Haberler

Çok Dilli Belediyecilik Nedeniyle Görevinden Düşürülen Sur Belediye Başkanı Demirbaş Diyor ki: "Sahi nerede kalmıştık?"

Tarih: 23 Ekim 2007 Kaynak: Birgün Yazan: Abdullah Demirbaş
Birçok medeniyetin üzerinde yaşadığı ve izlerini bugüne kadar sürdürdüğü Diyarbekir, aynı zamanda tarihin derinliklerindeki kültürel değerleri yaşatan ve yine onlara tanıklık eden bir şehir olarak karşımızda duruyor. Bir dolu dini inancın yaşadığı yine bir dolu dilin ve kültürün tek bir ortamda birleştiği Diyarbekir, surlarıyla da dünyanın en önemli kentlerinden birisi konumunda bulunmaktadır. Surlarının gücüyle tıpkı bir kalkan gibi saldırılara karşı kendisini korumayı ve tarihini günümüze kadar yaşatmayı başarabilmiş bir surlar kentidir Diyarbekir.

Diyarbekir, günümüzde tarihi koruma bilincinin yeterince gelişmemiş olması ve tarihinin göz göre göre bilinçli bir şekilde yok edilmeye çalışılması nedeniyle kültürel çeşitliliğini ve zenginliğini kaybetmeye yüz tutmuş durumda bir yanıyla da. Tarihi değerleriyle buluştuğunda hem kültürel hem sosyal hem ticari zenginliği yaşamayı hak eden kentimiz bu değerlerinden uzaklaştırıldıkça tekdüzeleştirilecek ve tekdüzeleştikçe de kültürel, sosyal ve ticari değerlerini kaybeden, kaybettikçe yoksullaşan, yoksullaştıkça muhtaç bırakılan ve onursuzlaştırılmaya çalışılan bir şehir konumuna gelecektir surlar kenti Diyarbekir.

Bugün Diyarbekir'in tarihini yok etmeye çalışanlara karşı mücadele edenler cezalandırılarak mücadelelerinden bezdirilmeye çalışılmaktadır. İşte bu noktada önümüze konulan her türlü engele rağmen çok kültürlülük, çok kimliklilik ve çok dil-liliği savunduk ve savunmaya da devam edeceğiz. Bu bir Diyarbekir gerçeğidir ve inkâr edilmesi mümkün değildir.

Kim, Niçin Buna İzin Verdi?
Günümüzün kültürel zenginlikleri içinde önemli bir yere sahip olan Diyarbekir evleri, yaşanan her şeye rağmen günümüzde bile dimdik ayakta durmayı başarabilmişse bunun nedenlerini geçmişin bu derinliğinde aramak gerek.

Kentimizde yaşanan göçler, iş sahası açma ve yaşam olanağı yaratma adına tarihi evlerimiz üstüne yapılan çok katlı yığma apartmanlar ve koruma amacı taşıyan ama bu amaçla uzaktan yakından ilgisi olmayan projeler bile Diyarbekir evlerimizin tarihini günümüze getirmesini engelleyememiştir. Bugün bile yapılan o çok katlı yığma apartmanların temellerinde eski Diyarbekir evlerinin bazalt taşlarını görebilmek mümkündür.

Şimdi sorulması gereken sorular şunlardır; kim, niçin buna izin verdi? Sur diplerinde yapılan kaçak konutlara kim izin vererek tapulaştırılmasını sağladı? Kimler surların bu tarihi taşlarının sökülüp sur diplerinde evler yapılmasına izin verdi veya göz yumdu? Bu sorular, yanıtları aranması gereken önemli sorulardır. Yoksa bunlara göz yumanlar tarihin zenginliklerini içinde taşıyan ve Diyarbekir tarihine tanıklık eden bu taşların esaretinden korkmuşlar mıydı?

İşte bizim isteğimiz şey; Diyarbakır'ın tarihi değerleriyle buluşup geleceğe taşınmasını sağlamaktı. Bu amaçla başlattığımız bir projemiz artık yarım kalmıştı. Sur içinde tarihi niteliğe sahip olmayıp çarpık kentleşme sonucu yapılan birçok ev var. Bu evler sağlıksız, depreme dayanıklı olmayan ve bölgenin imar düzenine uymayan -birbirine bitişik- tarzda yapılmış yığma binalardır. Ayrıca bu binalar, aralarında tarihini korumaya çalışan sivil ve resmi bazı tarihi evlerin görüntüsünü engelleyen biçimde inşa edilmişlerdir. Bu binalar plansız şekilde inşa edildikleri için güneş görmemekte, ayrıca binalar sadece betondan yapıldığı için ve izolasyon da olmadığından ısı kaybı yaşanmakta, çeşitli hastalıkların oluşma riskini arttırmaktadır.

Sur belediyesi olarak meclisimizde sur içinin bir açık hava müze şehri konumuna gelmesi için 'Kentsel Dönüşüm Projesi' hazırladık. Bu konuyla ilgili teknik çalışmalar yaptık. İlk etapta yaklaşık 4 bin 4 bin 500 konut tespit ettik. Bunların hazırda bulunan haritaları ve tapu kayıtlarını hazırlayıp TOKİ, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu'na başvurularını hazırladık. TOKİ'den ilgi gördük ve hazırlıklarımıza tamamladık. Ancak görevden alındığımız için bu proje şimdilik yarıda bırakıldı.

Bu metni paylaşmaktaki amacım; projemizle ilgili düşüncelerimizden bahsetmektir. Uygun bir hazine arazisi temin etmiştik. TOKİ'nin mevcut bir yeri de olabilirdi ama biz sur içi nüfusunun Sur bölgesinde kalmasını istiyorduk. Uygun bir bölgede yapmayı düşündüğümüz 4 bin konutu -her şeyden önce depreme dayanıklı, sağlıklı, rekreasyon alanı olan sosyal donatı alanlarının olduğu bir mekan yapmayı düşünüyorduk- yapabilme fırsatı verilseydi, sur içindeki bu sağlıksız ve tarihi dokuyu bozan evlerdeki insanları bu yeni konutlara taşıyacaktık. Tabi evleri olan insanlara ya konutlarının fiyatı yeni konutların fiyatının büyük bir kısmına denk gelecek şekilde peşinat olarak sayılacak, konut istemeyenlere ise parasının karşılığı verilecekti. Konut isteyenlerin ödeyecekleri peşinat dışında kalan konut parası için uzun vade belirlenecek ve ödenebilecek bir miktarın belirlenmesi için gereken bütün yardımlar yapılacaktı. Ayrıca bu binalarda oturan insanların çoğunun işsiz ve yoksul olması nedeniyle de bu proje hem yeni konutların yapımı hem eski konutların yıkımı aşamasında istihdam oluşturmayı da amaçlamaktaydı.

İnsanlar yeni yapılan konutlara geçtikten sonra hazırlanacak proje ile kente eski tarihi dokusuna ve mimarisine uygun tek katlı veya iki katlı eski Diyarbekir evleri yapılacaktı. Bu evlerin kiminde Butik Otel, Restoran, Cafe, sosyal ve kültürel amaçlı donatı alanları yapılacak veya konut yapılarak kent bir açık hava müzesi konumuna getirilecekti ve Diyarbekir'in kendi tarihi dokusuyla buluşması sağlanacaktı. Tabi bunu yaparken bölgenin yaşanılabilir bir alan olması üzerinde önemle durulacaktı. Bu projenin gerçekleşme süresi yaklaşık 5 ile 7 yıl arasında bir süreyi bulacaktı. Bu proje için belirlenen maliyet ise 250 ile 300 milyon dolardı. Ama bu proje faaliyete geçtiği andan itibaren en az 5 yıl içinde kendi maliyetini karşılayabilecek bir duruma da gelmiş olacaktı.

Ayrıca bu projeyi tamamlayan halen varlığını sürdürmeyi başaran tarihi evlerin de restorasyonu yapılarak evler işlevlendirilecekti. -Bizim 'Doğduğum Evi, Kurtar' projesinin devamı olarak.

Ayrıca, Kültür Bakanlığı'na sunduğumuz ama yanıt alamadığımız 'Harabe Temizleme Pro-je'mizi de kendi imkânlarımızla yaklaşık 180 harabeyi temizleyerek gerçekleştirdik. Bu yerleri rekreasyon alanları haline getirerek oyun alanlarının artmasını sağlama amaçlı bir projemizde bulunmaktaydı. Yine eskiden sularını kana kana içtiğimiz 'katsallarımızı' canlandıracak Akmayan Çeşmelerin Restorasyonu Projesi' ile çeşmeleri yeniden su içilebilir bir duruma getirecektik. Bu projemiz de Kültür Bakanlığı'na sunulmuştu.

En önemli projelerimizden biri de 'Tarihi Anze-Ie Suyunun Ortaya Çıkarılması Proje'mizdi. Bu projemiz de Kültür Bakanlığı'na gönderilmişti. Bu projedeki amacımız; Anzeleyi restore etmek bunun yanında itfaiyeyi kaldırıp petrol tarafındaki binaları kamulaştırıp sağlı, sollu park alanı ve mesire alanı haline getirmeyi amaçlıyorduk.

Ayrıca, Anzele Suyu'nu orta refüjler yerine yapılacak kanallarla bir taraftan Fiskaya'ya diğer taraftan Hevsel Bahçelerindeki değirmenlerin bulunduğu bölgeye, suyu şehrin içinden geçirerek götürmeyi amaçlamıştık.

Yapılacak bir kanal postane tarafından Fiskaya'ya, diğer kanal da Urfa Kapı önünden Turistik Caddesi'ne oradan da değirmenlere kadar gidecekti. Tabi bu kanal çalışmaları içerisinde yollardaki asfalt kısım kaldırılacak kanallar boyunca sağlı, sollu bazalt taşlar döşenecekti. Yine bu projenin devamı olan Hazreti Süleyman Camii karşısı ve Sahabelerin mezarlarının bulunduğu yer, burada yaşayanlar konutlara yerleştirildikten sonra orada bulunan Anfı Tiyatro, Roma Hamamı ile birlikte gün ışığına çıkaracaktı.

Ayrıca Sahabelerin mezarlarını düzenleyecek bu kısımların iç kale ile bütünleşmesini sağlayacak bir proje hazırlanmıştı. Projelerimiz bu saydıklarımızı tamamlayan 'Dicle Vadisi Projesi' ve 'Fişkaya Projesi' ile birlikte Diyarbekir zenginleştirecek en önemli projelerden birisi olacaktı.

Diyarbekir çeşitli inançların bir arada yaşadığı ender kentlerden birisidir. Biz hazırladığımız 'Yeni Kapı Kültürler Sokağı Projesi' ile dört ayaklı minare, Keldani Kilisesi, Ermeni Kilisesi ve bir Sinagog ve bunları içinde barındıran sokak tekrar restore edilecek kültür ve inanç turizmine büyük bir katkıda bulunması sağlanacaktı.

Ayrıca Diyarbakır'da çok konuşulan ama bir türlü yapılamayan 'Balıkçılarbaşı Mardin Kapı Proje-si'yle Klas Otelin karşısından Cumhuriyet Garajı'na kadar olan yolun genişletilmesi de amaçlanmıştı. Proje faaliyete geçirildi ancak bu süreçte görevden alındığımız için bu projemiz de yarıda kaldı. Saydığım bu projelerin bizlere, yani Diyarbekir'e kazandıracaklarını tahayyül etmek mümkün mü? Diyarbekir'in hem turistik hem sosyal hem de ekonomik yönden gelişmesini kim istemez! Üstelik kültürel zenginliklerimizi korumak bize huzurlu ve barışçıl bir ortamda yaşama imkânı sunmayacak mı? Bütün bu tahribatları yapan tarihimizi yok edilmeye mahkûm bırakan bu tekdüze mantığı red edercesine çok kültürlülük, çok kimliklilik ve çok dilliliği benimsemek bize mutluluğu sevgiyi ve barışı getirmez mi?

İçimizde bunları istemeyenler var. Kim bunlar? Diyarbekir'i çatışmaların ve kaosun içinde bırakmayı isteyenler mi, yoksa toplumsal barışı isteyenler mi? Bir de olaya bu sayılan projelerin gerçekleştiği bir Diyarbekir de yaşamak perspektifinden bakın!

Kimler böyle bir şehirde yaşamak istemez ki? Kimler buraları görmek için bulundukları yerlerden Diyarbekir'imizi ziyaret etmek için gelmez ki? Diyarbekir ve halkı çok daha güzel şeylere layıktır. Şu unutulmamalıdır ki; yaşadığımız Diyarbekir'den başka bir Diyarbekir yok! O zaman, kaldığımız yerden devam edelim mi? Ne dersin Diyarbekir? Sahi, nerede kalmıştık?
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.