Haberler

Su silah olursa savaş çıkabilir

Tarih: 22 Ağustos 2007 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Özgür Ulusoy
Olası "su savaşları" yla ilgili senaryolarda, Ortadoğu ve Türkiye baş sıralarda yer alıyor. Su savaşları gerçekten kaçınılmaz mı? Suyun hakça bölüşümü, işbirliğinin artırılması, bu senaryoları geçersiz kılabilir mi? Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Ali Faik Demir, "Su, taraflar arasında bir politik araç olarak kullanılmıyorsa, işbirliği için çaba harcanıyorsa, diplomatik kanallar açıksa, uluslararası teamül ve gelişmelere uygun davranılıyorsa, iyi niyetli ve yapıcı bir yaklaşım sergilenirse savaşların çıkması engellenebilir" diyor.

Doç. Dr. Demir'e göre, artık bazı ülkelerin anayasasına bir hak olarak girmeye başlayan suyun yetersizliği tek başına bir savaş nedeni değil. Havza ülkeleri arasında suyun kullanılmasının engellenmesi, suyun kirletilmesi, kötü yönetim, işbirliği eksikliği gibi konular belirleyici. Demir, Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerindeki yeri başta olmak üzere Ortadoğu'da suyun oynadığı role dair sorularımızı yanıtladı. Demir, BM başta olmak üzere, çeşitli uluslararası örgütlerin su konusundaki raporlarında Ortadoğu'nun seçilen örnekler arasında yer bulmamasına dikkat çekiyor. Bu, Ortadoğu'daki su sorununun karmaşıklığını gözler önüne seriyor.

Tarihte Kaynak Paylaşımı Savaşlarına Çok Örnek Var
- Gelecekte petrol kadar değerli hale geleceği söylenen su için savaşların çıkması kaçınılmaz mı?

A. Faik Demir: Dünyada ekonomik değeri olan kaynakların paylaşımının nasıl savaşlara neden olduğunu tarih boyunca pek çok örnekte görmek mümkündür. Günümüzde en sık tartışılan konuysa enerji kaynaklarının paylaşımı ve buna bağlı iktidar mücadelesidir.

Dünyanın farklı yerlerinde petrol ve doğalgaza sahip olmak, çıkarmak, işlemek ve taşımak için uluslararası aktörler sıkı bir şekilde çalışmaktadırlar. Enerji kaynakları üzerindeki bu mücadele daha da etkin bir şekilde süreceğe benzemektedir. Bunun yanında çok yaşamsal bir kaynak olan su üzerine yaşanan gerginlik ve savaşların bundan sonra daha belirleyici olacağını göz ardı etmemek gerekir.

Su, bölgesel sınırlarını çoktan aşmıştır, küresel bir konudur. Dünyada "su hakkı" artık çok daha sık kullanılır hale gelmiş, insan haklarının önemli bir parçası olmuştur.

Bazı ülkelerin anayasalarına bir hak olarak giren su, yaşama hakkına bağlıdır. Su olmazsa yaşam olmaz...

Dünyada 260'ın üstünde su havzasından bahsedilmektedir. İşbirliği ve uzlaşmanın olmadığı havzalarda çatışmalar ve gerginlikler kaçınılmaz olmaktadır. Su kaynaklarının yönetiminin gerçekleştirilmesi, suyun işbirliği ve barışı sağlayan bir etken haline gelmesini sağlayabilir. Belki de su ile ilgili şu slogan kullanılabilir: "Potansiyel çatışmalardan işbirliği potansiyellerine."

Ülkelerin kendi içişi olarak su kaynaklarını etkin şekilde kullanmak ve vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılamak sorunun bir boyutunu oluştururken, ülkeler arasında sınır aşan suların paylaşımları da sorun oluşturmaktadır.

Ortadoğu başta olmak üzere suyun kıt olduğu bölgelerdeki ülkelerin bu hayati kaynağı bir politik araç gibi kullanmaları halinde su savaşlarının çıkması muhtemeldir.

Ancak uluslararası aktörlerin suyla ilgili konumlarının ve politikalarının 2000'den sonra daha da etkinleşmesi, olası savaşların çıkması ya da engellenmesi açısından ciddi bir husustur.

Yetersizlik Tek Başına Çatışma Nedeni Olamaz
- Olası su savaşlarının asıl nedeninin suyun yetersiz olması değil, adil dağılmaması/dağıtılmaması olduğu yorumuna katılıyor musunuz?

Demir: Doğal olarak taraflar arasında çatışma ve gerginlik olmasında suyun en azından ilgili taraflardan birinde kıt olması gerekmektedir. Suyun yetersiz olması tek başına bir savaş sebebi değildir. Genellikle sınır aşan sularda havza ülkeleri arasında suyun kullanılmasının engellenmesi, suyun kirletilmesi, kötü yönetim, işbirliği eksikliği gibi konular belirleyici olmaktadır.

Bununla birlikte su üzerine çatışmalara bakıldığında farklı örnekler görmek mümkündür. Örneğin Nil havzasındaki sorunlarda mansap ülkesi olan Mısır, Fırat-Dicle Havzası'nda menba ülkesi Türkiye odaktadır. Suya sahip olmaktan çok havza üzerindeki ülkelerin güç kapasiteleri ilişkilerde belirleyici olmaktadır. Nil'den Mısır'ı mahrum bırakmak, teknik imkânsızlığın dışında politik olarak da kolay değildir. Suyun paylaşılmasıyla ilgili olarak en çok tartışılan husus, hakça bölüşüm konusudur.

Hakça anlayışının eşit paylaşım mı, suya katkı kadar mı pay alınacağı anlamına geldiği pek açık değildir. Adil paylaşımı ilgili taraflar farklı yorumlamaktadır. Suyun kullanılmasında tek ortak nokta, havza ülkelerinin birbirlerine kasten kayda değer zarar vermemeleridir.

Su, taraflar arasında bir politik araç olarak kullanılmıyorsa, işbirliği için çaba harcanıyorsa, diplomatik kanallar açıksa, uluslararası teamül ve gelişmelere uygun davranılıyorsa, iyi niyetli ve yapıcı bir yaklaşım sergilenirse savaşların çıkması engellenebilir. Ortadoğu'nun dünya medeniyeti açısından önemli bölgelerden biri olmasının en temel nedenlerinden birisi, su kaynaklarının kıtlığı ve bu nedenle bu kaynağı koruma ve düzenlemeye olan ihtiyaçtır. Ortadoğu'da su konusundaki sorunların çözümü, oldukça karmaşık ilişki ve politikalara bağlıdır.

- Su, Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerinde önemli bir yer tutuyor...

Demir: Sorun anlamında su söz konusu edildiğinde Türkiye için menba ülkesi olduğu Fırat-Dicle ile mansap ülkesi olduğu Asi Nehri ön plana çıkmaktadır. 1964'te Keban Barajı'nın başlamasından itibaren Türkiye ile Suriye ve Irak arasında Fırat-Dicle Havzası'nın kullanımı sorun teşkil etmeye başlamıştır. Fırat üzerinde barajların inşası havza ülkelerini kimi zaman savaşın eşiğine getirmiştir.

GAP'ın başlatılması, özellikle başta Suriye olmak üzere bölgede tedirginlik yaratmıştır. 1980'li yıllarda su ile terör birlikte ele alınmaya başladı. Ayrıca nehirlerin kullanımı ile ilgili havza ülkeleri arasında 1980'in başında Teknik Komite toplantıları başlatıldı. 1993'te Suriye'nin tepkisiyle kesilen toplantılar 2001'de yine Suriye'nin önerisiyle gündeme girmiştir. 2002'de Türkiye ile Suriye projelerde ortak hareket etmeye yönelik İkiz Kalkınma Projesi'nin gerçekleştirilmesi kararını açıklamışlardır. Son olarak 2003'te GAP ile Suriye Arazi Islahı Kurumu arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi niyeti de bu çerçevede atılan önemli bir adımdır.

Türkiye Su Zengini Bir Ülke Olarak Görülemez
Türkiye, Fırat - Dicle Havzası'nda bulunan kıyıdaş ülkelerle ilişkilerinde su zengini olmasına rağmen aşağı havza ülkelerini zor duruma sokan ve suyu bir silah olarak kullanan ülke gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Özellikle Arap Birliği Örgütü, her vesileyle Türkiye'yi eleştiren bildiriler yayımlamaktadır. İki gerçeği ortaya koymakta yarar var: İlk olarak Türkiye, dünya standartlarına göre su zengini bir ülke değildir. İkincisi, Fırat-Dicle Havzası ülkeleri arasında kişi başına düşen su miktarı açısından en iyi durumdaki ülke, zannedildiğinin aksine Türkiye değil Irak'tır. Türkiye baştan beri iyi niyet göstermiş ve işbirliğinin yollarını aramıştır. Türkiye'nin Irak ve Suriye'nin suyunu kesmek gibi bir niyeti yoktur. Zannedildiği gibi Türkiye'nin bu suları sürekli kesebilme imkânı da yoktur. Günümüzde başta BM ve Dünya Su Konseyi'nin de vurgu yaptığı gibi su yönetimi ve su politikalarının belirlenmesi çok önemlidir. Türkiye'nin taraflara önerdiği üç aşamalı plan, tarafların suya ihtiyaçları ve eldeki kaynakların değerlendirilmesi bakımından bu yaklaşımla uyumludur. Adil paylaşımın ya da hakça paylaşımın eşit paylaşım anlamına gelmediği bilinmelidir. Suyun hakça, akılcı ve optimum kullanımına Türkiye asla itiraz etmemektedir. Amaç su kullandırmamak değil su kullanmak olursa, sorun yaşanmayacağı bilinmelidir. Bölgesel kalkınma projeleri arasındaki işbirliği anahtar konumdadır. Taraflar arasında politik ve ekonomik ilişkilerin yoğun olması, su konusundaki krizleri engelleyecek en temel unsurdur.

- Türkiye-İsrail ilişkilerinde su nasıl bir rol oynuyor?

Demir: Türkiye-İsrail ilişkilerinde su konusunun iki boyutu vardır. İlk olarak İsrail, su açısından ciddi sorunlar yaşayan bir ülke ve bu ihtiyacını karşılamak için farklı alternatifler arıyor. Türkiye'den de su almayı düşünmüştür. 2002'de İsrail, Türkiye ile Manavgat suyunun alımına yönelik bir anlaşma imzaladı. Ürdün de bu suyu almak istiyor. İsrail ve Ürdün'ün Türkiye'den su satın alması hem deniz suyunu arıtmaktan daha ucuza mal olmaktadır hem de Şeria Nehri'ndeki gerginliği azaltmaktadır. İkincisi, İsrail, Suriye'ye yönelik su politikası çerçevesinde Türkiye'nin aşağı havza ülkelerine daha fazla su bırakmasını desteklemekte. Bunun Suriye ile ilişkilerinde rahatlama yaratacağını öngörüyor. İsrail'in Filistin ile ilişkilerinde de en yaşamsal konulardan biri sudur.

1993 Prensipler Deklarasyonu ve 1994'teki Gazze-Eriha anlaşmalarında su kaynaklarının paylaşımına değinilmiş, Ortak Su Komitesi ve Ekonomik İşbirliği Komisyonu kurulmuştur. 1996'da Oslo'da Su Deklarasyonu anlaşması imzalanmıştır. Buna rağmen İsrail, Filistin'in tüm su kaynağı ve kullanımını yönetmektedir. Gazze Şeridi, su kaynakları açısından dünyanın en fakir bölgelerinden biridir. Bu topraklarda yaşam, İsrail'in tanıyacağı imkânlara bağlıdır.

Amaç Kaynakları Doğru Yönetmek
- AB'nin su konusunda Türkiye'ye yaklaşımı nedir?

Demir: AB dünyadaki su politikalarına uyumlu olarak çalışmalar yapıyor. Dünya Su Günü'nde, 22 Mart 2007'de AB Komisyonu, 2015'e kadar birlik içindeki nehirler, göller, yerüstü ve yeraltı sularının kalitesinin yükseltilmesini hedefleyen suyla ilgili çerçeve direktifinin sonuçlarını açıklayan bir rapor yayımlandı. 2000 tarihli yönerge, 2015'e kadar AB sınırları içinde su kalitesinin sağlanmasını, üye ülkelerin 2009'dan önce hidrografik yönetim planlarını tamamlamalarını öngörüyor. Amaç, AB sınırları içinde su kaynaklarının doğru yönetimini gerçekleştirmek.

Rusya ve Türkiye ile su konusunda işbirliğinin geliştirilmesi hedefleniyor... 2006'daki son rapor, çevreyle ilgili 15 yıldır Türkiye'nin ciddi adımlar atmasına, yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesine rağmen uygulamada eksiklikler olduğunu vurgulamaktadır.

Atıklar konusu, biyogüvenlik, suyun kalitesinin artırılması, endüstriyel kirlilik, radyasyona karşı korunma, nükleer güvenlik, doğanın korunması gibi konularda AB, Türkiye'nin hızla ve etkin bir şekilde harekete geçmesini beklemektedir.

BM'nin Raporu: "Su, Paylaşılan Sorumluluk"
- Türkiye'nin yer aldığı coğrafya, su konusunda kriz bölgeleri arasında sayılıyor... Bir tek Türkiye de değil, su Ortadoğu'da neredeyse bütün ülkeler arasındaki ilişkilerde belirleyici rol oynuyor... Örneğin, İsrail'in Golan politikasında suyun belirleyici bir rolü olduğu söylenebilir mi?


Demir: BM'nin su kaynaklarının değerlendirilmesi üzerine ikinci dünya raporu "Su, paylaşılan sorumluluk" Mart 2006'da yayımlandı. Raporda, dünyanın farklı bölgelerinden 14 örnek seçilmişti. İlginç olan, bu raporda Ortadoğu'dan hiçbir nehrin seçilmemesidir. Dünya Su Konseyi de "Su ve politika" başlığı altında bir program başlatmış, Doğanın Korunması için Uluslararası Birlik ile Meksika, Pangani (Tanzanya-Kenya), Gana ve Burkina Faso'da Volta Nehri, Mekong Havzası (Tayland, Kamboçya, Laos, Vietnam) gibi bazı pilot bölgeler seçmişlerdir. Bu pilot bölgeler arasında Ortadoğu yoktur. Ortadoğu'nun dünya medeniyeti açısından önemli bölgelerden biri olmasının en temel nedenlerinden birisi su kaynaklarının kıtlığı ve bu nedenle bu kaynağı koruma ve düzenlemeye olan ihtiyaçtır. Ortadoğu'da su konusundaki sorunların çözümü, oldukça karmaşık ilişki ve politikalara bağlıdır. Nil, Şeria, Fırat-Dicle ve Asi havzalarındaki sorunlar, bu konunun önemsenmemesi halinde ne kadar ciddi boyutlara ulaşabileceğini göstermiştir. Şeria Nehri gibi çok küçük bir sınır aşan suyun bile havza ülkeleri açısından hayati önem taşıdığı ortada. Bölgede sınırların belirlenmesinde, güvenlik kadar su kaynakları da önem kazanmaktadır. Golan Tepeleri, İsrail-Suriye ilişkilerinde hem su kaynağı hem de askeri bakımdan stratejik konuma sahip olması açısından güzel bir örnek teşkil etmektedir. Suriye üzerinden Türkiye'ye gelen Asi Nehri uluslararası kamuoyunda yer almamakla birlikte Türkiye açısından hassas bir konumdadır. Ortadoğu'da kriz ne kadar yakın sorusuna, kriz hatta krizler zaten mevcut demek yanlış olmaz. Bölgede önemli olan, söz konusu krizlerin büyümeden, savaşa dönüşmeden ve yenileri eklenmeden nasıl çözüleceğidir.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.