Hava çok sıcak, değil mi, Bayan Sara?
- Bunaltıcı bir sıcak.
Peki siz ne yapıyorsunuz?
- Çiçeklere bakıyorum. Bir de... hani derler ya, gözleri açık rüya görüyorum sanki".
Çok sıcak hava.
Edip Cansever'in dizeleriyle çizdiği hoş bir iklim, bir şeye gebe bir ısı gibi değil.
Çok sıcak, boş sıcak.
Ne bir deniz.
Ne bir su sesi/esintisi.
Sadece sıcak.
Eğer Phoneix Oteli'ndeki Bayan Sara gibi, sıcakları hasır bir koltukta oturup, içine nane yaprağı konmuş buz gibi bir kokteyli yudumlayarak ve çiçeklere bakarak atlatma imkanınız yoksa, teknolojiye mahkumsunuz.
Mesela klimaya.
İlginç (belki de tam tersi olağan) bir değişim gözlüyorum.
İki yıl önce anti-klimacılar vardı.
Hatta işyerlerinde popüler "yaz tartışmaları"nın ana teması klimaydı:
"Klimayı kapatalım çarpar, vurur insanı".
Eski otobüslerdeki gibi, "Dikkat otomatik klima çarpar", yazısını asmak gelirdi içimden ofise.
Hatta klimaya karşı arkadaşlara, espriyle "Ku Klux Klima" adını takmıştık.
Şimdi klima hayatın bir realitesi.
Olması gerektiği gibi.
Artık, otomobile bindiğinde ilk sözü "Klimayı kapatır mısınız?" olan insanlar, telefonla taksi çağırırken "Araba klimalı mı?" diye soruyor.
Alışveriş merkezleri, sıcak yaz günlerinde "serin iklimi" ile de nefes aldırıyor insanlara.
Küçücük mahalle bakkalında bile o esintiyi bulabiliyorsunuz.
Eskiden otellerin hizmet kaleminde yer alan "klimalı" ayrıcalığı, artık pansiyonların bile olmazsa olmazı.
Evet mevsimler değişiyor.
Ne yazlar eski yaz, ne kışlar eski kış.
Yaz ve kışla mücadele yöntemleri de değişiyor.
Biz de değişiyoruz/değişmeliyiz.
Mevsimlerle mücadele ederken de, toplumsal iklimlerle de...
Bayan Sara'nın konservatif yaşamı, sadece şiirlerde.