Haberler

Denver Sanat Müzesi: Şehrin Görüntüsünü Yırtan Bir Profil

Tarih: 17 Ekim 2006 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: Yıldız Uçak


Denver Art Museum şehre yeni bir kültürel merkez demirliyor.

Daniel Libeskind’in erken dönem işlerine hayran olanlar için yeni çizgisini izlemek ızdırap verici. 1999 yılında ilgi uyandıran zigzag formlu Jewish Museum’la yıldızının yükselmesinin ardından, Ground Zero Master planlamasındaki rolü esnasında tasarımından çok tasarımını savunmadığı için aşağılanmıştı. Ve aralarında, bir kürenin parçalara ayrılmasını öneren tasarımıyla, İngiltere’deki 2002 War Museum’un da bulunduğu en kötü binaları Libeskind estetiğinin bir karikatürü durumunda.

Denver Art Museum’a yapılan yeni ek Libeskind’in yapıtlarında barınan çelişkilerin tümünü yakalıyor. Cesur, çoğunlukla büyüleyen formlar hünerinin orjinalliğini destekliyor, fakat eziyet altındaki geometrik formlar burayı sanat yerleştirmek veya izlemek için yetersiz kılıyor ki, pek de küçük bir sorun sayılmaz. Ve bütün duygusal gücüne rağmen, bina ürkütücü şekilde modası geçmiş ve hatalarıyla göz önünde duruyor.

Şehrin yeni kültürel bölgesinin odağında, müze, zemin üzerinde yuvarlanan bir yığın kutu izlenimi veren birbirleriyle içiçe girmiş bir seri dikdörtgenlerden oluşuyor. Giriş, bir zamanlar harap olmuş pansiyon evlerden genç şehirlilerin kullanımı için dönüştürülen bir muhitte, Civic Center ile Golden Triangle’ı biribirine bağlayan ağaçlarla bezenmiş bir meydana bakıyor.


Fotoğraf: Steve Crecelius/Denver Metro Convention & Visitors Bureau
Denver Art Museum-Ana giriş

Yeni meydan iyi giydirilmiş bir formül: kısa zamanda canlı bir sokak yaşantısı üretmek amacıyla yine Libeskind tarafından tasarlanan müzeler, mağazalar ve stüdyo apartman kompleksleri. Şehir yetkilileri bunun Denver şehir merkezini yeniden canlandıracağının sözünü veriyorlar. (Müze 7 Ekimde açıldı.)

Bu çevre içerisinde müze büyüleyici olabilir. En göze çarpan özelliği, Gio Ponti müze binasına uzanan bir cadde üzerinde bir köşeden fırlayan üçgen bir form. Bir köprü iki binayı alttan birleştirir. Diğer formlar kısmen girişi koruyarak plazaya doğru yuvarlanır. Ancak, dış katmanlardaki deha, değişen bakış yönlerine göre değişen görüntüde yatıyor. Gaga benzeri uzanan form şehir merkezindeki yüksek binalar arasından parçalar halinde izlenebiliyor; diğer açılardan strüktür durağan ve bir depo gibi görüntüsünde. Geceleri ise bina ona garip bir donukluk veren 2 boyutlu bir basıklığa bürünüyor.

Libeskind, yakaladığı bu enerjinin bir kısmını binanın tamamından geçirir. Ziyaretçiler galerilere, dört katlı bir atriyum lobi etrafında dönerek yükselen bir merdivenle ulaşırlar. Tırmandıkça merdiven darlaşır ve daha yakın hale gelir. Duvarların kesiştiği yerlerdeki yarık şeklindeki pencerelerden süzülen ince ışık huzneleri binaya zaman zaman birleşme noktalarından ayrılıyormuş görüntüsü kazandırır. Daha yukarıda, kirişler binanın üzerinize yıkılmasını önlercesine biribirlerini keserler.


Fotoğraflar: Daniel Libeskind Architect ve Steve Crecelius/Denver Metro Convention & Visitors Bureau

Kesişen geometriler, tavan aralarında rastlanan harika fazladan mekanlara benziyor, ve Libeskind bazılarına oturma grupları yerleştirerek bu mekanları lehine kullanıyor.

Bir koltukta otururken, bir kaç kat yukarıda merdiven boşluğunda yükselmekte olan bir insanın siluetini yakalayabilirsiniz. Diğer zamanlarda, tecrübeniz Max Beckman’ın ekspresyonist bir tablosundaki rahatsız edici, dağınık formlara girmeğe benzeyebilir.

Ancak bu mekan gerçek sanat eserlerini izlemek için tasarlanmış bir yer. Ve eğer çağdaş mimarları sanat eserlerine saygısızlık eden sığ müzelerle eleştirmek yorucu bir hal aldıysa, bu bina bunu doğrular nitelikte görünüyor. Tamamen form kaygısıyla elde edilmiş zorlanmış geometrilerle ortaya çıkan sıkıcı duvarlar ve asimetrik odalarda sanattan keyif almak neredeyse imkansız hale geliyor.


Fotoğraf: BitterBredt.de

Küratörler doğru tercihler yapmışlar. Bazı heykeller burada müthiş görünüyor. Antony Gormely’nin paslanmaz çelik çubuklardan hazırladığı anonim figür, 2000 “Quantum Cloud XXXIII,” adeta tüm bina kendi etrafında parça parça yüzüyormuş gibi hissettirerek mekanın içine dalıyor. Fakat Degas ve Pisarro’nun tabloları çevrelerindeki bu kaos içinde kaybolmuş görünüyorlar. Warhol’un bir dizi halindeki Campbell’in çorba konservesi tabloları, küratörler artık onlara uygun yerler aramaktan yorulmuşlarcasına bir kolonun yüzeyi üzerine öylesine yerleştirilmiş.


Fotoğraf: BitterBredt.de

Bir başka rahatsız edici unsur da binanın modası geçmiş görüntüsü. Frank Gehry’nin Bilbao, İspanya’daki Guggenheim Müzesi’ne hürmeten mi, yoksa meşhur kaplamasının denenmiş uygunluğundan mı bilinmez, binanın titanyum kaplaması garip bir biçimde tanıdık geliyor. Ve daha genel olarak, bu formlar size Libeskind’in diğer binalarındaki geometrileri hatırlatabilir: Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’nin inşa edilmemiş ek binasının yuvarlanan kutu benzeri formalarını, San Francisco’daki Contemporary Jewish Museum’un (Çağdaş Musevi Müzesi) açıları saptırılmış uzantılı şekillerini. Bu sanki aynı binayı üstüste defalarca görmeğe benziyor. Ve Gehry’nin en iyi işinden farklı olarak, şekiller genellikle tamamen kendi iç mantıklarından şekillenmişler; işlevlerine ve çevrelerindeki binalarla olan ilişkisi zorlanmış ve yapmacık.

Bu problem Libeskind’in kariyerinin eğrisine bağlı olabilir. Pek çok çağdaşı profesyonel hayatlarının ilk aşamasını bir şeyler inşa etmek mücadelesiyle, gece gündüz çalışarak “isim yapmadan”, birbiri ardına bir yere varamayan tasarımlar üretirken geçirdi. Fakat bu çaba içinde, daha sonraları, isim yaptıklarında akmaya başlayan tasarım talepleri esnasında kullanabilecekleri pek çok fikirler biriktirebildiler.

Libeskind iş hayatının ilk on yılını bir akademisyen olarak geçirdi. Berlin Müzesi’ni bitirdiğinde 54 yaşındaydı ve bütün bir on yıl boyunca içindeki herşeyi, hala kendisinin en iyi mimarlık başarısı olan bu tek binaya akıtmıştı. Yeni kazanılmış şöhret kendisine pek çok iş olarak döndü, ancak öyle görünüyor ki, kendisi bu erken dönem mimari dili genişletmekte, adeta aniden bir yıldız mimara dönüşmesinin, kendisine yeni fikirler ve zorlamalar üzerinde yeterli zaman ve mekan tanımamış olamasının sıkıntılarını yaşıyor.

Müzenin önündeki plazanın karşısındaki konut ve satış kompleksi ana binasını ucuz bir kopyası gibi duruyor. Beş katlı bir park strüktürünün iki kenarını saran bu kompleks kompozisyon keskinliğinden yoksun.


Fotoğraf: BitterBredt.de
Denver Art Museum Hamilton Binasının kuşbakışı görüntüsü

Garip şekilli formlar, belli bir tutarlı dil veya neden olmadan binanın cephelerinde biraraya getirilmişler. Birbirini kesen tirizlerin yarattığı ızgara cephe ucuz ve aşırı görünüyor. Ve iç mekanlar, bir kaç değişik manzara yakalamayı başaran rastgele yerleştirilmiş bir kaç pencere dışında, tatsız bir şekilde sıradan.

Bütün bunların Libeskind’in geleceği için ne sakladığını merak etmemek elde değil. Kendisi, Dresden’de bir Alman Askeri Tarih müzesi ve Dublin’de bir sahne sanatları merkezi inşa ediyor; şu an Milano, Singapur, Toronto, Sacramento, Kaliforniya’da iki düzineden fazla konut ve büro kulesi inşa ediyor. Bu müşterilerden bazıları kaliteli mimari konusunda ciddi; diğerleri ise büyük ihtimalle Libeskind ismi için bu işin içinde.

Fakat bütün mimarlar için kanıt işin kendisidir, ve Denver çıldırtan bir paket. Dönüşümlü olarak bazen büyüleyici, bazen sıradan ve bazen rahatsız edici, yani bütün yanlış nedenlerden ötürü uzlaşamamış bir paket.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.