Haberler

Nükleer enerji iklim için çare mi?

Tarih: 20 Haziran 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Ali Kerem Saysel
Nükleer güç santrallarını iklim değişimi çözüm paketinin içine yerleştirenlere, nükleer yakıt çevrimi salımları hakkındaki yeni analizlerin yanı sıra, zamana karşı verilmesi icap eden bu yarışı ve nükleer güç santrallarının zorunlu kurulum gecikmelerini de hatırlatmak gerekiyor.

Radikal’in 16 Mayıs tarihli yorum sayfasında, Cenk Sidar tarafından yazılan bir makale, nükleer enerji tartışmasında tarafları aklı selime davet ediyor, bazı ezberlerin bozulması gerektiğini vurguluyordu. Yazarın bu çağrısını çok yerinde bulsam da nükleerin faydaları konusundaki iddialarının hemen hiçbirisine katılmadığımı belirtmeliyim. Pek çok şeyi bir arada tartışarak bir karmaşa yaratmamak için yazarın tartışma üslubu konusundaki davetine uygun olarak sadece nükleer güç santrallarının iklim değişimiyle mücadelenin etkin bir unsuru olacağı yolundaki iddiasına değinmek istiyorum.

Günümüzde nükleer enerji seçeneğini savunmak için kullanılan en popüler argümanlardan birisi, bu enerji türünün iklim değişimine neden olan karbon salımlarının yok denecek kadar az olduğu. Bu nedenle nükleer, karbon salım yoğunluğu yüksek olan fosil yakıt tabanlı termik enerji santrallarına karşı güçlü bir alternatif olarak sunuluyor. Avustralya Uranyum Birliği (Australian Uranium Association), Dünya Nükleer Birliği (World Nuclear Association) ve Nükleer Enerji Enstitüsü (Nuclear Energy Institute) gibi nükleer enerjinin hâkimiyeti için çalışan kuruluşların kaynak gösterdiği çalışmalarda, nükleer enerjinin karbon salımlarında tüm alternatiflerine göre açık ara üstün olduğu vurgulanıyor.(1)

Türkiye’de nükleer güç santrallarının kurulmasını teşvik eden Türkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin bir yayınında da kaynak berlirtilmeden bu rakamlara yer veriliyor.(2) Bu değelendirmelere göre nükleer, karbon salımları açısından, gaz santrallarına göre neredeyse 50, kömür santrallarına göre ise neredeyse 100 misli daha verimli. Dolayısıyla, iklim değişimi çağında sürdürülebilir enerji için bir alternatif.

Nükleer yakıt çevrimi ile ilgili bu değerlendirmelere ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğini belirtmeliyiz. Örneğin, Jan Willem Storm van Leeuwen ve Philip Smith, Ocak 2008 tarihli gözden geçirme raporlarında, nükleer madencilik endüstrisi ve nükleer güç santralları teknolojisinin mevcut durumu dikkate alındığında, nükleer yakıt çevriminin neden olduğu karbon salımını çok daha yüksek hesaplıyorlar. Dahası, mevcut uranyum rezervleri tükenip yeni rezervlere erişim güçleştikçe ve çıkarılabilir uranyum cevherinin derecesi azaldıkça eğer gerçekten bir nükleer rönesans yaşanırsa bu çok yakın bir gelecek sözkonusu salımların hiperüstel bir artış göstereceğini savunuyorlar.(3) Yine yazarlara göre, dünya uranyum rezervlerinin cevher derecesi, bu hiperüstel büyümenin tetikleneceği aşamaya gelmiş bulunuyor.

Nükleer endüstrinin karbon salımları hakkındaki iyimser değerlendirmelerine hiç katılmayan yeni, diğer bir analiz de Nisan 2008’de, hakemli Envrionmental Science and Technology dergisinde yayımlandı. Mevcut uranyum madenlerinden elde edilen veriler üzerinde yapılan bu analiz, uranyum madenciliğinin karbon salımının (ve diğer pekçok sürdürülebilirlik göstergesinin) uranyum cevher derecesine karşı son derece hassas olduğunu gösteriyor.(4) Yazarların mesajı açık: Uranyum madenciliği ilerde daha fazla enerji ve suya ihtiyaç gösterebilir ve artan miktarlarda sera gazı salımlarına neden olabilir.

İklim değişimi söz konusu olduğunda nükleer enerjinin önünde başka yapısal engeller de var. Nükleeri iklim değişimi çözüm paketinin içine yerleştiren zihniyet, ihtiyaç duyulan salım indirimleri hakkında karar vericiler ve yurttaşlar arasında yaygın olan hatalı bir anlayıştan besleniyor. Bu hatalı anlayışa göre zannediliyor ki, karbon salımlarının artış hızının aşamalı bir şekilde azaltılması ve ardından bugünkü seviyenin üzerinde bir dengeye kavuşturulması iklim değişimi ile mücadelede yeterli olacak.

Eğer çözüm buysa, ulusal ekonominin karbon yoğunluğunu göreli olarak iyileştirmek suretiyle görevimizi yerine getirebiliriz. Bu göreli iyileştirme paketi içinde nükleer de yer alabilir.

Oysa iklim değişimi hakkındaki gerçekler çok farklı. Kyoto’nun devamı niteliğinde, günü değil gezegeni kurtaracak uluslararası bir iklim değişimi anlaşmasının küresel olması gerektiği ve toplam salımların yüzyıl zarfında bugünkü değerinin yaklaşık beşte birine indirilmesi zorunluluğu biliniyor. Türkiye, tüm dünya devletleriyle birlikte kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek olduğunda, bugünkü CO2 salımlarını benzer bir zaman menzilinde, kaba bir tahminle üçte birine indirmesi gerekecek. Bu indirimin büyüyen bir ekonomide, zamana karşı yarışarak gerçekleştirilmesi gerektiğini unutmayalım, zira hedeflenen indirim seviyesi zamandan bağımsız değil, belirli bir anda yakalanması gereken bir hedef.

Bu yarışı kazanabilmek için, CO2 salımlarının baş aktörü konumundaki enerji sektöründe, fosil yakıt altyapısının yenilenebilir enerji ile mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ikame edilmesi gerekir. Nükleeri bir çare olarak görenler onun iyimser bir tahminle ortalama 15 senelik kurulum süresinden kaynaklanan gecikmeyi hiç hesaba katmıyorlar. Nükleer enerjiyi, eğer karbon salımları gerçekten düşükse, iklim değişimiyle mücadelede bir araç haline getirmek için onlarca güç reaktörü kurmak gerekiyor. Nükleer endüstrinin mevcut kapasitesi, mali kaynaklar, denetim, güvenlik ve uzmanlık gibi kısıtların tümü bir araya getirildiğinde onlarca güç reaktörü bir arada kurulamayacağına göre, her bir reaktörün kurulum süresinden kaynaklanan gecikmeleri aritmetik olarak toplayıp, zamana karşı yarış bu yolla kazanılabilir mi, kendiniz karar verebilirsiniz.

Nükleer güç santrallerini iklim değişimi çözüm paketinin içine yerleştirenlere, nükleer yakıt çevrimi salımları hakkındaki yeni analizlerin yanı sıra, zamana karşı verilmesi icap eden bu yarışı ve nükleer güç santrallerinin zorunlu kurulum gecikmelerini de hatırlatmak gerekiyor. Her iki faktör bir arada değerlendirildiğinde, nükleer enerji ve iklim değişimini ikiz bir gündem şeklinde önümüze sürenler inandırıcılıklarını yitiriyorlar.

Notlar: 1. Örneğin bkz. Energy Analysis of Power Systems, Mart 2006, http://worldnuclear.org/info/inf11.html
adresinden erişilebilir. Veya, Life Cycle Emissions Analysis, http://www.nei.org/keyissues/protectingtheenvironment/lifecycleemissionsanalysis/, adresinde kaynak gösterilen çalışmalar.

2. Bilge Özgener, Küresel Isınma ve Nükleer Enerji, Sürdürülebilir Kalkınma İçin Nükleer Enerjinin Önemi, Tasam Yayınları, Eylül 2006 içinde, s. 121-127.

3. Yazarların çalışmalarının dökümüne http://www.stormsmith.nl/ sayfasından ulaşılabilir. 2008 tarihli değerlendirmenin karbon salımları hakkındaki sonuçları http://www.stormsmith.nl/report20071013/partG.pdf adresindeki dokümanda.

4. Gavin M. Mudd ve Mark Diesendorf, Sustainability of Uranium Mining and Milling: Toward Quantifying Resources and Eco-Efficiency, Environmental Science and Technology, 42, s. 2624-2630, 2008.

Doç. Dr. Ali Kerem Saysel: Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.