Haberler

Gecekonduya borcumuzu nasıl ödeyelim... Ya da ödeyebilir miyiz?

Tarih: 9 Nisan 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Gökhan Hüseyin Erkan
Gecekonduları yıkmanın haklı gerekçeleri vardır. Bir yaşam alanı olan gecekondu bölgelerinde sorunlar vardır ve bu sorunlara müdahale etmek gereklidir. Ama öncesinde kritik bir karar alarak: bu müdahalenin amacı nedir?

Sırf orada insanlar yaşıyor diye her gecekondu alanını romantik bakışı baskın çıkararak koruyacak mıyız? Hayır... Eğer bir gecekondu alanının yolları itfaiye, ambulans gibi servisleri alamayacak denli dar ya da arızahysa, eğer konutlar bir dere yatağı üzerinde yapılmışsa, toprak kayması, sellen-me tehlikesi varsa, fay hattı ya da kentin tümünü ilgilendiren bir "kamusal kullanım alanı" üzerinde yapılaşmışsa, bu alandaki gecekonduları korumanın bir anlamı ve gerekçesi yoktur. Bu durumda yıkım, gecekondu bölgesinde yaşayan insanların kendi yaşam tehlikeleri ve kentin bütününe yönelik kullanım olanakları üzerinden tanımlanmaktadır. Buradaki yıkım müdahalesinin amacı açıktır. Ama bugün bütün büyük kentlerimizde her gün haber aldığımız yıkımların amacı başkadır; bu amaç gizlenmeye çalışılmaktadır. Türkiye kentleşme tarihinin temel gerçeği olan ama göz ardı edilen, varlığı gizlenen gecekondular neden bugün gündeme geldi, görünür kılındı?

Dönüşümün Sundukları
Başıbüyük Mahallesi'nde 15 sene boyunca gecekonducular tarafından korunmuş, başka gecekondu yapılmasına mahalleli tarafından izin verilmemiş 17.000 m2 park alanı neden 34000 m2 inşaat alanına dönüşsün? Mahallelinin istemediği bir inşaatı, bir park alanının inşaat alanına dönüşmesini herhangi bir belediyenin istemesini normal koşullarda beklemeyiz. O zaman bu dönüşümü isteyenler başkaları olmalıdır. İsteyenler el kaldırsın. Kimse el kaldırmıyorsa vazgeçilsin.

Ankara'da Dikmen Vadisi Dönüşüm Projesi sözde bir yeşil alan projesi olarak başlatılmıştı. Sonuç beton yığınları, süper lüks rezidanslar, yapay göller, vadiliği kalmamış bir botanik bahçesi ve yerinden edilen insanlardır. 15 sene önce yerinden edilenler ve onların bir sonraki kuşakları bugün Dikmen Vadisi 3. ve 4. etap Dönüşüm Projesi kapsamında ikinci defa yerinden edilmektedir. 150 yıllık rant amaçlı kentsel dönüşüm pratikleri daha başka bir sonuç vermemiştir.

İki Müdahale Biçimi
Şaşırtıcı değil. Amaçlar, araçları ve sonucu belirlemektedir. Burada iki amaç ve müdahale biçimi ortaya çıkmaktadır: birincisi gayrimenkul sektörünün iştahını kabartan kentsel ranta el koyma stratejisi olarak kentsel dönüşüm; ikincisi insanların yaşam koşullarını iyileştirme amaçlı bilimsel ve planlı müdahale. Kentsel dönüşüm sermayesi, işgalci olarak nitelediği gecekonducuları pastadan pay kapma retoriği ile kandırmaya çalışarak, direnen ve mücadeleye destek verenleri suçlayarak, kamuoyunda destek bulmaya çalışmaktadır. Bilimsel ve planlı müdahale ise yukarıda sayılan yaşamsal ve afet tehlikelerinin olmadığı durumlarda "yerinde" iyileştirme ve sağlıklaştırmayı savunmaktadır. Kimseyi zengin etmeden, kimseyi mağdur etmeden...

Gecekondu alanına müdahale etme amacının önemini ortaya koyduktan sonra gecekondumuzun özüne bir bakalım. 

Türkiye'de Kentleşme 
Bir hipotezle başlayalım: Türkiye kentleşme tarihi ve sanayileşme başarısı gecekondu üzerine kuruludur. Üstelik eğer bu sanayileşme bir başarıysa, bu başarıya emekçisine yani gecekonduda yaşayanına iyi yaşam olanakları sunmayan siyasalara rağmen, gecekonduda yaşayanların fedakârlıklarıyla erişilmiştir. (1970'lerin bu demode ve romantik söylemini 21. yy'da tekrarlamakla yeterince tepki çekmiş olmalıyız. Bir gerçek demode olabilir, ama bu onun gerçekliğini azaltmaz. Bugün gerçek dışı olan moda, gerçek olan ise demodedir.) Evet gecekondu olgusu 1980'lerde niteliksel bir değişiklik geçirmiştir, ama bu değişiklik gecekondunun ulusal kalkınmadaki önemini azaltmaz. Hipotezimize geri dönelim: nasıl oluyor da medeniyetin önünde köstek olduğu söylenegelen gecekonduya biz kalkınmanın dinamiği diyoruz?

Cumhuriyet'in ilk kurulduğu yıllarda bir seçim yapılmıştır. Bu seçim dönemin koşullarına göre doğru veya yanlıştır. Bu tartışma o seçimin dönemsel bağlamında yapılması gereken başka bir incelemenin konusu olabilir. Ama bu seçim kararı bir kere alınmış ve yürürlüğe konmuştur. Bu karar alındıktan sonra sonuçları ve niyetlenilmemiş sonuçları ortaya çıkmıştır. Gecekondu olgusu bir niyetlenilmemiş sonuç olarak bugüne kadar taşınmıştır.

Ulusal Kalkınmanın 3 Seçeneği
Ne seçimi? Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ulusal kalkınma için üç seçenek vardır. Birincisi sanayi yatırımları yoluyla kalkınma, ikincisi ticaret sektörüne dayalı kalkınma, üçüncüsü tarıma dayalı kırsal kalkınma. Üç seçenek de başka ülkelerde tecrübe edilmiştir. Birinci seçenek Rusya'da ve Almanya'da küçük ölçekli atölye tipi üretimden büyük ölçekli sanayi üretimine geçişle hızlandırılmış endüstrileşme; ikinci seçenek Portekiz, İtalya, İngiltere, Japonya gibi ticari liman ve aktarma faaliyetlerini geliştirerek lojistik sektörüne dayalı ve kentlerde üretimden çok ticaret faaliyetlerine dayalı kentleşme; üçüncü seçenek Çin'de kırsal nüfusun temel oluşturduğu tarıma dayalı kalkınmadır. Türkiye Rusya ve Almanya'daki gibi sanayiye dayalı ulusal kalkınma seçeneğini işaretlemiştir. Bunun için planlı gelişmenin ilk aşaması olarak ulusal sanayi planı hazırlanmış, ancak planlı gelişme "ikinci aşamaya" çok geç geçebilmiştir.

Engels, Konut Sorunu'nda 19. yy Almanyası için der ki, "küçük ölçekli üretimden büyük ölçekli hızlandırılmış sanayi üretimine geçiş büyük ölçekli bir konut sıkıntısını da beraberinde getirmektedir. Bu durum teoride emeğin kentleşmesi retoriğinde bulunmaktadır. Fordist üretim biçiminde büyük ölçekli sanayi yatırımlarının kentlerde yoğunlaşması, bu üretimin aktörlerinin de mekânsal yoğunlaşmasını gerektirmektedir. Emeğin yoğunlaşması, bu emeğin yeniden üretimini sağlayacak konut, ulaşım, eğitim, sağlık gibi jaaliy etlerin yoğunlaşmasını da beraberinde getirmektedir. Fabrikada çalışan işçinin yemek yemesi, barınması, sağlığını koruması, kendi ve çocuklarının eğitimini gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bu sayede emeğini yeniden üretebilir, bir sonraki işgünü için hazır hale gelebilir". Bu yeniden üretim etkinliklerinin başında barınma gelmektedir. İşçinin yaşayabileceği bir konuta sahip olması gerekmektedir. Türkiye'nin sanayiye dayalı planlı kalkınma döneminde, kaynakların yetersizliğine de bağlı olarak bir seçim yapılmış, kaynaklar ulusal sanayi yatırımlarına aktarılmış, bu sanayide çalışan işçilerin yeniden üretim sorunlarını bireysel yetenekleriyle çözmeleri beklenmiştir. Böylece gecekondu olgusu ortaya çıkmış, ama gizlenmiştir. Fabrika sahibi-özel yatırımcı veya devlet yatırımı- işçisinin hangi konutta hangi koşulda yaşadığını bilmeden, hatta işçisinin gecekonduda yaşadığını bilmeden, her gün binlerce işçi çalıştırarak sanayi üretimini gerçekleştirmiştir. Devletin toplam kaynaklar bakımından yetersizliği ve kaynak dağılımında önceliği sanayi sektörüne vermesi nedeniyle, bir sosyal konut politikası uygulanmamış, konut sorunu bireysel olarak çözülmüştür. "Fabrikanın çarkı böyle dönmüştür." Dolayısıyla gecekondu bir sorun değil, bir çözüm olarak ortaya çıkmıştır. Bugün kentsel dönüşüm olgusu bir sorunu çözmeye çalıştığını ifade etmektedir, oysa ulusal sanayi kalkınmamızın gecekonduya borcu vardır.

Türkiye Kentleşmesinin İkinci Dönemi
Sonra ikinci dönem geldi: gecekonducular işgalci olarak algılanmaya başladı. Bu algıyı yaratan da bir siyasi tercihtir. Devlet ya sanayiye dayalı kalkınma stratejisini konut sektörü ile eklemleyecekti, ya da konut sorununa pratik bir çözüm bulacaktı. Burada pratik çözüm tercihinin ön plana çıkmasının temel nedeni yukarıda sayılan üçüncü seçeneğin göz ardı edilmesinden kaynaklanmaktadır. Kırsal kalkınma 1970'lerde hiç gündemde olmayan, tamamen unutulmuş bir boyuttur. Hâlâ sürmekte olan bu unutkanlık nedeniyle Türkiye'nin kentleşme ve sanayileşme tarihi kesintisiz olarak kırdan kente nüfus göçünü tecrübe etmiş ve etmektedir.

Dolayısıyla, hem gecekondu olgusunun devletin "resmi konut politikası" olması, hem de tarım potansiyeline rağmen kırsal alanın ihmal edilmesi, gecekondu sürekliliğinin ve sanayileşmedeki kısmi başarının altında yatan nedenlerdir.

Çözüm Girişimleri ve Rant
Yakın geçmişte bu sorunların çözümüne yönelik yapılanlara bakalım. Gecekondu alanları 1980'ler-den itibaren imar ıslah planlarıyla rantiyeye dönüştürülmüş, ardından kat artışlarıyla cazip kılınmış ve o alanlarda yaşayanlar bu rantla karşılaşmışlardır. Karşılaştıkları ve kendilerine sunulan bu ranta neden el koymasınlar? Ama bir de şu soruyu soralım: onlar mı bu rantı talep ettiler, yoksa bu yoğun nüfusun oy potansiyelini gören çıkarcı siyaset mi bu rantı icat etti? Bir de şu soruyu ekleyelim: acaba gecekonduların ıslah planlarına konu olmasından gecekonducular mı yoksa siyasiler mi "daha büyük" rant elde etti?

Bir gerçek de gecekonduda yaşayanların yalnızca işçi olmamasıdır. Devlet memuru ve enformel sektörde çalışanlar, kentsel dönüşümün yapıcıları olan inşaat işçileri de gecekondularda mülk sahibi veya kiracı olarak yaşamaktadırlar. Enformel sektör, kayıtdışı istihdam, devlet memurluğu, işçilik bir ülkenin ekonomik yapılanmasında temel üretici aktörler ise nasıl oluyor da sorun olarak tanımlanabiliyorlar?

Bugün gecekondu sorununun çözümüne yönelik yapılanlara bakalım: kentsel dönüşüm. Gecekondu alanlarının kentsel dönüşüme konu olmasının altında yatan, konutu kullanım değeri değil değişim değeri üzerinden değerlendiren ve temel yatırım aracı haline getiren sermaye mantığıdır. Bu mantık maalesef Türkiye'nin en saygın kurumlarının başında gelen TOKİ'den belediyelere kadar yerleşmiş görünmektedir. Devlet müdahalesi ile desteklenen sermaye, gecekondu alanlarının kentsel arsa değerine el koymak amacıyla üzerinde yaşayanları hiç düşünmeden yıkım stratejisi uygulamaktadır. Gayrimenkul şirketiyle anlaş, hukuki zemini hazırla, yık, yerinden et, rant yarat, ranta el koy, rantı paylaş, yeniden yerleştir. Yerinden edilenler başka, yeniden yerleştirilenler başkadır. Ve bu 150 yıllık strateji her defasında aynı sonuçları vermektedir. Yerinden edilenler başka yerlere kaymakta ve aynı yaşam kalitesizliğini sürdürmektedir, buna karşın ekonominin yükünü çekmektedirler. Gittikçe daha sağlıksız, daha yoksul, daha niteliksiz, yaşam koşulları zorlaşmış bir işgücü oluşmaktadır. Gecekondularda yaşayan işsiz oranı gittikçe artmaktadır. Sorun gecekonduları yıkmakla çözülemez. Sanayileşme ile eklemlenmiş bir konut politikası, kentleşme ile eklemlenmiş bir kırsal kalkınma politikasına ihtiyaç vardır. Ama önce gecekonduların varlığının fark edilmesi gerekiyor. 

Görünmeyen Gecekondular 
Gecekondular ve gecekonducular uçaktan bakınca görülebilir, ama fabrikada, atölyede, okulda, bakanlıkta görülmezler. Oysa yapıtaşlarıdır madenden çıkan kömürün, fabrikada üretilen camın, temizlenmiş bir okul bahçesinin, devlet dairesinde alınan bir kararın, o gayrimenkul şirketlerinin inşaat temellerinin yapıcı taşlarıdır.

Bugün gecekonduları yıkmanın gerekçeleri vardır. Yaşamsal hizmetler, altyapı, çevre kalitesi, servis alma yönünden iyileştirilmesi gereken gecekondulara müdahalenin bilimsel yöntemleri vardır ama tercih edilmemektedir. Her tercih bir başka tercihi dışarıda bırakmaktır aynı zamanda. Doğru tercih için doğru analizler yapmalıyız. Sorun ve çözüm tanımlarını doğru kurmak zorundayız.

Kimseyi zengin etmeden, kimseyi mağdur etmeden...

Rant değil, yaşamın kendisi için gerekiyorsa gecekondu da yıkılır. Biz, bugün yıkım kepçesinin önünde dikilenler, herkesin insanca yaşaması adına gerekirse kepçeyi kendimiz kullanarak yıkarız gecekonduyu.

* İYTE Şehir Planlama Bölümü Araştırma Görevlisi
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.