Haberler

Neva Nehri kıyılarında

Tarih: 7 Temmuz 2008 Kaynak: Milliyet Yazan: İlber Ortaylı
St. Petersburg’un her köşesinde bir tarih var. Topu topu üç asırlık bir başkentin bu kadar dolu olması, ancak onun ardındaki halkın dinamizmi ve zengin muhtevası ile açıklanabilir.

Dünyanın güzel şehirlerinden biri olduğuna hiç şüphe yok, bütün Sovyet dönemi boyunca ihmal edildiğine de...

Leningradlılık gizli bir St. Petersburg direnişiydi, Leningrad’ın insanları yüzlerinden anlaşılır. Bu sadece kutba yakın coğrafyanın getirdiği beyaz ten, mavi göz ve sarışınlıkla ilgili değildir. St. Petersburglunun davranışı ve yüz hatları bile değişiktir.

Rusya’nın kapalı olduğu yıllarda en çok yaptığım şey, Ankara’daki diplomatların bazılarına veya dışarıda rastladığım delegasyon üyelerine “Leningradlısınız, değil mi?” demekti. Pek az yanılırdım, ilave ederdim: “Farklılık görünüşten belli oluyor.” Doğrusu gururla “evet” derlerdi.

Üç gün boyu çiseleyen yağmur altında Leningrad’ı gezdim diyemeyeceğim, iş görüştüm. Hermitage tıklım tıklımdı; koleksiyonlar bana ayrı bir saatte gösterildi, işimin verdiği bu kadar ayrıcalık var. Hermitage’ın kudretli müdürü Piotrovsky’e bir çar demek mümkün. Bu işi babasından devraldı. Burası onun büyüdüğü müze. O nedenle, İslam sanatçısı olmasına rağmen arkası dönükken Avrupa resminin belli başlı parçalarını da tasvir edebilir. Onun itirazıyla Neva Nehri üzerine yapılacak bir köprünün projesi çöpe gitti. Çünkü Piotrovsky, Rus cemiyetinin adamı, müzeyi soyan mafyanın elindeki eserleri gazete ilanı yoluyla alabildi. Kimse Hermitage’ın canını fazlaca yakmayı istemez.

Veremiyle meşhurdu
Şehir I. Dünya Savaşı’na girerken St. Petersburg isminden nefret ettiler ve Petrograd yaptılar. 1924’te Lenin ölünce de Leningrad oldu. Bugün değiştirilen isim, kurucu çarın adını tekrar alsın, “Petrograd” olsun diye beklenirdi; hayır, yeniden St. Petersburg oldu. Belediye sınırlarının bittiği noktadan itibaren vilayetin adı gene Leningrad olarak kaldı.

Ruslar tezatı sever; Çariçe Yelizaveta’nın aristokrat kızları yetiştirmek için kurduğu 18’inci asır Rusya’sının en orijinal müessesesi Smolniy -ki bizdeki karşıtı 19’uncu asırda kurulan Dar’ül Muallimat (kız yüksek öğretmen) adlı okuldur-, ihtilal sırasında Bolşeviklerin karargahı oldu. Çariçe Katerina’nın Potemkin’e hediye ettiği Tauridya yani Kırım Sarayı bugün imparatorluğun büyümesini değil, küçülmeyi temsil eden bir yapı. “Bağımsız Devletler Topluluğu” delegelerinin toplantı mekanı.

St. Petersburg’un beyaz geceleri coğrafyasının özelliğinden olacak, kendisi ile aynı coğrafi paralelde bulunan Helsinki’de veya biraz güneydeki Tallin’de bu kadar güzel olmaz, an şart ki hava güneşli olsun. Bana göre hava hoş, İstanbul’un sıcağından kaçıp bu yağmurlu ve rüzgarlı yere geldim. Yazın ortasında kış yaşamaya kalkarsan tabii üşütürsün.

St. Petersburg rutubetli havası ve veremiyle meşhurdu, Kafkasya’dan ve güneyden gelen insanlar bir müddet sonra vereme yakalanırdı. Büyük Petro’nun gemileri tuzlu sudan çürürdü. Böyle bir yere şehir kurmak az çılgınlık değildir. Rusya bunu iki kere yaptı; St. Petersburg ve Karadeniz kıyısındaki güzel Odessa. Odessa’da ünlü Fransız kardinalin yeğeni becerikli vali Dük de Richelieu gelene kadar etrafı kum fırtınaları ve susuzluğu ile az uğraşmamıştı.

Her köşede bir tarih var
Çar devrini 700 bin nüfusla kapatan, iç savaşın mahrumiyeti ve göçleriyle nüfusu azalan, Alman kuşatması sırasında nüfusunun yarısı mahvolan şehirde bugün 5 milyon kişi yaşıyor. Rivayete göre kaçak olarak oturanlarla nüfus 8 milyonu buluyormuş. Refah kendini gösteriyor. Cumartesi-pazar dışında St. Petersburg’un sokaklarında arabayla gezmek mümkün değil, yürüyün. Yürürken de her köşede bir tarih görürsünüz.

İşte; Tahran’da sefirken Rus sefaretine saldıran kızgın İranlıların katlettiği ünlü yazar Griboyedov’un heykelinin bulunduğu kanalın öbür ucunda, gene suikasta kurban giden II. Aleksandr onuruna yapılan Kutsanmış Kan kilisesi. “Kurtarıcı” unvanını taşıyan çarın kurtardığı Bulgarlar Rusya’ya sırtını döndü. Plevne’den sonra Yeşilköy’e kadar gelen ordunun açlık ve hastalıktan mecali kalmamıştı.

Ayastefanos barışı ile Rusya’nın bütün elde ettikleri Berlin’de geri alındı. Hürriyet verdiği serfler bir müddet sonra açlıktan öldü, büyük bir kısmı da eski efendilerine sığındı. Yeni dönemde savaş değil sanayileşme ve okullaşmanın, demiryolunun tek kurtuluş olduğunu II. Abdülhamid kadar II. Aleksandr’ın oğlu III. Aleksandr da anlamıştı. Sulhsever çarın zamanında Türk imparatorluğu ile barış dönemi yaşandı, ta ki I. Dünya Savaşı’na gelene kadar.

St. Petersburg’un her köşesinde bir tarih var. Topu topu üç asırlık bir başkentin bu kadar dolu olması, ancak onun ardındaki halkın dinamizmi ve zengin muhtevası ile açıklanabilir. St. Petersburg’a THY’nin seferi var, başkonsolosluk açıldı ama eski imparatorluk dönemi büyükelçilik binamız aranıp sorulmadığı için arada elden çıkmış. Oysa şehrin en mutena semtindeki mutena binalardan olduğunu eski haritalarda görmek mümkündü.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.