Haberler

Asıl şifre Ayasofya’nın altında

Tarih: 5 Şubat 2008 Kaynak: Vatan Yazan: Memet Güler
Gerçek şifre... Öyle yamalı bohça, toplama - kaplama Da Vinci Şifresi falan da değil. İnsanlık tarihinin en büyük gizemidir bahsettiğim. Birilerinin bildiği ama kendileri dışındakilerin bilmesine asla izin verilmeyen büyük sır yani. En başından anlatalım. Derdimizi, kafaları karıştırmadan en açık şekliyle ortaya koymaya çalışalım.

Dün gece bir belgesel vardı History Channel ekranında. İstanbul’un altındaki dehlizleri, yolları, tünelleri tanıtan bir belgesel. İşte bu yazı da aynı şeyi anlatıyor efendim. Ve bir daha altını çiziyorum, tarihin en büyük sırrı 1500 yıldır İstanbul’da, Ayasofya’nın altında yatıyor. Biliyorum iddialı bir tez öne sürüyorum. O yüzden de dün başladığım “İstanbul’un altındaki İstanbul” yazısına kaldığım yerden devam ediyorum. Biraz sabredin, şaşıracaksınız. Parçaları birleştirince, ne söylemeye çalıştığımı sizler de daha iyi anlayacaksınız.

Bizans’ın peşine düştüm
90’lı yılların ortalarıydı. Sanat tarihi eğitimimin son, gazeteciliğe başlayışımın ilk yıllarıydı. Çalıştığım Yeni Yüzyıl gazetesi, özellikle de kültür-sanat alanında ülkenin en prestijli yayınıydı. Bir taraftan haber yapıyor, bir taraftan da Bizans tarihi ve sanatı alanında uzmanlaşmaya çalışıyordum. Özellikle de dini mimari konusunda okuyor, araştırıyor, sürekli dolaşıyordum. Anadolu’da, Yunanistan’da gitmediğim Bizans kilisesi-müzesi, görmediğim eseri kalmamıştı.

Bu kiliselerin belirli ortak yanları vardı. En önemli ortak özellik ise, kilisenin doğu ucunda bulunan ve bizim camilerimizdeki mihrapların yerini tutan, adına apsis denilen kutsal bir bölüm bulunmasıydı. Bütün Bizans kiliselerinde, apsisin hemen altında bir odacık-bölme daha vardı. Kilise hangi azize adanmışsa onun kemikleri ya da Hz. İsa döneminden kalan en kutsal emanetler işte bu odacıkta saklanırdı. İçine ancak ruhbanlar girebilir, din adamı olmayanlar o bölüme alınmazdı.

Ayasofya’da dört mevsim
Kafayı, adına kripta denilen yer altındaki gizli odalara takmıştım. Gittiğim her Bizans kilisesinde bu bölümü arardım. Derken Ayasofya’nın kriptasına odaklandım. Aylarca aradım taradım ancak tek bir satır bilgi bile bulamadım. Gidip yerinde incelemeye karar verdim. Günlerce Ayasofya’nın içinde ve çevresinde gezindim.

O günlerde İstanbul Arkeoloji Müzesi, o sırada Sultanahmet Cezaevi olan ve şimdilerde Four Seasons Oteli olarak hizmet veren binanın olduğu yerde büyük bir kazı başlatmıştı. Fakat kazı alanına girmek yasaktı. Dönemin müze müdürü Alpay Pasinli’yi tanıyordum. Kazıdan da acayip kokular alıyordum. Yalvar yakar Alpay Bey’i kazı alanına girmeye ikna ettim.

Büyük Sarayı bulmuştum
İçeri girdim, gördüm, fotoğraflarını çektirdim. Haberi koşa koşa gazeteye yetiştirdim. Haberimi manşetten verdiler. Kazıda ortaya çıkartılan muazzam yapı, Büyük Bizans Sarayı’nın Ayasofya’ya açılan yer altı tünelleriydi. Bizans imparatorları, saraylarından Ayasofya’nın kriptasının bulunduğu bölüme giden özel dehlizler yaptırmıştı. Haber müthiş ses getirdi. O zafer sarhoşluğuyla işin peşini bıraktım. Çünkü çoktan amacıma ulaşmıştım. Bir tarihi eser haberiyle, gazeteme manşet yapmıştım. Daha ne olacaktı ki?..

Ancak sorumun cevabını bulamamıştım. Ayasofya’nın kriptası neredeydi? O günden beri o kazıdan ses gelmedi. Buluntular sergilenmedi. Geçen yıllarda üstüne kocaman bir de otel inşa edildi. Oysa biliyordum ki Ayasofya yapılırken Bizans, dünyanın tek ve en güçlü Hristiyan devletiydi. Kiliseyi M.S. 532 yılında yaptıran İmparator Jüstinyen, Hristiyan aleminin bütün kutsal eserlerini Ayasofya’ya getirtmiş ve altındaki bu kriptanın içine gizlemişti.

Ayasofya’nın şimdiki ana giriş kapısının birkaç metre ilerisinde de binanın altına doğru giden dehlizler buldum. Bugünkü Ayasofya’nın altında kimselerin bilmediği bir başka Ayasofya daha vardı; artık kesin olarak biliyordum. Ancak konuyla ilgili hiçbir çalışma olmadığı gibi, bölgede yapılan kazılarla ilgili de aradan geçen 10 küsur yılda çıt çıkmadı. Tarihin üstüne bir otel inşa edilmiş ama burnunun dibindeki Ayasofya’nın altında ne olduğu sorusu umursanmamıştı. O soru hâlâ yanıtlanmadı.

Dan Brown neyi yazmıştı?
Gelelim Four Seasons Oteli’ne. Bu otel zincirinin hikayesi de çok enteresandır. Eldeki bazı kaynaklarda Four Seasons oteller zincirini, Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi kitabında da sıkça bahsettiği Tapınak Şovalyeri’nin kurduğu yazılıdır. Merak edenler internete bu isimleri yan yana yazarak cevabı bulabilirler. Bakın hikaye nereden nereye geldi? Bütün bu anlattıklarım, sorarım sizlere üzerinde çalışmaya, araştırma yapmaya değmez miydi?

Demek ki değmezmiş efendim; çünkü ben bunları 12 sene önce de söylemiştim. Bu belgesel vesilesiyle bir kez daha hatırlatayım istedim. Belki şimdi birileri sesimi duyar. Dilerim tarihi değiştirecek bu meseleye, devlet katındakiler de azıcık kafa yorar. Çünkü aslında aradığım, dünyanın peşinde koştuğu Kutsal Kase’nin ayak izleridir. Ve bulduğum bütün ipuçları, İstanbul’un kalbindeki Ayasofya’yı işaret etmektedir...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.