Haberler

Ankaramızın ‘demokratik’ derdi

Tarih: 8 Mayıs 2008 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Oktay Ekinci
“Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Kolej Köprülü Kavşak projesinin yapımı, Çankaya Belediyesi’nin açtığı dava sonucunda Ankara 16. İdare Mahkemesi tarafından durduruldu...”

Haberi okuyunca (Birgün-30 Nisan 2008) sevinmek yetmiyor; hem üzülmek, hem de düşünmek gerekiyor...

“Sevinmeliyiz”; çünkü Ankaramızda meydan bırakmamaya niyetli görünen Melih Gökçek’in, sözde kavşak denilen “kent cinayetleri”ne hükümet “sus”arken yargının “dur” demesi; hukuk devletinin de inadına “ayakta” olduğunun yeni bir kanıtı olarak saatlerce alkışlanmalı.

Ankara’yı “delik deşik” eden benzer projelere, meslek odalarınca açılan önceki davalarda iptal kararı verildiğinde de şunu söylemiştik: “Bir ülkenin başkentinde hukuka aykırı uygulamalar almış başını gidiyorsa, sorun artık yerel değil, ulusaldır...”

Başkentimizin sadece yasalara değil, bilime, akla ve mantığa da aykırı olan projeler yüzünden hukuk devletiyle “sürekli mahkemelik” olması hazin değil midir?

Haberin “üzücü” yanı da işte buydu.

Biz, ulusal kurtuluş savaşını bile “müdafaa-i hukuk” ilkesiyle kazanmış bir ulus değil miyiz? Ankara’nın “başkent” olması da işte bu zaferin, “Anadolu ihtilali” olmasının ürünüdür.

Nasıl oluyor da varlık nedeni bile “hukuku savunmak” olan bir başkentin yerel yönetimi, yargının sürekli ‘dur’ demek zorunda kaldığı uygulamalarından bir türlü vazgeçmiyor? Böylesi bir aymazlığın başkentimizi tutsak alması neden sorgulanmıyor?

Yine Birgün’deki habere göre, Melih Gökçek kavşağı durduran yargı kararı için demiş ki: “ğrenince şoke oldum...”

Ankara’nın dili olsaydı, herhalde şöyle haykırırdı: “Ey Başkan; asıl ben bilime ve kültüre sevdalı bir Cumhuriyetin armağan ettiği ‘başkent kimliği’mle, bunun tam tersi uygulamaların karşısında yıllardır şoke oluyorum...”

Haberin “düşündürücü” yanına gelince...

Bugünkü iktidarla “umutsuz” dense bile şu “demokrasi”den çıkan talihsizlikleri “demokratik yetkilerin keyfiliği”ne bırakmayacak yeni “yasal bir düzenleme”nin artık zamanı gelmedi mi?

Bu elbette ki tüm belediyeler için geçerli, ama özellikle başkentimizde yaşamsal bir zorunluluk.

Dünyadaki önlemler
Kim bilir kaç kez yazdık, söyledik...

Dünyanın birçok ülkesinde belediye yasalarının dışında bir de “başkent yasası” var. Sadettin Tantan içişleri bakanıyken uzmanların da katılımıyla oluşturduğu bir komisyon, Tokyo’dan Londra’ya, Moskova’dan Vaşington’a kadar, farklı siyasal, kültürel ve kimlik özellikleri olan başkentlerin özel yasalarını derlemişti.

Biz de bu derlemeden çıkan sonucu özetle şöyle açıklamıştık:

“Her başkent, sadece kendi sakinlerinin değil, tüm ulusun kentidir... Bu nedenle ülkelerinin gözbebeği ve dünyaya karşı da yüz akı olacak şekilde imar görmeleri için her türlü yasal, yönetsel önlem alınmaktadır...”

Başkent yasaları, işte bu hedefi gözetirken yerel demokrasiyi de dışlamıyor; ancak bunun “deli saçması” uygulamalara neden olmaması için de bilimsel denetim organlarını etkin kılıyor.

Örneğin, yine seçimle gelen yerel yöneticilerin, imar ve yapılaşma gibi “kalıcı” sonuçlar yaratan alanlarda, kentsel, kültürel ve kamusal değerleri göz ardı edebilen kararlarını, “yargıya gerek kalmadan” geçersiz kılabilen “demokratik” kurumlar bile var.

Haberin “düşündürücü” yanlarından biri de; işte bu evrensel kuralın neden artık bizde de uygulanmadığını; başkentimizin yazgısının neden Melih Gökçek’in adeta “sürdürülebilir başkanlığı”na bağlandığını; sonu gelmeyen kalıcı tahribatlara daha ne kadar “sadece dava” açılabileceğini bile hâlâ tartışmayan, sorgulamayan bir “ulusal kamuoyu” (!) değil midir?

Ankara’nın, diğer çağdaş dünya başkentleri gibi böylesi cinayetlere karşı korunmasını sağlayacak bir “ulusal onur” yasası tasarısının, hükümetler bir yana, akademik ve mesleki kurumlarda bile hâlâ hazırlanmamış olması, acaba nasıl tanımlanabilir?

Kaldı ki bu çağrımız, yine aynı başkanın seçilme hakkına ve seçmenlerin de oylarını diledikleri adaya verme özgürlüklerine de asla engel değil.

Yeter ki öncelikle Ankaralılara, siyasilere ve herkese, demokrasinin hiç kimseye “Al bu kent artık senin, ne yaparsan yap” demek anlamına gelmediği; demokratik yetkilerin de bilimi, hukuku ve toplum yararını gözeten kurallar içinde kullanılmasının çağdaş demokrasinin temel beklentisi olduğu anlatılabilsin...

'Histerik proje'ler
Aynı tarihte (30 Nisan) Hürriyet’te yayımlanan haberde ise durum daha da vahim.

Kentin Cumhuriyet simgelerinden biri olan ve yaşanmışlıkların anıtsal mekânı “Ankara Garı”nın bile tam önünde, dev bir çukuru yine “kavşak histerisi”yle açmaktan çekinmeyen Gökçek, bu aymazlığa itiraz edenlere de diyor ki: “Görüntüyü engellemiyor...”

Demek ki kentin topografyasının bir şehircilik girdisi olduğunu; tarihsel değeri olan çağdaş bir toplumsal kullanım alanının “sadece otomobile göre düzenlenemeyeceği”ni ya bilmiyor ya da bilenlerle inatlaşıyor.

Hele yine kavşak hakkındaki açıklamalarında, hukukun “Yapamazsın” uyarısına “yanıt” olarak “Sırada 50 kavşak daha var” demesi, acaba “normal” bir ruh hali midir?

Gökçek’in “başkent yasası eksikliği”mizden yararlanarak başka neler yaptığını anımsamak için, en güvenilir kaynak olan Mimarlar Odası ile Şehir Plancıları Odası Ankara şubelerinin internet sitelerinde gezinebilirsiniz.

Sadece son zamanlardaki “kent suçları”nın nerelerde işlendiğine bakın: Güvenpark, Atatürk Orman Çiftliği, Ulus, Atatürk Kültür Merkezi Alanı, Çaldağı Park Alanı, Sheraton Oteli Ek Binası, TOBB Arsası, Eskişehir Yolu, Yeni Sahne Binası, Kavşaklar... liste uzayıp gidiyor…

Ey ulus! Başkentimize sahip çıkacak mıyız?
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.