
Kuzeyden Güneye Kıyı Boyunca Uzanan Prora Tesisleri'nin Hava Fotoğrafı
Rügen, bir diğer adıyla Rugia, Almanya’nın en büyük adası. Mecklenburg-Vorpommern kıyısı yakınlarında, Baltık Denizi’nde konumlanan ada, diğer birçok adayı kapsayan Rügen Bölgesi’nin de en büyük bölümünü oluşturuyor. Rügen, günümüzde Almanya’nın diğer tüm bölgelerinden daha fazla turist çeken en popüler rekreasyon alanlarından biri. Ancak, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce de yine ünlü bir tatil bölgesi olan ada, bu özelliğinden çok Nazi mimarlığının önemli merkezlerinden biri olmasıyla ilgi çekiyor. Bu ilginin nedeni, Adolf Hitler döneminde kurulan “Haz Aracılığıyla Dayanıklılık” (KdF: Kraft durch Freude) organizasyonu lideri Robert Ley’in fikriyle planlanan fakat hiçbir zaman tamamlanamayan Prora Dinlenme Tesisleri.

Kaynak: Telefunker Urban Exploration



Prora Tesisleri Reklamı (1939)
Mimarın bu ihtiyaç programına uygun olarak tasarladığı Prora, Hitler için çok daha büyük bir idealin parçası olma özelliğini taşıyor. Dünya üzerindeki en büyük sahil tesisini inşa etme hayalini kuran Hitler, tasarımın aynı zamanda, bir savaş çıkması halinde bu binaların askeri hastaneye dönüştürülebilmesine imkan verecek nitelikte olmasını istiyordu. Tesisin tümünde merkezi ısıtma sistemi bulunması, Prora’nın sadece bir tatil kompleksi olmadığının ve Hitler’in farklı amaçları bulunduğunun bir kanıtı. Diğer yandan Hitler, Prora’nın “patetik” bir ulusal sosyalizm anıt mimarisi örneği olmasını da istemiyordu. Bu nedenle blokların tam ortasında, diğerlerinden oldukça büyük bir binanın yükselmesini planladı ve komplekste, mimar Erich zu Putlitz tarafından tasarlanan dev bir “kapalı meydan” olması konusunda ısrar etti (Mimari proje yarışmasını Klotz kazanmıştı ancak Putlitz’in bu yapısının da projeye dahil edilmesi, birinci olan projenin inşaatına başlanması için şart koşulmuştu). Aynı zamanda bir festival salonu işlevine de sahip olması gereken bu mekan, tüm tesisin kapasitesi olan 20.000 kişiyi aynı anda ağırlayabilecek büyüklükte olmalıydı. Hitler’in planları, iki yapay dalgalı yüzme havuzu ve bir tiyatro salonu, ayrıca yolcu gemilerinin yanaşabileceği büyük bir limanı da içeriyordu. Prora, Avrupa’nın “sanayileştirilmiş” ilk tatil köyüydü ve Nazizm’in sivil hayatı askerileştirme çabasının tipik bir örneğini oluşturuyordu.

Temeli 2 Mayıs 1936 tarihinde atılan Prora’nın iskeleti rekor sayılabilecek bir sürede, 17 ayda tamamlandı. Bu süre boyunca, dönemin tüm büyük inşaat firmaları ve neredeyse 9.000 inşaat işçisi ve asker bu projede çalıştı. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla inşaatı duran tesisin o ana dek tamamlanabilen 8 bina, tiyatro ve sineması terkedilmiş birer kabuk görünümü aldı. Hitler’in çok önem verdiği havuz ve festival salonu projeleri ise hiçbir zaman gerçekleştirilemedi. Hamburg’un bombalanması sırasında kaçan kentliler, binaları barınak olarak kullandı. Savaşın sonunda ise Prora, hava kuvvetlerine ait yedek kadın personelin kaldığı lojmanlara dönüşmüştü. Tesise hiçbir tatilci ayak basamadı.

Savaş sonunda kaba yapının bazı bölümleri önce tekrar onarım düşüncesiyle, fakat daha sonra acil ihtiyaç duyulan barınak ve evlerin inşasında malzeme olarak kullanılmak amacıyla söküldü. Güney kanadının tamamı ve kuzey kanadının büyük bir bölümü ise havaya uçmuştu. 1945 yılında Sovyet Ordusu, bölgenin kontrolünü ele geçirip tesisi üs olarak kullandı. 1950’li yıllarda Alman Ordusu, binalardan kışla ve askeri okul olarak yararlandı. Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin sınırları belirlendikten sonra ise Prora, “Walter Ulbricht Evi” adı altında ordu mensuplarının yararlanabildiği bir tatil tesisine dönüştürüldü. 1990 yılında alanın bir kısmı askeri bölge niteliği kazandı, fakat tesis Silahlı Kuvvetler tarafından üstlenilmedi. 1994’ten beri bir “anıt” olarak koruma altında olan Prora’da bugün, vandalizme terkedilen 8 binadan sadece 5’i ayakta. Alt katlardaki kapı ve pencerelerin kalaslarla kapatıldığı ve çatısız bölümlerde ağaçların büyüdüğü binalarda şu anda geçici sergiler düzenleniyor. Erich zu Putlitz’in tasarladığı festival alanı için ayrılan arazide ise huş ağaçları büyüyor ve geçici bir arabalı sinemada “Simpsons” gösteriliyor. Bu karmaşıklığın oluşmasında, blokların kışla olarak kullanılmasının nedeni olarak haritalarda belirtilmemiş olmasının da payı var. Bir kısmı da müze, galeri ve hatta disko olarak kullanılan kompleks, metruk bir “kabuk”tan ibaret olmasına rağmen gücü simgelemesi amacıyla tasarlandığı halen ilk bakışta algılanıyor.

Binaların Şimdiki Durumu
Fotoğraflar: German-architecture.info


Her binada yaklaşık 80 m2 büyüklüğünde 540 oda bulunması ve 3 yıldızlı olması planlanan yeni tesisler, Prora’nın 6 katlı blokları 10.000 üniteye bölen ve iki yatak, bir gradrop ve bir lavaboyu 12 m2’ye sığdıran eski planlara göre oldukça “ferah” olarak nitelendiriliyor. Dükkan ve asansörlerin de bulunacağı yeni tesislerde dikkat çeken bir diğer nokta da, yatırımcıların odaların her birine birer balkon ekleyecek olmaları. Satın alınabilecek, kiralanabilecek veya devremülk olarak kullanılabilecek tesisin inşaatına 2007 yazında başlandı ve yine 2007 yılı sonunda kiracıların taşınması öngörüldü.




Rostock, 90’lı yıllardan bu yana bölgede “kültürel iletişimin ön planda olduğu uluslararası bir buluşma noktası” oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor. Ancak pek başarıya ulaştığı söylenemez. 2001 yılına kadar 1. blokta bir öğrenci oteli işletmiş: “Otelde bir yılda yaklaşık 65.000 kişi kalıyordu, üstelik otel kışın bile doluydu. Kapatılması tam bir ticari delilik.”

Tartışmalar, görüşünü “Müzeler kaybetmeye mahkum işletmelerdir. Yönetim Prora’yı zorla satmadı ya...” cümleleriyle açıklayan 3. bloğun sahibi yatırımcı Hans-Dieter Lahne ile sürdü. Lahne, açıklamalarına tarihi duyarlılığı gereksiz bulduğunu da ekledi. Bölgenin iç işlerinden sorumlu birimin yöneticisi Karl Winands ise açıklamaları ile yatırımcılara desteğini açıkça ortaya koydu: “Binaların denize bakan cephelerine balkon yapılamayacağı düşüncesini aklımızdan atmalıyız. Otel odaları pazarlamak istiyorsanız insanlara odadan dışarı çıkma fırsatını da vermelisiniz.”


Bu tartışmaların dışında kalan 5. blok, bölge yönetimine ait. Burada 700 yatak kapasiteli bir öğrenci oteli yapılması planlanıyor. Binanın çevresi ise yine gençlerin kullanımı için 250 ayrı konaklama alanına bölünmüş bir çadır alanı olarak düzenlenecek. Rotterdamlı Kempe Thill Mimarlık Bürosu tarafından önerilen proje, yaratıcı ve hassas bir şekilde tarihi binayı ele alıyor.

Başlangıçta Mecklenburg-Vorpommern Eyalet Yönetimi’nin elden çıkarmak istediği ve bölge derneği tarafından satın alınan Prora hakkında, işte bu karşıt açıklamalara sahne olan birçok görüşme yapıldı. Sonuçta, tarihle ters düşecek bir dönüşüm planının yanlış olacağı konusunda fikir birliğine varıldı. Bu “suç mimarisi”nin yatırımcılara teslim edilmesi ve yaşanabilecek tesisler olarak korunması gerektiğine karar verildi.

Özel şirketlere satılan blokların yenileme süreci ve geliştirilen farklı kullanım programları kamu tarafından olumlu bulununca bölge yönetimi geriye kalan 4. blok ve Hitler’in kompleksin merkezi olmasını planladığı geniş alanı da satışa çıkardı. Heyecan verici fikirlere sahip güçlü alıcıların başvurması amacıyla duyurulan satışa birçok başvuru çoktan yapıldı bile. Bu süreç de tamamlandığında dev tesis alanının başarılı olarak nitelendirilen özelleştirme süreci tamamlanmış olacak. Tarihi değeri ve anıtsal niteliği olan yapıların yeni işlevlerle şimdiki zamana katılabilmesi elbette üzerinde durulması gereken önemli bir konu. Prora hakkındaki tartışmalar halen sürse de tarih ve mimarlık çevrelerinin görüşü yatırımcılardan farklı: “Prora, toplumsal girişimler açısından oldukça önemli... Söz konusu olan, aynı zamanda Ulusal Sosyalizm ideolojisinin en büyük yapısı.”
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamış
Bütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!

