Haberler

Suyunuz hangi partili?

Tarih: 26 Haziran 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Barış Arı
Türkiye’de “halkın sağlığını tehlikeye atmak” gibi basit bir nedenden dolayı bırakın hükümetin düşmesini, bir belediye başkanının görevi bırakması dahi düşünülemez.

Ankara’nın bitmeyen tartışmalarına bir süredir su konusu da eklendi. Her tartışmayı etkisi altına alan “başkasını suçlama” ve “yalanlama” yaklaşımları bu konuda da etkisini gösterdi. Konunun özünün siyasi bir tarafı olmamasına rağmen gene kendimizi bir kör dövüşü arasında bulduk. Oysa konu soyut fikirlerin tartışılması değildi. Somut olgular üzerinden sonuçlandırılabilecek bir konuydu suyun sağlıklı olup olmadığı. Siyasi partilerle de, ideolojiyle de ilgisi yoktu. Hem tartışmaya fazla da açık olmayan bilimsel raporlar önemliydi, son sözü o raporlar söyleyecekti. Ne kadar zor olabilirdi güvenilirliği olan bir raporun hazırlanması? Arseniğin partisi mi olurmuş? Parti cenneti ülkemizde arseniğin de partileşmesi gecikmedi. Sonunda yine bir kafa karışıklığı ve taraflara güvenememezlik içerisinde bulduk kendimizi. Gökçek iyi fark etmiş olacak ki bu bize özgü güvensizlik ortamını, yine bize özgü yöntemlerle sonuçlandırmak istedi belirsizliği. Kendisinin gece gündüz rahatlıkla içtiği suyu kullanmaya çekinmemizin bir tür şımarıklık olacağını ima edercesine lavabodan doldurdu suyu, medyanın önünde içti.

Bu gösteri ile Gökçek’in bir adım öne çıktığı, güvenilirliğini en azından Ankara halkının büyük bölümünde arttırdığı aşikâr. Suyu bardak bardak içen bir belediye başkanı olduktan sonra, ne olduğu belirsiz raporların önemi azalıyor. Benim ise takıldığım nokta güvenilirliği tartışmasız bir analizin hâlâ yapılamamış olması. Gökçek ODTÜ ile yaşadığı sürtüşme için de “Analiz ODTÜ’ye Kimya ve İnşaat Mühendisleri Odaları tarafından yaptırıldı. Eğer analizi yaptırılan su Kızılırmak suyu değilse odalar vatandaşı aldatıyor. Yok öyleyse ODTÜ olayı saptırıyor” demiş. Benim bu açıklamadan çıkarabildiğim tek sonuç, “analizi yapılan suyun” Kızılırmak suyu olup olmadığını Gökçek’in de bilmemesi. Tartışmalara son noktanın konması için de “haftaya” İvedik’ten çıkarılacak suyun incelenmesini “bekleyeceğiz”. Bu zamana kadar da suyun sağlıklı olduğuna dair en büyük güvencemiz Gökçek’in basın mensuplarının yanında su içerek mühürlediği şerefi üzerine ettiği yeminler.
Yine de Gökçek’in bu şovu konuyu kapatmaya yetmeyecek gibi. Gökçek bunun da farkında olduğu için, yılların tecrübesiyle geleneksel kör dövüşümüzün en önemli ve etkili hamlelerinden biri olan “başkasını suçlama” stratejisiyle gardını aldı. Ona göre arsenik AKP’nin Ankara’sında değilmiş, CHP’nin İzmir’indeymiş. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Ankara hakkında konuşmak yerine, konuyu İzmir’e getirip CHP’yi göreve çağırıyordu. Partisinin genel başkanı Erdoğan, Bursa’da konuşurken “Ankara’daki sonu gelmez tartışmaların içinde biz yokuz. Ankara’daki karanlık senaryoların içinde biz yokuz” diyerek nasıl Ankara’da bıraktıysa sorunları, Gökçek de aynı şekilde Ankara suyundaki arseniği bir anda İzmir’e gönderdi. Kendisini eleştiren ve verilen suyun sağlığa zararlı olduğunu öne süren Tıp Kurumu’nun başkanına “Sadece elinde bir doktor diploması var. Bu işin bilgisizi” diyen Gökçek’in yanında bulunan diğer parti üyelerinin konu İzmir suyunun arseniğine gelince “Hekimler Göreve” yazan pankartlar kaldırmaları ise basın toplantısının en ironik anıydı.

İshal komplosu
Gökçek’in Kızılırmak suyunu kent şebekesine vermesini günlerce “saklamasına” yapılan eleştirilere verdiği cevap paranoyaklığın artık kültürel bir parçamız olduğunu ve komplo teorileri kurmakta ne kadar başarılı olduğumuzu oldukça iyi gösteriyor. Gökçek’e göre Kızılırmak suyunu şebekeye verdiklerini açıklamaları ile beraber “ishal ajitasyonuna” başlanacaktı. İshal ajitasyonu da neymiş demeyin, insanlar müsil alıp, kavun, incir yiyip üstüne de iki bardak su içip hastaneye koşacaklarmış. Buymuş ishal ajitasyonu. Ben yaptım oldu zihniyetinin ideal örneği olması için değil de, bu “komplo” girişimlerini bertaraf etmek için açıklamamış Gökçek. Yine de bu durum tarafsal paranoyanın hangi boyutlara geldiğini göstermek için ideal bir örnek oldu.

Geçtiğimiz günlerde gazetelerin dış haberler bölümünde “ABD eti hükümet düşürdü” başlıklı bir haber vardı. Biraz şaşkınlıkla biraz da imrenerek okumuştum. Güney Kore hükümetinin ABD’den ithal edilen etlerle ilgili karantina sürelerini ve çeşitli kısıtlamaları kaldırması üzerine hükümetin halkın sağlığını tehlikeye attığı gerekçesiyle kitlesel protesto gösterileri yapılımış ve bu gösterilerin sonucunda da hükümet istifa etmiş. Türkiye’de benzer bir durumun zaten kitlesel gösterilere dönüşmesi düşünülemez. En fazla pratik önlemler ile et tüketimi düşerdi. Buna da hükümet bir mangal partisi ile cevap verir, etin sağlıklı olduğunu, iddiaları tavuk lobisinin ortaya attığını öne sürerdi. Zaten bir süredir etlerin piyasada olduğunun, kimsenin deli dana hastalığına yakalanmadığının altı çizilirdi. Türkiye’de “halkın sağlığını tehlikeye atmak” gibi basit bir nedenden dolayı bırakın hükümetin düşmesi, bir belediye başkanının görevi bırakması dahi düşünülemez.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.