Haberler

Galata Köprüsü ne söyler?

Tarih: 18 Ekim 2007 Kaynak: Zaman Yazan: Beşir Ayvazoğlu
Mimar Sinan'ın en güzel köprülerinden biri, İvo Andriç'in meşhur romanında anlattığı Drina Köprüsü'dür.

Bir zamanlar iki dünyayı, Doğu'yla Batı'yı birbirine bağlayan bu muhteşem köprü, Osmanlı, Rumeli'den çekildikten sonra, sadece Drina nehrinin iki yakasındaki köylerde oturanların karşıdan karşıya geçerken kullandıkları, tarihine ve mimari ihtişamına hiç yakışmayan bir sıradanlığa mahkûm olmuştu.

Bazı köprüler vardır ki, sadece iki yakayı değil, iki farklı dünyayı da birbirine bağlarlar. Galata Köprüsü gibi... Bu köprü, Haliç üzerinde kurulan ilk köprü değildi, ama sembolik değeri, Unkapanı-Azapkapı arasında 1836 yılında yapılan ve geçiş ücreti alınmadığı için "Hayratiye" adıyla anılan köprüye nazaran çok yüksekti. Çünkü 1845 yılında, Osmanlı tarihi boyunca farklı bir kültürü, yaşama tarzını ve duyarlığı temsil eden Galata ve Beyoğlu'nu İstanbul'a bağlayıvermiş, bu iki dünyanın birbiriyle daha kolay alışverişe girmesini sağlamıştı.

Açılışı, Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun okunuşundan sadece altı yıl sonra yapılan ahşap Galata Köprüsü'nün aslında Osmanlı dünyasını Galata kanalıyla Batı'ya bağladığı, yani Batılılaşma tarihimizin sembollerinden biri olduğu da söylenebilir. İnşasına 1844 yılında, yani Galata Köprüsü'nden aşağı yukarı bir yıl önce başlanan Dolmabahçe Sarayı ise on yıl sonra tamamlanacak ve Tanzimat'ı ilân eden padişah, Beşiktaş'taki bu yeni saraya yerleşecekti.

Açıkçası, Galata Köprüsü, hem Topkapı ve Dolmabahçe saraylarını kara yoluyla birbirine bağlayarak bir buluşmayı, kaynaşmayı, hem de tarihimizde ciddi bir kırılmayı temsil ediyordu.

Ahşap Galata Köprüsü birkaç defa yenilendikten sonra, yerini 1912 yılında çelikten imal edilen köprüye bırakmış ve bu yeni köprü 1992 yılına kadar milyonlarca insanı bir yakadan öteki yakaya taşıyıp durmuştu. Şehir Hatları vapurlarının yanaştığı iskeleleri, balıkçı lokantaları, oltacıları, satıcıları, hiç eksilmeyen kalabalıklarıyla İstanbul'un en cazip mekânlarından biriydi ve Türkçeye, altında barınan kimsesiz çocuklar dolayısıyla bir de kavram hediye etmişti: "Köprüaltı Çocukları".

Edebiyatın, sinemanın ve fotoğrafın vazgeçemediği mekânlardan biri olan Galata Köprüsü, 1992 yılında yerini, ne yazık ki, eskisiyle kıyas kabul etmeyecek kadar kötü tasarlanmış bir köprüye bırakmak zorunda kaldı.

Evet, Galata Köprüsü fotoğraf sanatçılarına zengin imkânlar sunan cıvıl cıvıl bir ortam ve hayat tarzı yaratmıştı. Köprünün bütün bu özelliklerini göz önüne alarak bir sergi projesi geliştiren fotoğraf tarihçisi ve İstanbul Modern'in fotoğraf küratörü Engin Özendes, altı fotoğrafçı dostundan bugünkü Galata Köprüsü'nü kendi bakış açılarından yorumlamalarını istedi. Projenin adı: "Köprü6". Altı kelimesi, hem projeye katılan altı fotoğraf sanatçısını, hem de "köprüaltı" kavramını işaret ediyor.

Fotoğraf makinelerini kapıp çalışmaya başlayan altı sanatçı, Merih Akoğul, Orhan Cem Çetin, Ahmet Elhan, Cemal Emden, Murat Germen ve Ömer Orhun, Galata Köprüsü'nü farklı açılardan bakarak 'okumaya' koyuldular. Bir yandan bu mekânın tarihî önemini, İstanbul için taşıdığı farklı anlam ve imajları yansıtırken, bir yandan da değişen hayat şartlarında edindiği yeni anlamların altını çizdiler. Amaçları, Galata'nın farklı dönemlerini, çok kültürlü geçmişini, mimarisini, Doğu ile Batı'yı bir araya getirişini ve şehrin farklı gerçeklikleri arasında bir bağlantı noktası oluşunu gözler önüne sermekti.

İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi'nde, birbirine açılan altı odada altı küçük sergi halinde fotoğraf meraklılarının ve İstanbul severlerin dikkatine sunulan çalışmalar, Galata Köprüsü üzerinde farklı zamanları tek bir karede birleştiren fotoğraflardan çeşitli malzemeleri birleştirerek Galata'nın çokkültürlü tarihini yansıtan kolaj çalışmalarına, duvardan duvara uzanan geniş, panoramik görüntülerden iç mekânlara odaklanan fotoğraf yerleştirmelerine uzanan bir çeşitlilik gösteriyor.

Galerinin hemen girişine yerleştirilen, Sebah-Joaillier fotoğraf stüdyosunun 1890 yılında çektiği, Galata Köprüsü'nü görebildiğimiz muhteşem İstanbul panoramasından söz etmeyi unuttum. Aynı bölümde Haliç üzerine bir köprü yapmak isteyen Leonardo da Vinci'nin 1502 yılında Sultan II. Bayezid'e yazdığı, orijinali Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan mektubun röprodüksiyonu da sergileniyor.

Leonardo, Beyazıt devrinde Galata'yı İstanbul'a bağlayan bir köprü kuramamış, ama Sinan, Kanuni devrinde muhteşem Drina Köprüsü'yle Doğu'yu Batı'ya bağlayıvermiş.

Kısacası, etkileyici bir sergi. Tavsiye ederim.

Köprüler kurmak
Eski Galata Köprüsü'nden geçiş ücreti (müruriye) alınırdı. Bu bile bir zihniyet değişimini göstermesi bakımından önemlidir. Azapkapı-Unkapanı arasındaki köprüye, diğer yazıda da belirttiğim gibi, parasız olduğu için Hayratiye denirdi. Ancak bir süre sonra Kandilci Reşit adında açıkgöz bir zorba, Deli Dumrul gibi köprübaşını tutup insanlardan zorla para almaya başlamıştı. Bu durum Sultan II. Mahmud'un kulağına gidince adam kendini İstanköy'de buldu. Köprübaşlarını Deli Dumrul ve Kandilci Reşit gibi zorbalıkla tutup karşıya geçişi zorlaştırmak değil, liyakatla tutup kolaylaştırmak gerekir. Bazen köprüleri atmak, gemileri yakmak zorunlu hale gelebilir. Ancak unutmamak gerekir ki, insanlığın mutluluğu için esas olan, köprüler kurup buluşmak, barışmak ve kaynaşmaktır.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.