Haberler

Bir Mühendislik Sihirbazı, Bir Mimar...

Tarih: 29 Kasım 2006 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: Melis Göker


Fotoğraf: Thomas Graham
Cecil Balmond Battersea Projesinin maketi ile birlikte

Bu haftasonu kurdele kesildi ve Cecil Balmond, “bilinmeyene uzanan köprü” olarak tanıtılan Portekiz, Coimbra’da yapımını yeni tamamladığı köprüye ilk adımı attı. Bu proje, uzun yıllar dünyanın en önemli mimarlarının yanında çalışan Balmond’un tamamen kendisine ait ilk projesi.

Park Avenue Oteli’nde çay eşliğinde yaptığımız sohbette 63 yaşındaki Balmond: “Gerçekten çok gururluyum.”diyor ve ekliyor “Uzaktan baktığınızda köprü normal görünüyor. Bu sadece basit bir kemer. Fakat yaklaştıkça kemerin yarısı gölgenin içinde kalıp yok oluyor. Ve kemer gerçekten garip ve geçici.”

Şaşırtıcı bir görüntüye sahip yaya köprüsü sanki merkezi kopup gitmiş ve iki yanı da nehrin üzerinde sallanıp duruyormuş gibi ortasına gelince aniden değişiyor.

İngiliz mühendislik firması Ove Arup’un başkan yardımcılığını yapan Balmond geç tanınmış bi isim. Bunun gibi birçok başarılı strüktürel çalışmayı Philip Johnson’dan Rem Koolhaas’a, Daniel Libeskind ve Alvaro Siza’ya kadar mimarlığın neredeyse tanrılaşmış isimleri için son 30 yıldır gerçekleştiriyordu.

Mimarlar, mimari dillerinin sınırlarını genişlettikçe Balmod’un asimetrik strüktürleri kaydırarak oluşturduğu, geleneksel denge ve sağlamlık anlayışlarıyla dalga geçen formları yeni bir estetik anlayışın oluşturulabilmesi için vazgeçilmez hale geliyor ve bu da onun mühendislik dehasını daha da önemli hale getiriyor.


Anish Kapoor "Marsyas" Çalışması

Fakat Balmond mühendisliğin kapsadığı alanın yeterli olmadığına karar veriyor. 2002’de sanatçı Anish Kapoor’la devasa kamusal sanat çalışmaları serisinin ilk ayağında yer alıyor. Tate Modern Müzesi’ne yerleştirilen bu çalışma yerçekimine meydan okuyan kan kırmızısı boru şeklinde bir heykel. Ve Balmond “Gayri Resmi” gibi işlerde, eskizlerinde ve diyagramlarında mimarlık ve mühendislik arasında gidip gelen, oyun oynayan bir yaratıcı olarak ortaya çıkıyor. Ve Arup’ta sıkı sıkıya bağlı bir grup mühendis ve matematikçiden oluşan “gelişmiş geometri birimi”ni kuruyor. Bu birimle mimarlar için, evlerden ofis binalarına ve kentsel planlamalara dek her yerde kullanılmaya yönelik, çimlerin normal olarak saklanması ve korunması için bir proje hazırlıyor.

Onun mimarlıkla ilgilenmeye başlaması mimarlık dünyasında çeşitli tartışmalar başlattı. Bazıları bunun onu asıl işi olan mühendislikten uzaklaştırmasından korkarken bazıları bu durumu bir ego sorunu olarak derğerlendirip önemsemiyor. Balmond’un kariyeri işbirliğinin doğası üzerine önemli bir tartışmayı da gündeme getiriyor. Eğer iyi bir mühendis en yetenekli mimarın işini bile cesurca düzeltebiliyorsa mimar olmaması neyi değiştirir?

Balmond’a göre onun hem mimariye hem de mühendisliğe dair görüşleri matematiksel olmaktan çok sezgisel. “Ben müzikte, edebiyatta, her şeyde her zaman desenlere bakarım. Bu sadece strüktürel bir şey olamaz”diyor.

Kısaca Hayat Hikayesi
1943’te Sri Lanka’da dünyaya geldiğinden her zaman kültürel etkileri zengin, politik olarak sürekli karışık yerlere gözünü dikti. Anılarında Sri Lanka’daki Kandy Köyü’nde dağların arasından geçerek okula gittiğini hatırlıyor. O sırada babası ülkenin tek üniversitesinin başkanıydı. Sivil savaşın patlak vermesiyle ailesiyle Nijerya’ya giden Balmond daha 20’li yaşların başındayken Wole Soyinka gibi yazarlarla ve Fela Anikulapo Kuti gibi müzisyenlerle tanışma imkanı buldu.

1967’de Nijerya’da savaş patlak verdiğinde tekrar taşınarak İngiltere, Southhampton’a yerleşti. Burada üniversitenin mühendislik bölümünde okumaya başladı. “O günlerde tek yapmak istediğim şey bir klasik gitarist olmaktı” diyen Balmond, “Barlarda flamenko parçaları çalıyordum” diye ekliyor.

Mühendislikte karar kıldığında bunun matematiğe yetenekli olmasından dolayı doğru bir kariyer tercihi olduğunu düşünmüş. 1968’de Arup’a geldiğindeyse firma hala geç modernizmin en cesur karşı çıkışı olarak değerlendirilen Sidney Opera Binası’nın inşaatıyla uğraşıyordu. Deneyimsiz bir mimar olan Danimarkalı Jorn Utzon tarafından tasarlanan binanın yelkenliye benzeyen çatı formları inşa edilemiyordu. Arup bu projeyi kurtarmak için çalışmaya başlamıştı.

Bu sorunun çözümü dahice basitti. Birbirinden farklı formları bir araya getirmek için uğraşmak yerine tüm kabuk sanki hepsi tek bir portakaldan kesilmişcesine aynı kıvrımla tasarlanacaktı. Bu başka türlü de yapılabilirdi fakat asıl önemli olan böylelikle beton levhaların tasarıma ihtiyaç duyduğu formsal netliği de kazandırmasıydı.

Balmond için bu bir dönüm noktasıydı. Mühendisliğin, karmaşık hesaplamalar yapmanın yanı sıra bir mimarın tasarımını yeniden düşünmek anlamına da gelebileceğini gördü.

“Farkettim ki mühendislik hesap yapmaktan çok daha fazlasını gerektiriyordu” diyor ve devam ediyor, “Şekil verilmiş nesneleri zorlayan faktörler ve strüktürleri bir araya getirme şekilleri ilgimi çekiyordu.”

Ove Arup, firmanın kurucularından biri, genç mühendisi kanatları altına aldı. “Burası bir eğitim alanıydı” diyor Balmond ve ekliyor “Bay Arup benim eleştirmenimdi. Onu birkaç ayda bir görmek zorundaydım ve o benimle betonun doğasında çeliğe göre daha fazla şiirsel öğe bulunduğu kousunda tartışıyordu mesela. Kendimi gereksiz ayrıntılardan kurtarıyor, saflaştırıyordum. Bir strüktürün gidebileceği son noktayı bulmayı, imkansız açıklıkları geçmeyi öğreniyordum.”

Balmond’un İmza Attığı Tasarımlardan
1977’de mimar James Stirling’le Almanya, Stuttgart’daki şu anda postmodernizmin baş yapıtlarından sayılan taş kaplı Staatsgalarie’nin üzerinde çalışmaya başladı. Fakat asıl hareket Hollandalı mimar Rem Koolhaas’ın onu Amsterdam’da bir banka binası için yardıma çağırmasıyla başladı. Yarışmayı kaybettiler. Bunun ardından Koolhaas Almanya Karlsruhe’deki ZKM Sanat ve Medya Teknolojiler Merkezi için kolları sıvadı. Bunu rijit bir bloktan dev eğimli boşluklar oyarak yapmak istiyordu. Bir konferans salonu, kütüphane, çağdaş sanatlar müzesi, medya tiyatrosu ve vidyo laboratuvarları için oluşturulan oyuklar klasik ve elektronik medyanın coşkulu bir yarışa girişeceği “Darvinvari bir arena” meydana getirecekti.

Binayı yıkmadan bu denli büyük boşluklar açabilmeyi tartışırlarken Balmond, nervürleri üçgensel birimler oluşturan iç mekan Vierendeel demetlerinden oluşan bir tasarıma karar verdi.

Balmond ve Koolhaas için bunlar, mimarlığın Dekartçı mantığın bölünmüş mekanlar anlayışına çok uzun zamandır hapsolmuş olduğu üzerine yaptıkları bir tartışmanın sonucuydu. Diğer mimarlar radikal formlar denerken Balmond ve Koolhaas çalışmalarını mühendislikle ilgili temel bir başkaldırıyla ilintilendiriyorlardı. Endüstri dünyasının düzenine karşı durmak, onu sarsmak ve gündelik hayatın temel süreksizliklerini kucaklamak istiyorlardı.

”Basit bir şekilde sınırsız sayıda yeni form üretmenin yüzeysel olduğunu söylüyorduk” diyor Koolhaas bir ropörtajında ve devam ediyor “Dengesiz formlar yerine, dengeli formları dengesiz bir mühendislikle birleştirmek daha çok ilgimizi çekiyordu.”

Bu fikri, Koolhaas’ın 1997 yılında Bordeaux’da bir araba kazasından sonra tekerlekli sandalyeye mahkum olan Fransız gazeteci Jean François Lemoine için tasarladığı ev projesinde keşfettiler. Neredeyse bir odanın büyüklüğündeki devasa asansör platformuyla delinen ev üç kattan oluşuyordu. En üstte masif, kalın bir dilime benzeyen kat, ortada geniş, camla çevrili üzerinde masif kat bulunan ve bu kat ortadan baktığında havada uçuyormuş gibi gözüken oturma mekanının bulunduğu kat ve evin özel çekirdeğini oluşturan, mutfak, banyo gibi elemanları içinde barındıran beton sütun. Binanın simetrisini dengelemek için derin, çelik bir baca geniş çatı tepesinde uzanıyordu.

”Müşteriye bir tür güvenlik hissi vermek istedim.” diyor Koolhaas ve devam ediyor; ”Bunu bu devasa kütleyi onun hassas kafası üzerinde yüzdürerek sağlamamız aslında garip.”

Daniel Libeskind’in Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’ne yaptığı spiral ekte beraber çalışmak Balmond’un yeni bir düşünüş tarzı keşfetmesini sağladı. Bu tarzı sağlayan yüzey süslemelerinden oluşan bir katmanın onlara strüktürel mantığı anlatmasıydı. Döşemenin ayrıntılı dokusuyla 1996’da yapılan ek bina iki taş 19. yüzyıl strüktürünün arasında olmasına rağmen parlıyor ve yer çekimini neredeyse redediyordu.

Bir adım daha ileri gittiğimizde Balmond ve Japon mimar Toyo Ito 2002’de Londra’da Serpentine Galeri Pavyonu’nda üst üste gelen çemberlerden oluşan bir desenle oynadılar. Bu sadece dekoratif değildi, aynı zamanda bütün strüktürü sarmalıyordu. Ve Balmond’un ilk kişisel gösterisi geçen ay SoHo’daki Sanatçılar Alanı’ndaki projesiydi. Burada Balmond birbirine kenetlenmiş “C” şeklinde metal panelleri küçük odalardan oluşan bir labirent oluşturacak şekilde yerleştirmişti. Eski bir Hint ip oyununu çağrıştıran bir çelik zincir hiçbir görünür destek olmadan ayakta duruyordu.

Balmond bunu şöyle anlatıyor; ”Gotik mimarideki düzenin katmanlarına baktım, nasıl çok basit kuralların koca bir mimarlığı yarattığına. Gotik katedraller tüm bu farklı, strüktürel ve süslemeye dair katmanlşma seviyelerine sahiptir. Tüm bunlar modernizm tarafından reddedildi. Ben daha fazlasını istiyorum.”

Fakat Balmond’un bazı meslektaşlarının kafasını karıştıran ana akım mimarisine bağlı kalan işleriydi. Mimarlar strüktürel denemelerde mühendislere güvenir ve mühendisler de mimarlara kendi uzmanlık alanları olduğu için güvenirler. Mimarlar, malzemenin ve boşluğun nasıl hiyerarşiler oluşturduğu veya bir binanın nasıl çevresiyle iletişime geçtiğini içgüdüsel bir duyguyla anlarlar. Bu tür yetenekler sezgisel olabilir fakat birer yetenektirler her şeye rağmen. Bu da mimariye şiirsel bir yan verir ve sonradan öğrenilmez.

Balmond’un İlk Bireysel Mimari Çalışması: Coimbra
Balmond kariyerindeki bu yeni evreyi bilinmeye kör bir sıçrayıştan çok sürekli bir yörünge olarak görmeyi tercih ediyor. Mimar arkadaşlarına onlarla ne doğrudan bir yarış halinde olduğunu ne de Arup’taki sorumlulukllarından vazgeçtiğini söylüyor. Balmond’un tek baişına yaptığı sembolik köprü projesi, Coimbra, mimari bir proje olmasının yanı sıra rahatlıkla bir strüktür projesi olarak da tanımlanabilir.


Coimbra'da Yaya Köprüsü

Balmond işe basit bir fikirle başlamış, bir yayada ortasına yaklaştıkça dengesizlik hissi uyandıracak bir köprü tasarlamak. Köprü birbirinden bağımsız nehrin her iki tarafında iki ayrı kol oluşturuyor. Beton bir kiriş her yarımın köşesinden geçerek ortaya yaklaştıkça sivriliyor. Böylece köprünün merkezi aniden dolaşıyor. Bu ani hile daha çok mühendisliğin nasıl bir psikolojik deneyime dönüşebileceğinin göstergesi.

Tasarımın zayıflığı ise köprünün dekoratif süslemelerinde. Mavi, pembe ve yeşil camla kaplanmış çentikli kenar parmaklıkları fazla heyecanlı gözüküyor ve destekler ve ayakların gösterişiyle yarışıyor. Daha da cüretkar olan ise Balmond’un Londra’da, Thames Nehri’nin kuzeyinde bir ofis, otel ve perakende satış merkezi için geliştirdiği temel planlama. 3,8 milyar Dolar’lık bütçeli planlama için riskli demesek bile garip diyebiliriz.

Fakat müteahhit Victor Hwang, Balmond’un Toyo Ito’yla Serpentine Galerisi için tasarladığı pavyonun algoritmik desenine aşık oldu. Hwang pavyonlarla ilgili şöyle diyor; “Cecil bunun oldukça basit bir teori olduğunu söyledi, bunları her yerde, her şekilde ve her boyutta yapabilirsin. Benim inancım ileride mimarlık belirsiz şeyler yerine yoğun ve kesintisiz bir temele dayanacak. Matematiksel bir dayanağı olacak.”

Problem şu ki planlama asla tamamıyla birleşmiyor. Alan terkedilmiş ve daha sonra alışveriş merkezine dönüştürülmüş Battersea güç merkezinin yükselen formuna tutunuyor. Balmond alışveriş merkezini oluşturan birimleri Thames’e doğru eğimlenen kayan uçaklara benzetiyor.

Fakat birimler ufaktan büyüğe doğru sıralanıyor, şekilsiz, garip bir şekilde birleşmiş, bir kalıntıya benziyor. Aynı sorun onun tasarladığı başka bir binada da kendini gösteriyor. Bölgenin kuzeyinde yer alan bu bina bükülmüş dörtgen bir kutu şeklinde. Ağ benzerimsi dış yüzeyleri, hem dekoratif hem de strüktürel olan binaları anımsatıyor. Formu bükerek binanın altında doğal bir giriş yaratan zarif bir kemer oluşturmuş ve burayı bir tasarım merkezi, sergi alanı ve ofis olarak değerlendirilmiş. İçeriden rampa serileri dolanıyor.

Binanın dışı içindeki fonksiyıonları yeterince yansıtmadığı için bina daha çok dev boyutlu heykelsi bir çalışmaya benziyor.

Açıkçası Balmond, iç mekan ve dış kabuk arasındaki karmaşık ilişkiden strüktür ve süsleme arasındaki ilişkiye bazı temel mimarlık derslerine sarılıyor. Daha genç ve daha az tanınan bir yetenek böyle bir mücadeleyi daha gizlilikle ve daha uygun bir ölçekte gerçekleştrebilirdi. Balmond’un böyle bir lüksü yok. Çoktan mühendislik alanında bir titan haline gelmiş biri olarak artık dikkat çeken bir isim olmak istiyor. Burdaki çelişki ise yaratıcı gelişmenin bir gerçeği olan böyle hatalara düşmekte kendini daha az özgür hissedebilir.

Koolhaas’a göre Balmond profesyoneller arasında ünlenmeye başladığı için sevinmeli çünkü Koolhaas’a göre; “Mimarın rolü günümüzde o kadar abartıldı ki bu insanları deliye çeviriyor. Belki bu iş nefes almak için akıllıca bir yoldur fakat kalbimin derinliklerinden ona, bu star olma saçmalığıyla ilgilenmek durumunda kalmadığı için ne kadar şanslı olduğunu henüz farkedemediğini söyledim.”

Konuyla İlgili Linkler
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.