Haberler

Bir yaşam biçimi...

Tarih: 11 Eylül 2007 Kaynak: Cumhuriyet
Kültür ve sanatı yaşam biçimi olarak özümsemiş toplumlarda sanatsal anlamda sınırlar aşılıyor, duvarlar yıkılıyor. Tutucu yapılanmalara verilecek ödünler ise kültür ve sanatı dar alanlar içine hapsedecektir.

İstanbul'u, dolu dolu yaşanan bir kültür ve sanat merkezi olarak düşlerim hep... İnsanların, kıymetini bir türlü bilemediğimiz ve hoyrat kullandığımız, hırpaladığımız, yıprattığımız kentimizin caddelerinde, sokaklarında her saat, her dakika sanatla iç içe soluk alıp verdiklerini hayal ederim... İKSV tarafından düzenlenen 10. Uluslararası İstanbul Bienali'nin başlaması ve hemen ardından Bilgi Üniversitesi tarafından Santral İstanbul'un açılması ve bu mekânın kente kattığı/katacağı zenginlik beni bir kez daha bu düşüncelerin içine çekti. Aslında, son yıllarda açılan özel müzelerden, galerilerden, konser salonlarından ve küçüklü büyüklü tiyatro mekânlarından söz edebiliriz ama, yine de sormadan edemiyor insan; 15 milyonluk bir kent için yeterli midir bunlar? İstanbul'da bir şehir müzesi, atıl durumda olmayan bir tiyatro müzesi, Sunay Akın 'ın Oyuncak Müzesi dışında bir çocuk müzesi var mı? Her türlü donanıma sahip kaç kütüphanemiz var? Kaç tane konser salonu var? Kaç opera veya tiyatro binası sayabiliriz? Beklentilerim çok mu yüksek acaba? Sanmam... 1967'de İstanbul'da her gece 18 özel tiyatro perde açarken, kırk yıl sonra, bugün, o sayıya ulaşmak oldukça zor... Taksim Sahnesi de artık hayatımızdan çıktı. İstanbul Devlet Tiyatrosu bu sezon herhalde Aziz Nesin Sahnesi, Oda Tiyatrosu, Cevahir Sahnesi ve haftanın belli seanslarında AKM Büyük Salon ile yetinecek. Taksim Sahnesi'nin yerini alacak yeni bir salon için arayışlar sürüyor olmalı ama, alışveriş merkezleri tarafından kuşatılmış bir kentte zor iş bir tiyatro salonu bulmak. Keşke Şan Tiyatrosu ya da bir zamanların gözde mekânı Konak Sineması'nı onarmak mümkün olsa... Öte yandan, AKM sorunu çözüldü mü, yoksa uykuya mı bırakıldı? Harbiye Şehir Tiyatrosu'nun geleceği Kongre Vadisi ile bağlantılı olarak az çok belli. Özel tiyatrolar ise yıllardır salon sorunuyla ve daha birçok sorunla iç içe yaşamak durumundalar. Perdeler hangi koşullarla ve ne zaman açılacak belli değil... Ve, İstanbul 2010'da Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanıyor....

Sanatı paylaşmak
Bugün, tiyatro dendiğinde aklıma ilk gelen şehir Londra. Son yıllarda Moskova da komünizmin çöküşüyle birlikte kaybettiği dinamiği yeniden kazanıyor. Bir yandan eski tiyatro binaları onarılıyor, öte yandan çok amaçlı mekânlar açılıyor, sanat dünyası hareketli ve bu hareketlilik kente ayrı bir ivme kazandırıyor. İki yılda bir düzenlenen Çehov Festivali devletin neredeyse yüzde 80'leri bulan desteği ile giderek büyüyor. Londra ise, her şeyden önce, çeşitli sanat etkinliklerini kucaklayan ve bunu adeta dünyayla paylaşan bir merkez olarak önceliğini, ayrıcalığını koruyor yıllardır. Farklı sanat disiplinlerinin iç içe sunulduğu mekânlar, festivaller, atölyeler, buluşmalar, tartışmalar sürekli dönen bir çarkın üretken dişlileri. Bir süre Arts Council'da çalışmış olan L. Keidan , bu durumu devletin kültür politikası olmaktan çok, sanatçılarla izleyiciler arasında bir etkileşim, bir alışveriş olarak değerlendiriyor. Bu süreçte özellikle sanatçılar tarafından gerçekleştirilen çıkışların önemini vurguluyor. Tabii ki Londra ve 'gösteri dünyası' deyince ticari bir amaçtan, bir tür sanayileşmeden söz etmek mümkün ama, her koşulda sanatçı, tek başına da olsa, sanatın gelişmesini tetikleyen bir güç olarak çıkıyor karşımıza. 1990'larda önce Londra'da başlayan, sonra ülkeye yayılan arayışlar beraberinde yeni sesleri, fikirleri, biçimleri getiriyordu. Bizde de son yıllarda, tüm zorluklara karşın, inatla bu yönde çalışmalar yapıldığını görmek sevindirici. Umudum giderek daha da çoğalması bu tür buluşmaların.

Yaşam biçimi
Kültür ve sanatı yaşam biçimi olarak özümsemiş toplumlarda sanatsal anlamda sınırlar aşılıyor, duvarlar yıkılıyor. Bu açıdan bakınca işimiz pek kolay sayılmaz. 2007'de gündem oluşturan konulardan ikisine şöyle bir göz atmak karamsarlığa gömülmek için yeterli: Şehirlerarası otobüslerde namaz molası verilsin mi, verilmesin mi? Ve de Kemer'de bir meydana yerleştirilen ve kadın ile erkek arasında sevgiyi zarif kıvrımlarla anlatan 'Aşk Yağmuru' adlı heykel müstehcen mi, değil mi? Kaldırılsın mı kaldırılmasın mı? Ve bu noktada işin içine gözdağı da giriyor ; "Kaldırılmazsa Cuma namazından sonra taşlanabilir!" Hangi çağda ve nerede yaşıyoruz? Bu tür tutucu yapılanmalara verilecek en küçük bir ödün bile kültür ve sanatı dar alanlar içine hapsedecektir.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.