Haberler

Kentlerde siyasi irade arayışı…

Tarih: 16 Eylül 2008 Kaynak: Evrensel Yazan: Necati Uyar
Görünürde herkes bu durumdan şikayetçi. Yapılan imar planı değişiklikleriyle kentsel arsa rantlarıyla oynanmasından, imar rantlarının siyasi yandaşları koruma, kollama, oluşan/oluşturulan ranttan pay alma söylentilerinden, başbakanından bakanına, belediye başkanından müdürüne ve konu ile ilgili sıradan personeline kadar... İş konuşmaya geldiğinde yaşananlardan hiç kimse memnun değil. Ancak, kamu yararı gereği zorunlu olarak yapılan ve herhangi bir kişiye haksız kazanç sağlamayan plan değişiklikleri dışında, yapılan ve uygulamaya geçen pek çok imar planı değişikliği, bir kesimi kısa süre içinde zengin eder durumda.

Kimi zaman, ülkemizde geçerli uygulama araçlarının, yasal düzenlemelerin yetersizliği nedeniyle uzun yıllar kent içinde yapılaşma amacıyla kullanılamayan, değerlendirilemeyen ve satışta gerçek değerini bulamayan bir alan, gerçekleşen bir belediye meclis toplantısında, görüşmesi ve karara bağlanması üç dakikayı geçmeyen süre içinde kat kat değerlenir ve yıllarca bu alanın vergisini ödeyen sahiplerini sevindirirken, kimi zaman sevinen bu alanları hiçbir işe yaramaz durumda ucuza kapatıp, kişisel ilişkilerle dişe dokunur (!) duruma getirenler oluyor. Bir toplantıda kalkan eller, adeta bir mucize yaratıp, işe yaramaz bir arazi parçasının bölgenin en değerli alanlarından biri haline gelmesini sağlayıveriyor.

Özellikle 1984 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal’ın, “yereli güçlendirme” söylemleri içinde, merkezi idareden alınarak yerel yönetimlere devredilen “imar planı ve değişikliklerini onama yetkisi”, ülkemizde planların hazırlanması ve onaylanması sürecini oldukça kısaltırken, onaylanan plan ve değişiklik sayısında adeta bir patlamanın gerçekleşmesine neden oldu.

Yetkilerin yerele devrine koşut olarak yaşanan bir başka gelişme, yaşanan patlaman tetikleyicisi oldu. 1980’li yılların başında ülkemizdeki imar planları ve değişiklikleri yalnızca Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu şehir plancıları ile bir grup planlama işi ile uğraşan mimar tarafından üretilmekteydi. Gerek kamu kurumlarında çalışan ve doğrudan plan hazırlayan uzman sayısı, gerekse serbest piyasa koşullarında kendi bürolarında planlama işi yapan uzmanların sayısı kısıtlıydı. Tek okulun ve plan onama yetkisine sahip kurumların Ankara’da olması, büroların genel olarak Ankara’da kurulmasına, planların genel olarak Ankara’da üretilmesine neden oluyordu.

Ancak, 1983 yılında İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından ilk şehir plancısı mezunların verilmesi, bunu İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi ve Ankara’da Gazi Üniversitesi mezunlarının izlemesi, zaman içinde İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünün de şehir plancısı mezun vermeye başlaması, ülkede plancı sayısında artışın yanında, plancıya erişimi, plan ve plan değişikliği üretiminde kolaylaşmayı da beraberinde getirdi.

Ülkemizde gerek üniversite kurulmasında, gerekse bu üniversitelerde fakülte ve bölümlerin oluşturulmasında bilinçli bir programın yapılmıyor olmasından, şehir planlama meslek alanı da kaçınılmaz olarak etkilendi. Ankara, İstanbul ve İzmir’de kurulu olan 7 üniversitede verilmeye başlanan şehir plancısı mezunlara, zaman içinde Konya Selçuk Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi, Yozgat Bozok Üniversitesi mezunları da eklenmeye başladı.

Bu gelişmeler, Anadolu’nun hemen her ilinde şehir plancısına erişimi olanaklı hale getirdi. Önümüzdeki yıllarda mezun vermeye başlayacak olan Karadeniz Teknik Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve Van Yüzüncüyıl Üniversitesi şehir ve bölge planlama bölümleri ile ülkemizde şehir plancısına erişim daha da kolaylaşacak.
Erişim kolaylığı, bir yandan mesleki hizmetlerde ‘rekabeti ve ucuzlamayı’, diğer yandan yapılan iş sayısında ve etik yozlaşmada artışı beraberinde getirdi. Yaşanan bu yozlaşmada, ülkede izlenen küresel destekli politikaların, ‘dişli politikacıların’ payı büyük olsa da, mesleki alanda yaşanan bozulma, şehir planlama meslek alanını çıkar peşinde koşan kesimlerin çizim kalemine dönüştürdü. Yarım günde çizilen plan değişiklikleri, diğer yarım gün içinde belediye meclisleri tarafından onaylanırken, bir gün içinde oluşan imar rantlarının karşılığı yıllar boyu tüketilemeyecek boyutlara erişti. Politikacılar tarafından yıllardır dişlenen bir meslek alanı, dişlenen yerlerinden ister istemez çürüdü…

Çürümenin, yıllardan bu yana başta iktidarlar olmak üzere ‘sözde’ herkesin şikayetçi olduğu bu gidişin durdurulması, çok basit birkaç düzenlemenin yapılmasından, iki önemli adımın acilen atılmasından geçiyor.

Bunlardan ilki, Başbakanın söylediğinin tam tersine, arazi sahibinin yüzde 60, kamunun yüzde 40 aldığı düzenleme oranının tersine çevrilmesi, (Başbakanın bilerek ya da bilmeyerek söylediği gibi), planlama sonrası arazilerin yüzde 60’lık bölümünün bedelsiz kamuya geçmesinin sağlanması olmalıdır. Bu oranın, arazi üzerinde yaratılan kazanca koşut olarak artırılması, yapılan her plan değişikliği sonrasında ortaya çıkan reel değer artışının yüzde 60’ının vergi yoluyla kamuya aktarılmasını sağlayacak düzenlemeler de ikinci adımı oluşturmalıdır.

Bir odada iki kişi arasında gerçekleşen pazarlıklar sonrasında, bir plancının imzası, beş belediye meclisi üyesinin çoğu kez konudan bihaber kalkan parmaklarıyla yaratılan vurgun düzenine, ivedilikle son verecek bir siyasi irade gerekiyor…
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.