Haberler

Sydney: İstanbul, New York, Rio, Paris

Tarih: 10 Eylül 2007 Kaynak: Cumhuriyet
Loş ışıklı, 4 tarafı kapalı bir asansörle 45 saniyede 305 metre yükseklikteki Sydney Kulesi'nin yürüme bölümüne ulaştığınızda, dünyanın neredeyse bütün güzel şehirleriyle karşılaşacaksınız...

Şaşırmayın desem, olacak şey değil... İstediğiniz kadar şaşırın!

Kent merkezi yönüne baktığınızda, hemen dibinizde gökgelenlerin tepeleri var. Birçoğunun çatısı tenis kortu, yüzme havusu ve benzeri etkinlikler için ayrılmış. Bu kadar sık gökdelenin insanın gözüne batmadan durması, ayrıca şaşırtıcı. Sydney'in inşasında çok miktarda demir ve çelik kullanılmış. Göze hoş gelmeyen inşaat malzemesi olarak bilinen demir ve çeliği bile işlemeli bir görsel ürün haline getirmişler. Tam karşımızdaki ünlü demir köprünün üst halkalarında kıpırtılar var. Meraklılar, 150 dolar verip, özel giysilerle köprünün zirvesine tırmanıyorlar. Avustralyalılar, turistten nasıl 'gönül rızasıyla' para alınacağını biliyorlar.

"Dünyanın En Güzel Şehri"
New York'un Manhattan bölgesini anımsatan gökdelenlerin hemen ötesinde, liman bölgeleri var. Okyanus ötesi yolcu limanı, şehir turu limanları... Limanın bir ucunda, Sydney'e ilk ayak basan İngilizlerin inşa ettiği, başlangıçta depo ve benzer işlevler için yapılmış tarihi binalarla dolu The Rocks bölgesi var. Limanların karşısında ise birkaç İstanbul Boğazı benzeri boğazlar sıralanıyor. Evet, evet İstanbul Boğazı... Görüntü o kadar güzel. Tek farkı boğazın iki yakasındaki kara parçalarının burada daha yeşil ve düzenli oluşu. İstanbul'u görmüş olan Avustralyalılar, boğazı tarif edip şöyle diyor: "Sydney dünyanın en güzel şehridir, İstanbul'la birlikte!" Sydney, özellikle 2000 olimpiyatlarından sonra birkaç kez değişik alanlarda 'dünyanın en güzel şehri' ilan edilmiş. Sydneyliler bunu söylerken haklı olarak övünüyorlar. Yayınlarında ayrıca yer veriyorlar.

Boğazlarımızı andıran bölümün hemen ötesinde irili ufaklı, Stockholm'ü anımsatan adalar-yarımadalar dikkati çekiyor. Her birinin üzerinde yerleşim doğanın dengesini bozmayacak özende. Öyle ki, en çok iki katlı binaların olduğu bu bölgelerin içinde yolculuk ederken, hafifçe bir yükseklikten bakınca ağaçlardan başka bir şey görmüyorsunuz. Oysa o ormanın içi koca bir yerleşim yeri!

Rio'sal Beyaz Plajlar
Adaların hemen sağında yine Avustralyalıların önüne 'dünyaca ünlü' tanımını koyarak tarif ettikleri 'Rio' sal beyaz plajlar var. Öyle ki, beyazlık kilometrelerce öteden rahatlıkla görülebiliyor.

Opera Binası'nın berisinde kuleye doğru botanik parkının anıtsal ağaçları ve enine boyuna çimenler dikkati çekiyor. Bu doğallık içinde Opera Binası'nın dev yelkenleri andıran çatısı kuleden, sanki ağzını kocaman açmış dev bir martı gibi göründü.

Ve arkamızda okyanus. Uçsuz, bucaksız gidiyor. Ötesinin Antarktika olduğunu düşünmek insanda 'gitme' duygusunu depreştiriyor.

Önümüzde adeta dev bir resim galerisi var. Gördüğünüz yerlerde yeniden bir tur daha atınca, "Aa, bu yanı ilk geçişte dikkatimi çekmemişti" diyorsunuz.

Opera Binası manzaralı hayvanat mahallesi
Sydney'in 'mutlaka görülmesi gereken' yerlerinden biri Taronga Zoo, hayvanat bahçesi. Adı dile yerleşmiş bahçe ama, buraya daha çok hayvanat mahallesi demek uygun düşer.

Büyük limanın tam karşısında 15 dakikalık bir deniz yolculuğuyla ulaşılan Taronga Zoo, kocaman bir dağ sırtında Mosman bölgesinde oluşturulmuş. Ne zaman hayvanat bahçesine gitsem, onların adeta bir hapis hayatı sürdüğünü düşünür, hüzünlenirim. Ama burada öyle değil. Hayvanların doğal yaşam ortamına en uygun zemin hazırlanmış. Manzaralarına da diyecek yok. Örneğin; zürafalar ve filler başlarını kaldırdıklarında Opera Binası'nı görüyorlar. Önlerinde koca körfez-boğaz karışımı deniz, çevrelerinde güzel evli mahalleler. Zürafalarla fillerin Opera Binası ile aynı karenin içinde fotoğrafını çekerken, mırıldanmadan edemedim:

"Bizim yöneticilerimiz olsa, bu güzelim manzarayı fillere veren sefiller ne akılsızmış der; buradan 20 villa, 1 alışveriş merkezi, 2 restoran çıkarırdı..."

Avustralya'da kangurular, balıklar, kuşlar, biraz da insanlar yaşıyor desek, abartmış olmayız. Kıtadaki kanguru sayısı 60 milyon kadar, insan sayısı 20 milyonun biraz üzerinde. İlk görmek istediğimiz hayvan doğal olarak kanguruydu. O da doğal yaşamında gibiydi. Yani insanlarla iç içe. Aramızda dolaşıyor. Görevlilerin kontrolünde kimi kanguruları salıvermişler. 10 aylık bir kanguru ile karşılaştık. Görevli eliyle işaret edip adını söyleyerek tanıştırdı:

- Niyo...

Kanguruya Niyo adını takmışlar. İnsanlardan ürkmüyor. İnsanlar onu çok katletmiş ama, en büyük gücü çok hızlı çoğalması. Keseciğinde büyütüp beslediği yavrularının her birini ihtiyacına göre ayrı memesiyle besliyor. Kangurular kulağının arkasından seviliyormuş. Hafifçe oradan okşadık, bir kedi-ceylan karışımı edayla bize baktı. "Sevin sevin, kulağımın arkasından sevin, sayenizde bir tek oramız sağlam kaldı" mı demek istedi, anlayamadım!

Uzun kaldığımız yerlerden biri kuşlar bölümü oldu. Bazılarıyla hatıra fotoğrafı çektirmek istedik; uzun gagalı biri neredeyse parmağımı alıp götürecekti. Amazon kuşları için tepesi 5-6 katlı bina yüksekliğinde filelerle örülü bir alan oluşturulmuş. İçi yemyeşil. Arada çok renkli papağanlar, öteki kuşlar dolaşıyor.

Bir vadi eteğini maymunlara vermişler. Ağaçların üzerinde, akarsuyun kıyısında atlayıp zıplıyorlar. Yemek saatine denk geldik. Doğadaki yaşamın acımasız bölümü. En güçlü olanı en çok yiyeceği kapıyor. Güçsüz olan büyük bir lokma aldıysa, hemen onun ağzından çekip koparıyor...

Opera Binası sanatın anıtı
Sydney'in, hatta Avustralya'nın başlıca sembolü Opera Binası. İçinde dev ağaçlardan tropikal bitkilere, renk renk çiçeklerden su bitkilerine kadar pek çok türün bulunduğu Botanik Parkı'ndan bir saati aşan yürüyüşle Opera Binası'na ulaştığımızda, sanki biz keşfetmişiz gibi sevindik. Kaç kez deklanşöre bastığımı anımsamıyorum.

Binanın çatısı deniz seviyesinden 67 metre yükseklikte. Danimarkalı mimar Jorn Utzon tarafından çizimi yapılmış. Sonradan pek çok değişikliğe uğramış. Mimar da buna bozulmuş, bir daha Sydney'e gelmeme kararı almış. Bence duramaz, gelir! Deniz seviyesinden binanın gövdesine uzanan merdivenlere tırmanan insanlar için "karınca" demek abartılı olsa da, "kedi" uygun düşer. Binanın devliği karşısında öylesine küçük duruyorlar.

Sydney'de bir gecemizi burada sahnelenmekte olan Sevil Berberi operasında geçirdik. Avustralya Atatürk Kültür Merkezi'nden dostlar bizim için önceden bilet ayarlamışlardı. İçi de dışı kadar muhteşem. Giriş birkaç bölümlü... Merdivenleri tırmandıktan sonra ulaştığınız ana bölümün bir yanını kocaman restoran, öteki yanını bar dolduruyor. Bar bölümünde su bedava. Zira, çeşmelerden akan su markette satılan şişe su ile aynı kalitede.

Yine merdiven merdiven tırmandıktan sonra yerlerimizin olduğu bölüme ulaştık, hemen arkasında deniz manzarası. Arka bölüm diyebileceğimiz bu kısmı balkon ve açık konser amfisi şeklinde düzenlemişler. Genç sanatçılar ana etkinlik öncesi burada kendilerini duyuruyorlarmış. Programı bekleyen insanlar bir yandan deniz manzarasını izliyor, bir yandan da genç sanatçıyı dinliyor.

Salon, sahnesi ve izleyici koltuklarıyla birbirini öylesine tamamlıyor ki insan kendisini de dekorun bir parçası gibi görüyor. Bini aşkın izleyici koltuğunda sanırım boş yoktu.

Opera Binası görünüm olarak çok ünlü ama, Sydney'in en büyük salonu değil. Benzer büyüklükte 5 bina daha var. Bir genç buraya gelse, sanata verilen değeri görse, aklından mutlaka sanatçı olmak geçer. Sanata bulaşan bir genç de hiçbir olum suzluğa bulaşmaz, bulaşamaz.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.