Haberler

Tatilya

Tarih: 14 Ağustos 2007 Yazan: Yeşim Kamile Aktuğlu


Bir gün, her yaz yaptığım gibi, yine Türkiye’deki Çelik Dünyası’nın Akademik Gurusu Prof.Dr. Tevfik Seno Arda’yı, İTÜ Ayazağa Kampüsü'ndeki odasında ziyaret etmiştim. Neredeyse 1992’de, British Council’den aldığım, 6 haftalık ilk araştırma bursumla, İngiltere’de genellikle Londra’da çelik düyası-çelik mimarisi, çelik binalar, çelik yapılar, çelik eğitimi, konularında araştırma yaparken, Ascot’taki Steel Construction Institute’ta her defasında birlikte çalıştığımız Prof.Dr. Mark Lawson bana “Sen Tevfik Seno Arda’yı tanıyor musun?” diye sordu, ve ben Türkiye’ye döner dönmez, hemen Tevfik Bey’in kapısını çaldım. O günden beri, Tevfik Bey benim için çelik dünyasında önümdeki yolu aydınlatan en parlak kaynak olmuştur.

Tevfik Bey yine, elime bir çok doküman verdi, birçok da toplantı haberi verdi. Ve başladı o vakit üzerinde uğraştıkları Tatilya Eğlence Merkezi’nin üst örtüsü konusundaki danışmanlık görevi sırasında, aldıkları en önemli kararları nedenleriyle anlatmaya. Oldukça büyük bir açıklık geçilen üst örtüde, düzlem kafes kirişler, mekanı diyagonal olarak geçiyordu. Ve üst örtünün başarıyla çözüme ulaşmasından sonra, proje ekibinin, düşey taşıyıcıları da çelik olarak niye seçmedikleri konusunda epey bir üzüntü duyduklarını dile getirmişti. Toplamda anlattıkları ile en az kızı Halet Almıla Büyüktaşkın kadar bilgilenmiştim. Sonra 1997 de, her iki yılda bir verilen ECCS-European Convention of Constructional Steel Ödülü'nü Türkiye adına almışlardı.

Sonraki vakitte, 2001 yılı Eylül ayında Venedik - İtalya’daki San Georgia Maggiore Adası'nda yapılan, Palladio’nun tasarımı olan “refrectory”deki (toplantı mekanı) iki bildiri sunumumla katıldığım XVIII Congresso CTA toplantısı ve 2. Çelik Haftası sırasında verilen ECCS 2001 Awards ödül töreninde, Sabiha Gökçen Havalimanı ile ödül alan Türk ekibini alkışlarken, benim mutluluğumu tahmin edersiniz herhalde. Ve yan taraftaki sergi salonundaki posterler ile, hem Türkiye’nin reklamı, hem de Türk mimarlık ve inşaat sektörünün çelik dünyasındaki yerini ve düzeyini belirlemesi açısından, ödül alan proje daha da önem taşıyordu.

2000 yılındaki dönemde de, Prof.Dr. Tevfik Seno Arda, ECCS’in dönem başkanı (president of ECCS) olmuştu. Bu nedenle de, o yıl Steel Structures of the 2000’s International Conference’ı İstanbul’da İTÜ Ayazağa Kampüsü’ndeki Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde yapılmıştı. Hatta bu sempozyum için, kültür merkezi inşaatı sempozyum tarihinde bitmişti. Sırf konferans değil, aynı zamanda bir de sergi mevcuttu.

Ben de yine günün birinde, ilk önce oğlumu bu merkeze götürüp, öyle büyük bir mekanda eğlenmek nasıl bir şeydir onun kültür bilgisini verdim, kendim de çelik malzeme ile böyle bir yapı tasarlamanın uygulamada nasıl şekillendiğini kendi deneyimimle öğrendim, hem de sadece bir yarım saatlik araba ulaşımı ile. Bu ne büyük bir avantajdır bir mimar için bilir misiniz. Ne tezler var, konu edilen binaların yerinde incelenmeden, sadece kritiklerin okunup, sonuçta da haklarında olumsuz düşüncelerin yazılıp, bilim dünyasının yanıltılmaya çalışıldığı. Ama bu çok büyük bir sorun değil, çünkü siz işi gerçekten yapıyorsanız, zaten ilk hedefiniz konuyu yerinde kendinizin bizzat deneyimlemesi oluyor. Sonrasında ise, kendi bilginizi kendiniz kazandığınız için, ileriki yaklaşımınız doğru bir şekilde yoluna devam ediyor, hem daha da güçlü olarak.

Yine günün birinde, her yıl yaptığımız bir haftalık süreli İstanbul Teknik Gezisi’nde, bu sefer öğrencilerimi götürdüm. Neden mi? Öncelikle, bu ödül almış bir çelik yapıydı ve ülkemde, sadece bir otobüs ile ulaşabileceğim mesafede idi. Vize derdiniz yok, Euro ya da başka bir para birimi kullanma sorununuz yok, oraya ulaşmak için taksi çağırmanıza gerek yok. Sadece yapmanız gereken, otobüsünüz ile, verilen saatte Tatilya’nın kapısında olmak. İlk seferde, sadece bir tek kişiye izin verilmişti, içeriye girip foroğraf çeksin diye. Ben içeri girip fotoğraf çekmiştim, ve sonra derslerimde hep o fotoğrafları öğrencilerime sundum. İkinci seferde ise, hepimiz içeriye girip, istediğimiz incelemeleri yapmıştık. Hatta sonrasında öğrencileri oradan ayırmak hiç kolay olmamıştı. Çünkü bir sürü eğlence aracını deneyimleme imkanına, farklı eğlence başlıklarını öğrenme şansına, farklı dekorasyon yaklaşımlarını bizzat görme, dokunma ayrıcalığına, ve de tabi ki en önemlisi, böyle geniş bir mekanın üst örtüsünde, gayet ince kesitli taşıyıcı sistem elemanları ile, şeffaflıktan ödün vermeden rahatlıkla ülkemizde de geçilebileceği dersini almışlardı.

Neden İtalya’ya, Floransa’ya insanlar yazın en sıcak günlerinde bile gidiyorlar. Deniz mi var, hayır yok, sadece Arno Nehri geçiyor, ama nehrin üzerinden, bence dünyadaki en muhteşem tasarımlarında mücevheratların satıldığı dükkanların yer aldığı Ponte Vecchio var. Nesi mi var bu Ponte Vecchio’nun, görmek yaşamak gerek, üzerinden karşı kıyıya Boboli Gardens’a gitmeyi denemek gerekiyor. Şanslıysanız, pardon bugün pazartesi bahçeler kapalı deniyor, siz de hiç üzüntü duymadan dönüp, Ponte Vecchio’nun kenarındaki küçük bir kafeterya da çay içerken, etrafı ve insanları ve dokunun kullanımını deneyimleme fırsatı yakalıyorsunuz. Aslında Milano’dan günü birlik Floransa seyahati, hem oğluma Floransa kültürünü yaşatmak, hem de kendime de Brunelleschi’nin çift kubbe uygulamasını dokunarak yaşatmaktı. Çok mu kolay oldu? Asla, ama oğlum hadi annecim iç bir yudum şu sudan deyince, 2007 yılının Haziran ayının 25. gününde, 463 tane basamakla tırmanılan iki kubbe arasındaki ortamı psikolojik açıdan bile deneyimleme şansına sahip olduk. Sonrasında, zaten bir anda tepede bulduk kendimizi, gerek kubbelerin strüktürel incelemeleri, gerekse şehirsel dokuyu yukardan kuşbakışı gözlemlemek, o ilk andaki paniği bir anda unutturdu. Panik vardı, çünkü çıkacağınız bir sürü merdiven, hava çok sıcak ve dönüşü, yani inişi ancak çıkarsanız yapabileceğiniz bilgisi sizi, eğer gerçekten kontrolü elden bırakırsanız, rahatlıkla istenmeyen bir durumda bırakabilirdi. Ama indikten sonra, bir daha aynı miktardaki basamak sayısını kullanarak Giotto’nun saat kulesine çıkmayı bile hiç dile getirmedik. Ama bütün bunlar, bu deneyimler, insanda kendi bilgisi olarak yerleştiği için, insanı bir başka güçlü kılıyor. Hangi meslekten olursanız olun, bunlar sizi gerçek kılıyor. Tabii ki kitap da okumak gerekiyor. Salt okuyarak insanlar bir şey olur, ama gezerek ve deneyimleyerek insanlar çok şey oluyor.

Türkiye’ye uçaktan bakarken, bir sürü boş toprağımızın varlığını daha bir net fark ediyorsunuz.

Tarihi binalarım var. Guru mimarlarımın da ve guru mühendislerimin de oldukça etkili olduğunu biliyorum...

Bugün daha da önemli. Ben tarihi binalarımdan, guru mimarlarımdan, guru mühendislerimden aldıklarımı, kazandıklarımı, bugün yaptığım eserlerimde tüm dünyaya, ve dünya tarihine sunuyorum. Bunlar benim bugün ulaştığım kültürü yansıtıyorlar.

İlk önce kendi çocuğuma, öğrencilerime ve vatandaşlarıma, dünya tarihine girmiş yapıları, sadece yarım saatlik bir araba ulaşımıyla deneyimleme fırsatı şansını her daim verecek şekilde, bina üretip, ürettiklerimi de korumalıyım diyorum.

TC İş Bankası’na olan sonsuz güvenimle, diyorum ki, sadece Oktay Nayman Bey değil, mimarlık dünyası ve mühendislik dünyası konuyu bu açıklıkta açıklayabilirlerse, eminim TC İş Bankası Yönetim Kurulu bu binanın değerlendirmesini bambaşka yapacaklardır.

Tatilya, dünya mimarlık tarihine geçmiş bir anıt yapıdır.
Konuyla İlgili Linkler
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.