalan evleriyle, binlerce yıl öncesinden gelen taştan habercileriyle, yerel yönetimleriyle, türlü fedakarlıklarla çalışmaya devam eden akademisyenleriyle, bugün bir kent geleceğe bir yerlerden tutunabilmek için bugününü yeniden yaratmaya çalışıyor... Şimdiki zamanın hikayesini yazıyor.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.