Haberler

Danıştay’ın Çeşme’deki zaferi yargıya örnek oluşturmalı

Tarih: 8 Eylül 2008 Kaynak: Evrensel Yazan: Üstün Akmen
Vallahi de, billahi de bu kere kazandık. “İzmir, Çeşme-Alaçatı-Paşalimanı Kültür Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Girişimi”nin Turizm Kenti projesine yargı izin vermedi. Önceden verilen yürütmeyi durdurma kararının ardından, tahsis kararı ve duyurusu da iptal edildi. Amanın, bilemezsiniz ne iyi edildi.

XIV. yüzyıl sonlarında Osmanlı egemenliğine geçen İzmir’in Çeşme ilçesinin, adı Anadolu Selçuklularına özgü, üstü konik, yanları karaçam ve kayın ağacından yapılan “Alacık” çadırlarından ya da yine Selçukluların ünlü “Alaca” atlarından geldiği sanılan Alaçatı beldesinde, dün akşam yargının bu zaferini kutladım. Çeşme’nin ve Alaçatı’nın bilinen tarihine üç beş kez kadeh kaldırdım.

Alaçatı’nın tarihi mi?
Alaçatı’nın tarihi 1850’ye dek gidiyor, sonra tıkanıyor. O tarihlerde, sıtmaya neden olan bataklığın kurutulmasını buyuran sadrazam, bu iş için adalardan Rum işçiler getirtmiş. Gelen Rumlar, büyük toprak sahibi Türklerin verdiği arazilerde bağcılığı geliştirmiş; sonrasında ise geri dönmemişler. Alaçatı Limanı’nda üzüm işleme tesisleri kurulmuş. 1924 yılında ise mübadele ile Selanik göçmenleri çıkagelmiş Alaçatı’ya. Yeni gelen garibanlar, bölgedeki bağcılık tarımını bilmedikleri için tütün işine dalmışlar.

Alaçatı denilince, Alaçatı’nın mimari dokusu gerçekten de büyüleyici güzellikte. “Alaçatı Taşı” denilen ponza taşı görünümlü kesme taşlardan yapılan evler, kışın sıcak, yazın da serin tutma özelliğine sahip. Çürük bir taş sayılmasına karşın, havanın karbondioksidi ile birleşince, kalker oluşturup filtre görevi yaparmış bu taşlar. Beldenin zemini de, yer yer bu taşlarla kaplı. Yerleşime açılmasına rağmen, tarihi dokusunu bugüne dek koruyabilen Alaçatı’yı; cumbalı eski evleri, yel değirmenleri, parke kaplı dar sokakları, Boşnak, Arnavut ve Selanik göçmeni güler yüzlü halkıyla, her geldiğimde daha da çok seviyorum nedense.

Bakanlar Kurulu, üç yıl önce Çeşme Yarımada’sının güney kesimiyle Alaçatı’yı ve Paşalimanı’nın tamamını kapsayan 10 bin 320 hektarlık kamu arazisini turizm bölgesi ilan etmişti ya, ne üzülmüştüm ama! Hemen bilgisayarın başına oturmuş yazılar yazmıştım. Anımsarsınız belki, yayınlandı. SİT kararları kaldırılmış, dereceler önemsizleştirilmişti. Giderek kamu arazisi ve kıyıların çevre düzeni planı yapıldı, girişi denetimli ve kamuya kapalı alanlar oluşturuldu. Alaçatı dışında kalan güney kıyıları tamamen kamu kullanımından çıkartıldı. Kent kurulacaktı.

Kurulacak bu kentte golf sahaları, turistik konaklama tesisleri, termal köy, tedavi, sağlık-güzellik merkezleri, butik tatil villaları, kür merkezi, yiyecek-tesisleri, kıyının günübirlik kullanıma yönelik tesisler, sosyal tesisler ve kongre merkezleri yer alacaktı.

Yabancı yatırımcının ilgisini çekmek amacıyla, proje yurtdışında müşavirlikler kanalıyla ballandırıldı. İspanyol, Japon ve Rus turizmciler kolları sıvadı, ağızlar şapırdatıldı.

Bu arada, Çeşme’de yazlıkların ve turistik tesislerin yanı başındaki dağ, limanı genişletmek uğruna oyuldu. “Limanın doldurulmasından vazgeçtim, moloz elde etmek için başka yer bulamamışlar mı” demiş, sormuş soruşturmuştum. Bulamamışlardı! Yani, yanıt bulamamışlardı!

Doğal SİT alanı kapsamındaki bir dağın oyulmasına izin/ler çıkarmışlar, yetinmeyip oyulan dağı maskelemek için önüne enayi fidanlar koymuşlardı. Fiziki yapısı yapısız kalan dağın yanı başına diktikleri; “Ege Orman Vakfı Ağaçlandırma Sahası” yazan tabela hâlâ durmakta. Halkı enayi yerine koymanın belgesi bu. Hiç mi hiç sıkılmadan; “İzmir Valiliği ve Çevre Koruma Vakfı’nın Katkılarıyla Ağaçlandırılmıştır” diye de yazmışlar. Halkla alay edeyim derken, kendilerini komik duruma sokmuşlar.
Söz konusu “Turizm Kenti”nde, 72 bin yatak kapasiteli yatırım hedeflenmişti. Doğal SİT ve orman alanlarında ağaçlar kesilerek, dağlar oyularak, topografik yapı değiştirilerek yapılaşmanın önü açıldı. Yani öyle sandılar.

Hani işin içi deşildi, kılıfı dikildi gibiydi. Öyle inandılar. Mülkiyete konu olamayacak kamu varlıklarının özel kurum ve kişilere devredilmesi neredeyse gerçekleşmişti. Aldandılar. Yargılayanlar bu kere kanmadılar.

Oysa, deniz alanının da kullanımına ne de güzel olanak sağlanmıştı! Yargı, yedi-sekiz yıl içinde tamamlanması planlanan Alaçatıport’ta; yapılaşmanın, gelecek varsıl teknelerin ve “jet ski” kullanacak varsıl aile çocuklarının “Windsorf’ün ölümü”ne de neden olacakları gerçeğini de tokatladı.

“Turizm Kenti” dandiğiyle, kamu varlıklarının göz göre göre özel kurum ve kişilerin mülkiyetine devredilişlerine pabuç bırakmadı.

Tarımsal niteliği korunacak alanların, orman alanlarının ve ağaçlandırılacak alanların, plan kararları getirilen bölgelerde lokanta, café-bar, gazino, çay bahçesi, eğlence, spor, golf tesisleri, su parkı gibi tesisler yapılmasına olanak tanımadı.
Böylece koruma-kullanma dengesi ortadan kalkmadı.

Çeşme-Alaçatı bölgesinin endemik (bölgeye özgün) bitki topluluğunun hiç değilse tamamı yok olmadı. Yargı, bu kere Türkiye’ye kazandırdı.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.