Haberler

Kerpiç

Tarih: 15 Temmuz 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Murat Aytekin
Bir küçük çocuk ile babası birlikte kolayca kerpiçten bir evi yapabilir. Ülkemizde yaklaşık 5 milyon kişi, dünya nüfusunun da yaklaşık üçte biri kerpiçten evlerde oturuyor…

Bazı şeyleri anlamak gerçekten çok güç oluyor. Hatırlıyorum da bir akraba meclisinde söz nasıl olduysa epeyce bir dolanıp Türkiye’de yaşayan Ermeni ve Rumlara gelmişti. Ben genellikle bu tür sohbetlere katılmamayı tercih ettiğimden çayımı yudumlamakta ve Akdeniz mutfağının tadını çıkartmaktaydım ki Dengir Mir Mehmet Bey’inkilerden bile daha iddialı sosyolojik bir tespiti hayretler içinde işitiverdim. Uzak hısımlarımdan bir tanesi memleketimizde “hiç Ermeni, Rum ve Yahudinin yaşamadığını, bunun bazı görevlendirilmiş tarihçilerin uydurması olduğunu” hönkürdü. O yıllarda henüz Kürt’lerin dağda yürürkene ayaklarının altından ha boyle “kırt, kırt” diye sesler geldiğini, Dünya üzerinde başka hiç kimselerin de benzeri sesleri çıkartamadığını bilmiyorduk. Bu tarihsel gerçekleri çok sonraları büyüklerimizden öğrenecektik. Ben biraz soğukkanlı bir adamımdır, kolay sinirlenip köpürmem, yine kendimi nasıl tutmayı başardım bilmiyorum. Çayımı sehbanın üzerine koydum. Şöyle heykele tüküren Melih Sultan gibi yerimden doğruldum. Ellerimi nazikçe ileriye doğru uzatıp, aynı nezaketle herifin yakasına yapışarak “güzel kardeşim benim bir dolu Rum ve Ermeni dostum var, bırak geçmişi halen burada yaşıyorlar, sen deli misin ulan? Eşşolueşşek” demişim. Yapmayın! Etmeyin! Ayıptır! bağrışmaları arasında muhatabımla aramıza güvenli bir mesafe girince bizim büyük tarihçi öbür yandan bağırdı “gelmiş kerpiç evden buralara, bacak kadar boyuylan bana akıl öğretecek”. Hoppalaaaa! Arkadaş benim boyum 1.84, kimde var öyle bacak bilmiyorum ayrıca hiç kerpiç evde oturmadım, hem sonra ne ilgisi var? Aradan yıllar geçti, ben bu lafı anlamakta hâlâ güçlük çekerim. Zaman zaman başka yerlerde de benzerlerini duyuyorum. Özellikle taşralıları küçümsemek için kerpicin kullanılması bana garip geliyor.

200 Yyıl Ayakta Kalan Yapılar 
Kerpiç, toprak ve başka birtakım malzemelerin su ile karıştırılıp belirli boyutlardaki kalıplara dökülerek şekillendirildikten ve güneşte kurutulduktan sonra elde edilen, büyük, pişmemiş bir tuğladır. Bizim dışımızda İtalya, Avusturya, Rusya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan, İspanya, Polonya, Almanya gibi ülkelerde, Güney Amerika’nın neredeyse tamamında, Afrika’nın kuzeyinde yapı malzemesi olarak asırlardır kullanılmaktadır. Hititlerin şehirlerini koruyan surları kerpiçten yapılmadır. Bazı yazarlara göre aşağı yukarı benzer gelişmişlik düzeyine ulaşmalarına rağmen Mısırlıların binalarını taştan, Hititlerin ise kerpiçten yapmaları nedeni ile Hitit Uygarlığı’ndan zamanımıza görece daha az görünür izler kalmıştır. Hitit kalıntıları görkemli piramitler gibi ortalıkta olsa idi Çorum’da, Yozgat’ta, Ankara’da ne kadar keyifli manzaralarımız olurdu ve bazı belediye başkanları bu duruma nasıl gıcık olurdu kim bilir?

Kerpiç, içerdiği kil miktarı arttıkça suya karşı direnci azalan bir malzemedir. Öte yandan mahir bir ustanın yaptığı bir bina en az 200 yıl ayakta kalabilmektedir. Örneğin Isparta Ş.Karaağaç Kale Mahallesi’ndeki bir cami 1760 tarihlidir. Karaman’da Hisar Mahallesi’ndeki kerpiç ev 1750 yılında yapılmıştır. Tokat’ın Ayazma Köyü’ndeki bir başkası 1830 yılından beri ayaktadır. Van kalesinin kerpiç duvarları halen tüm ihtişamıyla durmaktadır. Kayıtlara göre ülkemizde en çok kerpiç ev Elazığ, Isparta, Afyon, Şanlıurfa ve Ankara’dadır. Rize, Trabzon ve Kastamonu gibi illerimizde ise hiç görülmez. Kerpiç kışın sıcak, yazın serin tutar. Duvarın içinde kene, mene barınamaz. Normal binalara göre 7 kat fazla ısı tasarrufu sağlanır. Damında otlar yeşerir. Ekonomiktir, sağlıklıdır, bir küçük çocuk ile babası birlikte kolayca kerpiçten bir evi yapabilir. Bu memlekette 40 yıldır bitmeyen kooperatifler var yahu! Oysa kerpiç, el ve gönül birliğinin ürünüdür. İlginç tarafı, depreme oldukça dayanıklı olduğundan pek çok ülkede bu konuda çeşitli araştırmalar sürdürülmektedir. Bizde de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde çok kapsamlı deneyler yapılmakta, bu konu ile ilgili konferanslar, sempozyumlar düzenlenmektedir. İTÜ’den bir grup bilim insanı alker (alçı karıştırılmış bir tür kerpiç) adını verdikleri özel bir tuğla üzerinde çalışmaktalar (detaylı bilgi almak isteyenler için http://www.kerpic.org).

Ülkemizde yaklaşık 5 milyon kişi kerpiç evlerde yaşıyor, Dünya nüfusunun da yaklaşık 1/3’ü kerpiçten evlerde oturmaktadır. Geçmişte de kerpice zift, saman ve başka malzemeler karıştırarak suya olan hassasiyeti azaltılmaya çalışılmışsa da 1950’lerden itibaren teşvik edilen yoğun kent göçlerine kerpiç de diğer pek çok şey gibi fazla dayanamamıştır. Bir ayda kerpiç evler inşa etmek mümkündür ama kentte köyü hatırlatmasın diye mi, yoksa yapacak toprak olmadığından mı bilinmez kent hayatı briketlere teslim olmuştur. Şimdi buralardaki halkı, fakir fukara babalığına yırtınan AKP’li yöneticiler TOKİ’nin yaptığı dikey gecekondulara taşıyorlar. Sonra da ihtiyaç vardır deyip, arsenikli sular getiriyor, tıkış tıkış dolmuşlarda, otobüslerde hayatlarının sonuna kadar kredi borçlarını ödeyecek modern çağın kölelerini bu evlerden işe, işten evlere taşıyorlar. Bu zavallıcıkların hepsi dedelerinin köydeki kerpiç evlerini özleyerek, başlarına atanmış yöneticilerin kamçı şakırtıları arasında işlerine koşuyorlar. Bir evi yuva yapan şeyin duvardaki malzeme olduğunu sanıyorlar.

Bu Topraklarda Yeşerenler
Yine de bu topraklarda hep bir şeyler yeşeriyor. Kızılırmak suyu hakkında herkes her şeyi söylüyor ama kimse Nasrettin Hoca’yı dinlemiyor. Hoca bir gün Kızılırmak kenarında su içmek istemiş, dolanmış, bakınmış, her taraf çamur, berbat. Az ileri yürümüş bakmış küçük bir dereden pırıl pırıl, berrak bir su akıyor. Hemen bir tasa doldurup, koşarak Kızılırmak’ın kenarına gelmiş. Tasdaki suyu ırmağa dökerken söylenmiş, “bak filanım, su dediğin böyle olur”. Benim gerçekten Hoca yerine koyduğum adamlardan Nasrettin’in bir başka fıkrası, geçen yine Sayın İ. Gökçek yüzünden aklıma geldi. Televizyonda oğlunun da yakında belediye başkanı adayı olacağını gevrek gevrek gülerek ve kargaya yavrusu kuzgun görünerek açıkladıktan sonra Sayın Gökçek “artık bol bol onu da TV’lere çıkartırsanız halkımız bir tartar, değerlendirir, yoksa benim oğlumdur deyip oy vermeyin” feşmekân deyince beni bir ağlamadır aldı. Timur bir gün eline bir ayna almış, kendisine bakıyormuş, birden ağlamaya başlamış. Ah! Demiş, ben ne çirkin adamım, şu halime bak, yüzüm, gözüm kapkara, burnum kocaman, yanaklarım sarkmış, kulaklarım kepçe... Karşısındakilerin korkudan çıtı çıkmıyormuş. Tam böyle söylenirken bir de bakmış ki Nasrettin Hoca kendini yerden yere atarak ağlıyor, dövünüyor. Aman Hoca demiş yahu, çirkin olan benim, sen ne diye ağlıyorsun? Hoca hem ağlayıp, hem cevap vermiş. Ben ağlamayım da kimler ağlasın sultanım? Sen o yüzünü aynada bir defa gördün, perişan oldun. Ya biz ne edelim? Biz senin sıfatını her gün görüyoruz.

Ne diyelim? Hoca demiş zaten diyeceğini. Bize diyecek laf bırakmamış. Hem asırlar evvel de varmış böyleleri, şimdi de var. Bu toprak üzerinde yaşayan üç-beş Ermeni’yi, birkaç Rum’u dahi koruyamamış, iki tane kerpiçten evi ayakta tutamamış. Meydan dikey gecekondu rantçılarına, TOKİ fırsatçılarına, sağcı, solcu ve dahi darbeci cemaatlere kalmış. O yüzden bence Fethullah Hocaların değil Nasrettin Hocaların memlekete dönme zamanı gelmiş.

Kaynaklar:
Sönmez, N. 1955. Zirai yapı malzemesi olan kerpiçin özellikleri üzerinde araştırmalar. Ankara Üniversitesi Basımevi.
Boratav P. N. 1996. Nasrettin Hoca. Edebiyatçılar Derneği Yay.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.