Haberler

Organ mafyası iş başında...

Tarih: 24 Ekim 2007 Kaynak: Evrensel Yazan: Necati Uyar
Mitolojinin İda, günümüzün Kaz Dağları, son aylarda altın arayıcılarının giderek yoğunlaşan saldırısı altında. Gerek sondaj amaçlı çalışmalar ve gerekse dağın değişik bölümlerine ulaşma amaçlı yol yapımı çalışmaları nedeniyle ağaç kesimleri sürüyor. Yapılan çalışmalar, insan vücudunda ameliyat öncesi vücudun ilgili bölümünün tıraş edilerek temizlenmesine benziyor. Ancak yapılmaya çalışılan söz konusu vücudun sağlığına kavuşmasına yönelik bir ameliyat değil. Daha çok, organ mafyasının zor kullanarak ya da parasal gücüyle insan vücudundan organ çalmasına benziyor. Yapılanların sonunda, Kaz Dağlarının tümüyle yitirilebileceğine ilişkin yükselen sesler duymazdan geliniyor. Oysa, Kaz Dağları gidip görüldüğünde, gezildiğinde, Dağın ve çevresindeki alanların sahip olduğu doğal ve kültürel özellikler öğrenildiğinde, insan, gerçek altın hangisi, yer altında aranan mı, yoksa yer üstünde gözle görülen mi, dokunulan, solunan mı diye sormadan edemiyor.

Son yıllarda madencilik alanında yaşanan çelişkilerin temelinde, bir yandan yıllardan bu yana İzmir Bergama ve Efemçukuru, Uşak Eşme, Eskişehir Sivrihisar örneklerinde olduğu gibi, var olan maden işletmelerinin insan ve doğal yaşam üzerine zararlı etkileri tartışılırken, diğer yandan madencilik alanında sektörün önünü açacak çok sayıda düzenlemenin, oluşan tepkileri hiçe sayarcasına birbiri ardına gerçekleştirilmesi yatıyor.

Son yıllarda iktidarlarca gelenekselleştirilen, tüm ülkeyi ilgilendiren yasal düzenlemelerin salt “sektörel çıkarcı” biçimde ele alınması, değiştirilmesi, yapılan yasal düzenlemede yer alan amacın, diğer tüm yasal düzenlemelerde var olan amaçların önüne geçirmeye çalışılmasının bir benzeri madencilik alanında yaşandı. 2004 yılının Mayıs ayında kabul edilen 5177 sayılı, “Maden Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ve bu Kanun uyarınca çıkarılan “Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği” ile bu alanda önemli değişikliklere gidildi. Yapılan düzenlemeler ile maden sektörünü, diğer tüm sektörlerin önüne geçiren, yasa ile oluşturulmuş geliştirme ve koruma kararlarını madencilik karşısında zayıflatan, ortadan kaldıran düzenlemelere gidildi.

Yapılan bu ve benzeri arsız düzenlemelerden etkilenen diğer kurumların, bakanlıkların, muhalefet partilerinin, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin yeterli tepkiyi gösterememesi, gerekli müdahalelerin zamanında yapılamaması ülkede var olan ilgili hukuk sistemini komedi belgesine dönüştürdü. Diğer yandan, maden aranması ve işletilmesi adı altında, ülkenin dört bir yanında hemen her alanda, kentlerin içlerine kadar uzanan alanlarda, korunması gereken doğal ve kültürel varlıkların bulunduğu alanlarda, ormanlarda, su havzalarında, sulak alanlarda, yaban hayatı koruma alanlarında, özel çevre koruma bölgelerinde, milli park alanlarında, mera alanlarında, tarım alanlarında, kıyılarda tarifsiz bir talanın önünü açtı.

Yapılan düzenlemelerle bir çok kurumun eli kolu bağlanırken, korumayı sağlamakla görevli kurumlar, isyan eden ve fakat çaresiz imza atan kurumsal yapılara dönüştü.

Maden yasasındaki değişikliklerin hemen tümü, hedef gözeterek ve olası engellerin ortadan kaldırılması amacıyla yapıldı. Örneğin, ülkemizde var olan doğal değerlerin koruma altına alınmasına yönelik, doğal sit alanı ilanları, madencilik sektörü tarafından en önemli engel olarak görüldüğünden, Koruma Kurulları tarafından yeni sit alanı ilanlarının ilan edilmesi ya da sınırlarının genişletilmesinde madencilerden izin alınması anlamına gelen, “faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşünün alınması”na yönelik düzenlemelere gidildi.

Yönetmelikle getirilen düzenlemelerde, yasa değişikliğinin de önüne geçildi. “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti ve genişletilmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde Bakanlığın görüşü alınarak yapılır” şeklindeki düzenleme ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın bu alanda son söz sahibi yapılması hedeflenirken, “Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce tescil edilmiş, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve doğal sit alanları, Genel Müdürlüğün talebi ile maden rezervleri göz önüne alınarak ilgili bakanlık tarafından yeniden belirlenir.” denilerek yer üstünde var olan değerleri tümüyle önemsizleştiren düzenlemelere imza atıldı.
Salt izin alınmasına ilişkin düzenlemeler ile de yetinilmedi ve ülkemizde doğal ve kültürel değerlere, koruma kararlarına ilişkin en üst organ olarak tanımlanmış olan ve aldığı ilke kararları yasa hükmünde düzenleyici nitelik taşıyan “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu”na, (ne kadar ilgiliyse?) Maden İşleri Genel Müdürü veya yardımcısının da üye olarak katılması da yasa ile düzenlendi.

Aynı Yasa ile diğer bazı yasalarda da önemli değişikliklere gidildi. Çevre Yasası’nda gerçekleştirilen değişiklik ile “petrol, jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri” Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) kapsamı dışına çıkarıldı. Yapılan düzenlemeler ile yeni Milli Park ilanında da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın görüşünün alınması zorunlu hale getirildi. Yasanın 34. maddesi ile Orman Yasası’nda da değişiklik yapıldı ve bugünlerde Kaz Dağları’nda yaşanan gelişmelerin önünü açan, orman alanlarında maden arama ve işletilmesini olabildiğince kolaylaştıran düzenlemelere gidildi.

Gözü dönmüş biçimde madencilik sektörünü öne çıkaran, taş ocaklarını da maden kapsamına alan, işletme alanlarının büyütülmesini destekleyen kararlarla, yerleşim alanları, kentler de madencilik sektöründen payına düşeni aldı. Yapılan düzenlemede “İmar alanları içinde kalan madencilik faaliyetleri, ilgili yerel merciden izin alınarak yapılır. Ruhsat alındıktan sonra imar alanları içine alınan maden sahalarına bu hüküm uygulanmaz.” denilerek, bir çok kentte yerleşme alanlarının hemen yakınlarında var olan taş ocaklarının, maden tesislerinin kapatılması engellenirken, kentlerin olası gelişme alanlarında “plan kararlarına rağmen” kısıtlamaya gidilmesi, gelişme kararlarının denetimi madencilik alanına devredildi.

Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’nde yer verilen bir başka düzenlemede; “Çevre düzeni planı ve imar planlarına, Kanun kapsamında verilmiş yürürlükteki işletme ruhsat alanları ve ilgili tesisler madencilik faaliyet alanı olarak plan notuna işlenir” denilerek, maden ruhsatları her tür plan kararının önüne geçirilmeye çalışıldı. Yapılan düzenlemeler ile maden ruhsatı sahibinin tüm kurumlara yapacağı başvuruların bir ay içinde cevaplanması da zorunlu hale getirilerek, bir yandan gerekli araştırmaların yeterince yapılması engellenmeye çalışılırken, diğer yandan karara direnme olasılığı olan tüm kurumların baskı altına alınması amaçlandı.

Madencilik konusunu her tür koruma kararından önde tutan anlayışın, sahip olduğumuz tüm önemli değerlerin verilen sözler doğrultusunda küresel madencilik şirketlerine feda edilmesi ile ülke madenleri kullanılarak yandaş sermaye oluşumlarının güçlendirilmesinden başka somut amacının olmaması, maden şirketlerinin organ mafyası gibi davranmasını kolaylaştırdı.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.