Geçen hafta sonu Mimarlar Odası’nın Çanakkale’deki toplantısındaydım. Bundan söz edişimin nedeni, bu kuruluşumuzun çalışma yöntemi...
Üyesi olduğum “Merkez Yönetim Kurulu” ortalama iki toplantısından birini bir “şube”sinin örgütlemesiyle orada açık olarak yapıyor. Bütün öteki şubeler de katılıyorlar toplantıya. İki bütün gün tartışılıyor saptanan konu ya da konular... Son toplantının konusu “Sürekli mesleki gelişim” idi.
Çağdaş önemli bir konu... Alman işçi örgütlerinin eğitimi yaşam süresine yayma çabaları gibi bir girişim kısacası...(Türkiye‘yi üleşme yoluna girmiş anamalcılar için çalışanlara bakmayın siz... Varsızların sorunlarına çözüm arayışında daha becerili, daha yetkin olabilmek için, kendini sürekli geliştirmeye çalışanlara bakın, mimar deyince...)
Türkiye‘nin her yerinden (Van‘dan Edirne‘ye ...) mimarların, (oda görevlilerinin) katıldığı bir düşünce üretme çalışmasıydı Çanakkale’ deki... Önce öğretim görevlilerinin, kimi uzmanların, uzun süre çalışarak oluşturdukları bir sunu (bir öneri de denilebilir) izlenildi. Ardından gün bitimine dek tartışıldı. Konuya önemli katkılar sağlandı. Çoktan başlamış uygulamaların sonuçları irdelendi. Yöntem eleştirileri yapıldı. Bu tür arayışın sürekliliğinin sağlanması istendi sonunda... Kimi düzeltme önerileri saptanarak...
Bu toplantı, her şeyden önce, örgütlülük nedeniyle olanaklıydı, başarılıydı. Bu yönüyle de Türkiye‘nin sorunlarının tartışılması için bir örnekti. Sanıyorum daha önce de değindiydim: Aşık Veysel demişti ki bir gün “Söyleşi tuğla örer gibi olmalı, dişlenmeli... Böylesi bir söyleşi sonunda bir duvar bir yapı çıkar ortaya.... İsteyenin konu içinde-dışında, birbirini tutmayan, birbirine oturmayan sözler ettiği bir söyleşi sonunda bir tuğla yığını kalır ortada (Bizdeki bu tartışmanın sonuçsuz kalması bundan değil mi?)
Şu günlerde en büyük çabamız tartışma ortamları yaratabilmek olmalı. Örneğin Türkiye Mühendis Mimarlar Birliği bu başarıya ulaşmak, bunu sürekli kılmak zorunda olmalı.
Hepimiz de bu ortama katılmak zorundayız... Hiçbir sesin kısılmasına , susturulmasına izin vermeden, saklısı-gizlisi olmayan böylesi tartışmaları yapabilmeliyiz. Bizi yanıltmalarını ancak böyle önleyebiliriz.
Bu karışıklık dönemi güç ölçüşmesine kalkışarak sonlandırılamaz. Her şeyi ama her şeyi tartışabilmeliyiz. Önce bunu anlamamız gerekiyor topun ağzında olan hepimizin Türkiye’si...