Haberler

Mezar taşlarının dili

Tarih: 19 Temmuz 2007 Kaynak: Zaman Yazan: Beşir Ayvazoğlu
Kültür AŞ tarafından yayımlanan Fatih Külliyesi adlı üç ciltlik muhalled eser hakkında önceki gün bu sayfada çıkan güzel haber, eminim, dikkatinizden kaçmamıştır.

Eserin Doç. Dr. Fevzi Günüç tarafından yazılan birinci cildinde, alt başlıktan da anlaşılacağı üzere, camisi, medreseleri, türbeleri, kütüphanesi, darülkurrası ve tabhanesiyle Fatih Külliyesi; Dr. Ali Rıza Özcan tarafından yazılan diğer ciltlerinde de "hazire" ele alınıyor. Söz konusu haberde genişçe tanıtılan eserin sadece muhtevasıyla değil, fotoğrafları, tasarımı ve cildiyle de göz doldurduğunu belirttikten sonra, izninizle, hazirenin envanteri niteliğini taşıyan son iki ciltten yola çıkarak eski mezarlıklardan söz etmek istiyorum.

Hazire'nin ne olduğunu bilmeyen gençler olabilir. Eskiden cami, tekke ve türbe bahçelerinde etrafı parmaklıkla veya duvarla çevrili küçük mezarlıklar olurdu; genellikle bu kurumlarla ilişkili şahsiyetlerin gömüldükleri bu mezarlıklar siyaset, sanat ve kültür tarihimiz açısından son derece önemli mekânlardır ve hepsinin özenle korunması gerekir.

Sadece hazirelerin değil, bütün eski mezarlıkların önemli olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Yahya Kemal, memleketin nüfusundan söz edildiği zaman, ölüleri de hesaba katmak gerektiğini söylermiş. Haklıdır. Coğrafya, üzerinde yaşayanların etleri ve kemikleriyle karıla karıla vatanlaşır. Mezarlar ve mezarlıklar, aslında bu sancılı vatanlaşma macerasının somut şahitleridir. Her mezar, bu toprağa basılmış bir mühür ve tarihe düşülmüş bir not olarak görülmelidir. "Şahide", sadece mezarda yatanın kimliğine değil, bir medeniyete, bir var oluşa da şahitlik eder. Bu bakımdan mezarlıkları yok etmek, nüfus kayıtlarını silmek gibi, bir çeşit soykırımdır.

Yok olan mezarlar ve mezarlıklarla birlikte, ne yazık ki, bu coğrafyada yaşayanlar ve yaşananlar hakkında en sahih bilgiler de uçup gidiyor. Bir kültürün tarihini mezarlıklardan yola çıkarak yazmak mümkündür. Ömrünü Osmanlı mezarlıklarını araştırmaya vakfetmiş "deli"lerden olan Fâzıl İsmail Ayanoğlu, "Ortada mevcut yüksek san'at âbidelerimiz -faraza- olmasaydı bile, mezarlıklarımızda bulunan nihayetsiz eserler, bu milleti medeniyet göklerine çıkarmağa kâfi gelirdi." diyordu.

Özellikle Osmanlı mezarlıkları, bugüne taşıdıkları zengin bilgiler bir yana, benzersiz sanat eserlerinin sergilendiği galeriler gibidir.

Mezar taşlarını ayak izleri gibi takip etmek suretiyle bir kültürün yaygınlığı hakkında fikir edinmek de mümkündür. Bir mezarın mimarisi ve tezyinatı, hangi dönemde yapıldıysa o dönem hakkında sahih bir belge niteliğindedir. Ayrıca süslemelerin ikonografik anlamları çözülerek din ve mezhepler tarihinin karanlık noktaları aydınlatılabilir. Mezar taşı kitabelerini de, bir ülkenin siyasî, iktisadî ve kültürel tarihi, hatta savaşlar, istilâlar, depremler, yangınlar vb. hakkında bilgi kaynakları olarak kullanmak mümkündür. Bu kitabelerdeki dil bile, yapıldıkları devrin tercihleri hakkında ipuçları taşır. 14. yüzyıldan itibaren Türkçe yazılmaya başlanan mezar taşı kitabeleri, Osmanlı kimliğinin bir göstergesi değil midir?

Öte yandan, mezar taşı kitabelerinden yola çıkarak hat sanatındaki; motif yapısını ve üslûpları inceleyerek tezyinattaki değişmeler, tercihler ve modalar kronolojik olarak takip edilebilir. Bu bakımdan mezar taşları hat sanatı ve tezyinat tarihi açısından da büyük önem taşımaktadır. Bazı kitabeler, büyük hattatların imzalarını taşıdığı için ayrıca önemlidir; bazı mezar taşları da isimleri başka türlü kayda geçmemiş hattatlar, mimarlar, hakkâklar vb. hakkında yegâne bilgi kaynağıdır.

Osmanlı mezarlıklarının bugüne taşıdıkları bilgiler açısından insanlık tarihinde benzersiz olduğu bilinen bir gerçek. Mezar taşlarının dilini bilen biri, üzerinde hiçbir yazılı kayıt olmasa bile, süslemelerinden, kavuğun şeklinden vb. hem o mezarda yatan kişinin kimliği, hem de yaşadığı devir hakkında şaşılacak zenginlikte bilgiye ulaşabilir.

Ali Rıza Özcan'ın yazdığı, editörlüğünü de Hattat Hüseyin Kutlu'nun üstlendiği Fatih Külliyesi bu bakımdan büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Hüseyin Bey, daha önce de Hekimoğlu Ali Paşa Camii haziresinin kataloğunu hazırlamış, Kaybolan Medeniyetimiz adıyla yayımlamıştı. Zeytinburnu Belediyesi sınırları içinde kalan mezarlıklar hakkında Süleyman Berk tarafından hazırlanan kitap da bu çerçevede değerlendirilmesi gereken dikkate değer bir çalışmadır.

Şunu unutmamak gerekir: Tarihî eserlerin kayda geçirilmiş olması, takibi kolaylaştırdığı için, soyguncular açısından caydırıcı olmaktadır. O halde, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar İdaresi ve belediyeler, ülke çapında bir seferberlik ilân ederek bütün tarihî mezarlıkları kayıt altına almalıdırlar.

Aksi takdirde talan bütün hızıyla devam edecektir.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.