Adam hiç olmazsa Gökkafes'i yapan Süzer gibi araziyi bedavaya alıp, sonradan bir kule dikmedi de diyebilirsiniz. Burada en azından adam kayırma, yolsuzluk, rüşvet yok. Peki mimarlar bir kent parçası için kendilerinden bir hizmet istenince, o sınırlar içinde düşünmeye başlayan saf yaratıklar mıdır?
Düşünce geliştirmeleri ufukta para gözükünce mi başlar? Mimarlar da tıpkı mütke-ahhitler, bankacılar, parakende mağazacılar, fabrikatörler, tüccarlar gibi işadamları mıdırlar?
Yoksa simgesel uğraşlar edinmiş olmaları onların uğraşının bir kamusal boyutu mu olduğunu gündeme getirir? Bu soruya bu gidişle galiba kolay kolay cevap veremeyeceğiz. Yatırımcıyı anlıyorum. Müteahhitleri de anlıyorum. Ama mimarları ve mimarlığı anlamakta zorlanıyorum. Mimarlar da tüccarlar, müteahhitler gibi, kar amaçlı kişiler midir?
Örneğin burası İstanbul'da çok ihtiyaç duyulan bir doğa parkı olabilir.
Hatta yanındaki başka kamu arazileri ile birleştirilip içinde Paris'teki La Villette gibi bir yer olabilir. Bu yarışmaya katılan mimarlar böyle bir öneri getirebilecekler mi? Şüphesiz hayır. O zaman nerede mimarlık? Nerede mimarlığın kamusal boyutu?
Ben bir İstanbullu olarak Zorlu'ya parasının iade edilmesini ve bu arazinin öyle mimari yarışmaya açılmasını istiyorum. Neden İstanbul için düşünen mimarlar olarak ufkumuzu sermayenin perspektifi ile sınırlandıralım?
Bilginin sermaye ve iktidar dışında kullanılabileceği bir alana ihtiyaç yok mu?

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamış
Bütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!

