Haberler

Kent mekânını yeniden örgütlemek

Tarih: 28 Mart 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Halil Turhanlı
Şimdilerde yeni bir evre başlatılmış bulunuyor. Bazen kentsel dönüşüm, bazen başka adla yürürlüğe konulan düzenlemelerle yoksullar kentten, uzun zamandır yaşadıkları ve kültürlerini yarattıkları mahallelerden sürülüyor. Çevrelerdeki mahallelerden iç şehirlere doğru, buraları mutenalaştırılıyor.

Ellilerin sonlarından başlayarak kentler hızla büyüdüler, kent mekânında büyük değişiklikler meydana geldi. Bölünmeler keskinleşti; gelir grupları, etnik gruplar temelinde yeni farklılaşmalar belirdi. Konutların bulunduğu bölgeler değişti, yeni bölgeler oluştu. Sıkışma ve uzaklaşma eşzamanda gerçekleşti. Bir yandan mesafeler azaldı, beri yandan uzaklıklar büyüdü.

Önce banliyöler kuruldu. Orta ve üst-orta sınıflar kentin içinden çıkarak buralara taşındılar. Banliyöleri uydu kentler izledi. Artık varlıklıların ofisleri kentte, evleri ise kent dışındaydı. Kentin içini (inner-city'leri) yoksullara bırakarak buralara taşındılar.

Konut, sağlık, eğitim , vb. zorunlu harcamalarını karşılamayan ya da güçlükle karşılayabilen, ama yarın için bunu yapabileceğinden de asla emin olamayan yüzlerce insan kenttin ortasında barınır oldu. Zenginler bu yoksulluk bölgelerinden olabildiğince uzakta duruyorlar. Ama kentte yeşil ve açık alan da bırakmıyorlar. Kent toprağına iş merkezi, ofis binaları inşa ediyorlar. Evleri işyerlerine gidip gelirken arabalarının egzozuyla kentin havasını kirletiyorlar. İç kentlerdekiler fiyatlandırılmamış son birkaç kaynaktan biri olan temiz havadan da yararlanamıyorlar.

David Harvey'in de belirttiği gibi, tarihsel açıdan kent, etrafında belirli bir üretim tarzının örgütlendiği bir eksendir.
Bu bakımdan modern kentler kapitalizmin bütün çelişkilerini yansıtıyor, kapitalizmin çelişkilerini görünür ve gözlemlenir kılıyor.

Değişik alanlardan uzmanlar modern kentin sorunlarını çözmeye, kente yeniden biçim vermeye, kent mekânını yeniden şekillendirmeye çalışıyorlar. Mimarlar projeler çiziyor, kent planlamacıları planlar hazırlıyor, iktisatçılar raporlar yazıyor, sosyologlar araştırmalar yayınlıyorlar. Kent yoksullarına hiç söz hakkı tanınmadan bunların sonuçları onlara dayatılıyor, kararlar onlara rağmen alınıyor. Kent mekânını değiştirmek, yeniden düzenlemek adına yapılan, hazırlanan projeler aslında yoksulların çıkarlarıyla çelişiyor. Daha doğrusu, bu planlar onlara karşı hazırlanıyor.

Yoksulların kentle ilişkisi
Ancak şu da var: Yoksullar kentle duyusal-nörolojik bir ilişki kuruyorlar. Bu belki "sağlıklı" bir ilişki değil, ama steril bir ilişki de değil. Onlar kentin kokularını, seslerini çok iyi tanıyorlar.Kenttin zihinsel şemasına çıkarıyor, yeni bir kent tahayyül ediyorlar. Kent planlamacılarının bütün planlarını bozan, altüst eden bambaşka bir kent kuruyorlar. Bölgeler arasındaki sınırları ihlal ediyor, bir bölgeden diğerine rahatlıkla geçiyorlar . Böylelikle kent mekânındaki bütün kapatmaları, bütün kuşatmaları yarıyor, yaratıcı bir biçimde yoksullukla baş etmenin yollarını buluyorlar. Hiç olmadık yerlerde kendilerine yaşam alanları açabiliyorlar. Boş arsaları parklar, metruk demiryollarını çiçek bahçelerine dönüştürüyorlar.

Mimarlar kenti şekillendirirken fizik kurallarını izler, bu kuralları dikkate alırlar. David Harvey'in vurgusuyla, mimarlar Öklidyen ilkelere bağlıdır. Oysa, kent yoksulları kendilerini bu ilkelerle bağlı saymazlar. Kent mekânını sadece Öklidyen ilkelerle kurulamayacağının bilinciyle davranırlar. Ayrıca onlar, kent kurmanın aynı zamanda bir kültür yaratmak olduğunu da bilirler ve işte bu nedenle kent kurarken çoğu zaman şairleri yardıma çağırırlar. Çalışan sınıflarla beraber Chicago'yu her sabah yeni baştan inşa eden Carl Sandburg'u, şehirlerin sadece sokağın bir yanına inşa edilmesini gerektiğini söyleyen Bob Kaufman'ı, zihninde başka bir Londra taşıyan Blake'i , Lizbon'un dar sokaklarında en az yedi ayrı kimlikle dolaşan Pessoa'yı, onca zaman sonra yine İskenderiye'ye dönen Kavafis'i , günışığını Manhattan'da gören Walt Whitman'ı çağırırlar. (Bu arada, kent kurmayı da, kent yıkmayı da çok iyi bilen bir şair, günümüzün yeni kentsel hareketlerinin öncelikle cevaplamaları gereken yakıcı bir soru atar ortaya: "Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?")

Yoksullar, sanayileşmeyle birlikte çoğunluğu fabrikaların çevresinde inşa edilen mahallelerde çembere alındılar ve buraların giderek kent ortasında kurulmuş kamplara dönüşmesiyle sözü edilen sefalet bölgelerinde "çıplak hayat" yaşamak zorunda bırakıldılar. Bu kamplarda bedenleri de sıkı denetim altında tutuldu. O günden bu yana yoksulların tecrit edilmeleri, yoksulluğun görünür olmaktan çıkarılması için kent mekânında değişik düzenlemeler yapıldı.

Şimdilerde yeni bir evre başlatılmış bulunuyor. Kimi kez kentsel dönüşüm, bazen başka adlar altında yürürlüğe konulan düzenlemelerle yoksullar kentten, uzun zamandır yaşadıkları ve kültürlerini yarattıkları mahallelerden sürülüyorlar. Çevrelerdeki mahallelerden iç şehirlere doğru, buraları mutenalaştırılıyor. Söz konusu düzenlemeler yoksullar açısından yeni bir direnişi, kent mekânını kendilerince alternatif bir biçimde yeniden örgütlemeyi gündeme getiriyor. Gündemi oluştururken Margaret Kohn'un radikal demokrasi mekanları örnek alınabilir. Aslında, radikal demokrasi mekânları genelde mekânı demokratik tarzda örgütlemeyi amaçlayan yeni kentsel hareketler açısından da kaynak olabilir.

'Mekâan'a bakış
Radical Space (Radikal Mekân) başlıklı kitabında mekân ve demokrasi sorununu ele alan politik kuramcı Margaret Kohn, faşizm öncesi İtalya'da emek odalarını, halk evlerini, kooperatif binalarını dönüştürücü politikaların ilk uygulandığı yerler olarak gösterir. Yirminci yüzyılın başlarında çalışan insanların bir araya geldikleri, ortak etkinlikte bulundukları bu yerleri geleceğin toplumunun mikrokozmosu olarak görür. Reformist sosyalist Filippo Turati'nin düşüncelerinden etkilenen ve gönüllü işbirliğinin, demokratik katılımın hayata geçmesini sağlayan söz konusu girişimler çalışan sınıflar açısından özgürleştirici siyasetin, adaletli bir dünya yaratma eyleminin bir parçası olmuştur. Burjuvazinin kamusal alanında dışlananlar, orada söz alamayan, konuşamayanlar örgütledikleri radikal demokratik mekânlarda alternatif bir toplum yaratma imkânlarını tartışmışlardı.

Gerçekte çalışan bedenlerin sıkı denetim altına alındığı bir site olan fabrikaya da alternatif olarak düşünülen radikal mekânlarda işçiler üretim dışındaki zamanlarında tartışma, katılım ve paylaşım amacıyla bir araya geliyorlardı.

* Halil Turhanlı: Yazar, Açık Radyo programcısı
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.