Haberler

Madencilikte yolun sonuna gelinmedi mi?

Tarih: 22 Nisan 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Nizam Özen
Değerli maden arayan firmalar bir yandan doğayı mahvederken, bir yandan da verdikleri "rehabilitasyon" sözünü tutmuyor ve ucube çukurlar bırakıyor.

Ülkemizdeki madencilik uygulamaları ile ilgili tartışma ve mücadele Bergama, Kışladağı, Eşme, Efem Çukuru ve son olarak Kaz dağları özelinde olmak üzere daha çok altın madeni faaliyetleri üzerinde yoğunlaştı. Sorunun bununla sınırlı olmadığı, mevcut maden mevzuatı ve uygulamalarının artık sürdürülemez olduğu 1 Şubat 2008 tarihli Milliyet gazetesinin Yaşam ekinde verilen bir haberle iyice ayyuka çıktı.

"Bakanlık: Madeni Aç, Vali Erbay: Açmam" başlığı ile verilen haberde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün (MİGEM) Yalova Valiliği'ne gönderdiği iki ayrı yazıda, Yalova Merkez Altınova ve Çınarcık ilçelerinde bulunan ve kullanılmayan 17 maden sahasının yeniden kullanıma açılmasının Fıstıklı, İhsaniye ve Balkaya köylerindeki toplam 1700 hektar alanda maden araması yapılmasına izin verilmesinin istendiği belirtiliyor. Valilik yazılarında ise belirtilen ilçelerde maden işletme faaliyetlerinin yapılmasının uygun olmadığı, yerel meclislerce alınan kararlar gereği de adı geçen köylerin maden aramasına açılamayacağı, Bakanlık tarafından izin verilse bile arama ruhsatı verilmeyeceği hususlarının Bakanlığa bildirildiği yazıyor.

Devletin ildeki temsilcisi konumundaki valinin, çevre düzeni planı ve mevcut doğal zenginlikleri es geçen, yerel meclislerce alınan kararları görmezden gelen Bakanlık talebini uygun görmemesi, verilen haberin okunup geçilecek türden olmadığını gösteriyor.

Yürürlükteki "Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği" ile, Özel Çevre Koruma Bölgeleri, Milli Parklar, Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Bulunduğu Alanlar, Su Havzaları dahil ülkemizin her yerinde maden arama ve üretim faaliyetinin yapılmasına izin verilebiliyor. Örneğin İzmir'in gelecekteki su ihtiyacını karşılamak üzere yapılması planlanan Çamlı Barajı havzasında altın arama faaliyetine izin verildi, bu nedenle de baraj için yapılan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) başvurusu Çevre ve Orman Bakanlığı'nca kabul edilmedi.

ÇED Yönetmeliği kapsamındaki bir proje ile ilgili olarak olumlu karar verilmesi, fayda/maliyet analizi bağlamında projenin teorik olarak yapılabilirliğini gösterir. Bu nedenle de ÇED süreci, yapılması planlanan faaliyetler için en önemli eşik durumundadır. Kısa bir süre önce gündemi yoğun olarak meşgul eden Kaz dağlarındaki altın arama faaliyetleri ile ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanımız Prof. Dr. Veysel Eroğlu "Altın madeni üretimi faaliyetleri, ÇED Yönetmeliği kapsamında yer alan faaliyetlerdir. Bu nedenle, ruhsattan kaynaklanan haklara bakılmaksızın Kaz dağlarında altın madeni arama çalışmaları sona erse bile ÇED Yönetmeliği hükümlerine göre 'ÇED Olumlu' veya 'ÇED Gerekli Değildir' kararı alınmadan üretim safhasına geçilmesi mümkün değildir" diyerek ÇED sürecinin önemini vurguluyor.

Oysa Bakanımızın da çok iyi bildiği üzere, maden sahaları için hiçbir kurum ve kuruluşun ön izni veya görüşüne gerek duyulmadan MİGEM'ce maden ruhsatı veriliyor, bu sahalar 25 hektardan daha küçük parçalara bölünerek ÇED sürecinden kaçırılıyor, diğer bir ifadeyle ilgili diğer kurum ve kuruluş görüşleri ile halkın görüşüne başvurulmaksızın ÇED süreci tamamlanıyor. ÇED kapsamında ele alınan faaliyetler için ise "değişen tek şey" nihai kararın Ankara'da alınması ve sürecin biraz daha uzun olması. Çünkü, çoğunlukla bu süreçte sağlıklı ve gerçekçi bir çevresel değerlendirme zaten yapılmıyor ve ÇED raporları uygulanmayan "taahhütler manzumesi"nden öteye bir anlam ifade etmiyor.

En önemli ve tek eşik olan ÇED süreci bu kadar kolay aşıldıktan sonra, faaliyete başlanması için gerekli olan "üretim belgesi" veya "işletme izni"ni vermek için MİGEM'in önünde herhangi bir engel kalmamıştır artık! Çünkü belediyeler veya il özel idarelerince verilen tali önemdeki Gayri Sıhhi Müessese (GSM) Ruhsatı'nın beklenmesine, bu idarelerin çevresel kaygı ve değerlendirmesine zaten gerek yoktur. Bu idarelere başvuru yapılması yeterli görülür.

Üretime başlanan ocak ve tesislerde ise durum farklı değildir. Sunulan projelere, verilen taahhütlere çoğunlukla uyulmuyor.
Faaliyetleri MİGEM adına sürekli denetleyen herhangi bir yerel denetim birimi olmadığından, sonuçta rehabilitasyon yapılması için tekrar rehabilitasyona gereksinim duyulan, ucube çukurlar şeklinde terk edilen veya rezervi biten maden ocaklarını görüyoruz.

Ülkemiz oldukça zengin maden rezervlerine sahip. MTA'nın "görünür maden rezervleri" araştırma raporuna göre, Türkiye'de toprak altında yaklaşık 50 milyar ton civarında, "ticarete konu" 49 ayrı cins ve özellikte maden bulunduğu, bugünkü piyasa değerinin ise yaklaşık 2,5 trilyon dolar civarında olduğu ifade ediliyor. 27 Şubat 2008 tarihli Radikal'de verilen "Enerjide kazı operasyonu" başlıklı haberde de belirtildiği üzere, maden sahalarının "özel sektöre devrini sağlamak için" maden rezervlerinin kasten düşük gösterildiği gibi bir gerçekle de karşı karşıya olduğumuzdan, gerçek rezervin çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.

Yalova Valimizin karşı duruşu ya da kazı operasyonu, zengin maden rezervlerimizin araştırılması, planlanması, çevresel önlemlerin alınması ve işletilmesi süreçlerinin ne kadar kötü işlediğinin dışavurumudur. Amerika'da ortaya çıkarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve gittikçe derinleşeceği öngörülen küresel kriz ve ülkemizdeki müzmin cari açık sorunu bahane edilerek maden kaynaklarımızın daha fazla heba edilmemesi için, bilimin öncülüğünde ve toplum yararına olacak şekilde yeni bir mevzuat ve işleyişe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

* Çevre Mühendisi, Kamu Yönetimi Uzmanı
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.