Haberler

Bu şehirlerin sorumlusu yok mu?

Tarih: 25 Şubat 2008 Kaynak: Türkiye Yazan: Metiner Sezer
Türkiye’de şehircilik anlayışı var, diyenin alnını karışlarım. Plan yok! Program yok! Haliyle, estetik de yok! Bari “düzelteyim” diye bir gayret olsa; o da yok! 81 ilden ikisi hariç hepsi; şehircilik açısından düşük not alır. ‘Düşük’ ne kelime, sıfır (0) alır; sıfır!

Konya ve Kayseri’yi çık; bütün iller dökülüyor. Çarpık yapılaşma bu 79 ilin ana karakteri sanki. Övünülecek tek vasıfları, gecekonduları. Başka? Yok! İtfaiyenin dahi giremediği dar yollar. Pislikten geçilmeyen sokaklar. Bina var ama. Üç kat aşağı inen bodrum ve sağlığa uygun olmayan rutubetli evler. Ruhsat mı? Arama; yok!

Siyasetçiye bakmayın siz. Onlar, “Şehirli nüfusumuz artıyor. Avrupa Birliği (AB) standardını yakalamamıza az kaldı” diye kasım kasım kasılıyorlar ama kazın ayağı öyle değil! Hem de hiç değil.

İki yanlış bir doğru etmiyor. Hele deve misali her bir tarafı eğriyken, hiç etmiyor.

Türkiye’de kişi başına düşen hava, su, yeşil alan, eğitim, sanat, sinema, ihracat.. hiç konuşulmuyor. Ya ne konuşuluyor? Kişi başına düşen milli gelir! Şimdi döviz kuru düşük ya. Siyasetçi neredeyse zil takıp oynayacak! Kişi başına düşen milli gelir 6 bin doları buldu! Oksijen olmayan bir yerde dolar olsa ne olur, olmasa ne olur?

Aha İstanbul! Kişi başına düşen oksijen o kadar azaldı ki, “İstanbul hastalığı” diye bir hastalık peydahladı. Solunum rahatsızlığı çekiyor İstanbul halkı! Kirli havada başka ne olabilirdi ki?

Buna rağmen yeşil alanlar hızlı bir şekilde binaya dönüşüyor. Trafik keşmekeşine çare arayan yetkililer, üçüncü köprüyü yapma telaşına düştü. “Mevcut caddeleri genişletip, metro ağını büyütürsek; bu işi çözeriz” diye düşünüyorlar.

Akılsız insan, sevdiğini helvayla öldürürmüş!.. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da İstanbulluları yol ve bina yaparak; öldürüyor. En azından hasta ediyor! Yol, metro, köprü yapılmasın demiyorum ama oksijen de olsun. Su da. Otopark da.

Başbakan Erdoğan, köprü gişelerinin şehir dışına çıkarılacağını söylemiş. Geçiş ücretsiz olacakmış yani. Neyi çözer ki? Plan ve programsızlık İstanbul’u İstanbul olmaktan çıkardı. Hakeza kayıt dışı: Yüzde 50!

Köle ticareti
Mademki söz dönüp dolaşıp “kayıt dışına” geldi; şu soruyu sormak lazım: “Hava kirli. Trafik felaket. Su ve yol yok. Otopark da. Buna rağmen İstanbul neden ha bire göç alıyor?” Söyleyeyim. İstanbul, denetim dışı da ondan! Haksızlık ve kanunsuzluk almış başını gitmiş. Kanunsuz iş yapanlar gelmez mi o şehre?

Anadolu’nun küçük şehirleri öyle değil halbuki. Bir gün savcı gelir sanayicinin ziyaretine. Bir gün vergi memuru. Zabıta zaten hep kapıdadır. Kimi dairesinin bir haceti için gelmiştir, kimi denetim. Eksik olmaz yani taşradaki sanayicinin ziyaretçisi.

İstanbul öyle mi ya? Denetimsizlik hürriyeti var bu şehirde. Bir gecede ev kondur, kimsenin ruhu duymaz. Merdiven altı üretim yap, kimse fark etmez. Maliye’ye kayıt yaptırma; kimse sesini çıkarmaz. Sigortasız işçi çalıştır; kimse söz söylemez.

Bu da İstanbul’u köle ticaretinin en acımasız yapıldığı şehir yapıp çıkardı. İstanbul öyle bir hâl aldı ki, kayıt dışı faaliyette bulunan sanayiden geçilmez oldu.

Adam Anadolu’dan gelmiş; iş arıyor. Buldu, diyelim. Ücret? 435 YTL, net! Peki, bu parayla geçinmek mümkün mü? Asla!Adam kem küm edince patron ona, “Devlete ödeyeceğin 173 YTL’yi de sana veririm; böylece eline 608 YTL geçer” diye bir açık kapı bırakıyor. Ne yapsın adamcağız? Çaresiz “Peki” diyor ve giriyor o kapıdan. Ne sosyal güvenlik var, ne doğru dürüst gelir. Boğaz tokluğuna çalışmaya mahkum oluyor adam. Bundan daha iyi köle olur mu?

Peki, çare ne? Denetim şart bir kere. Ücret de önemli. İstanbul’da asgari ücret en az 2 bin YTL olmalı ki, o parayı alan kişi, kayıt dışına gönüllü çıkmasın.

Bir de emekli var. İstanbul’da yaşıyor ama vefat ettiğinde cenazesi köyüne gönderiliyor. Kendi şehrine giden emekliyi mutlaka teşvik etmek lazım. “Vatandaşım rahat ölsün” teşviki.

Sanayici, işçi ve emekli İstanbul’u terk ederse, şehir; tüccar ve sanatkârlara kalır. Ki, işte o zaman İstanbul kendine gelir ve tam bir kültür kenti olur. Finans merkezi de. “Merkez Bankası taşınacak” diye bazı bölgeleri ranta açmakla değil yani.

İstanbul daha yeşil olsun, deniyorsa şayet, onun da çaresi var. Belediye, her önüne gelene yapı ruhsatı vermesin, yeter. Verdiğine de bin metrekare yeşil alana 100 metrekare oturumlu bina yapma ruhsatı versin. Bak, o zaman İstanbul tadından yenir mi?

Önemli not: Bu makalenin iskeletini, ziyaretime gelen değerli Ender Arvas ile birlikte kurmamıza rağmen; kendisine söz verdiğim için ismini zikretmiyorum. Vehbi Arvas şahidimdir!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.