Haberler

‘Bana evini göster sana kim olduğunu söyleyeyim’

Tarih: 23 Ekim 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Müge Turan
Amsterdam’da açılan ‘Come To My Place’ sergisi, sekiz farklı kentten yola çıkarak insanların evlerini nasıl dekore ettiği ve evlerin kişiliklerimizi nasıl yansıttığı üzerinde duruyor. Serginin İstanbul mekânından sorumlu tasarımcı Meriç Kara, ‘Bana evini göster sana kim olduğunu söyleyeyim’ diyor.

Hollanda’nın taşı toprağı tasarım bu aralar: Amsterdam’ın her köşesi sergi, sokaklar galeri/oyun alanı, Red Light bölgesindeki vitrinler çıplak kadınlar yerine giysi ve takılarla dolu. Lizbon menşeli tasarım bienali ExperimentaDesign, bu yıl Amsterdam’a taşındı çünkü, 2 Kasım’a kadar kentin nabzını dinamik ve disiplinlera-rası bir programla daha hızlı attıracak.

Experimenta’nın en eğlenceli sergilerinden biri Westerhuis Gallery’deki ‘Come To My Place’. İnsanların evlerini nasıl dekore ettiği, sürekli değişen uluslararası tasarımcıların kimliğimizi ve hatta kişiliklerimizi ne kadar yansıttığı üzerine sekiz kenti ele alan bir sergi. Tasarımda yerellik ne kadar geçerli? Günümüzün küresel kültür anlayışında kendini evinde hissetmen için geleneği ne kadar takip etmen gerek? Yoksa artık bizi yönlendiren tasarımcılar mı? Meriç Kara, bu serginin İstanbul mekânından sorumlu.

Come to My Place sence orijinal bir fikir mi?
Bu, günümüzde tasarımın globalleşmesi ve köşedeki küçük dükkânda tozlanmaya başlayan ürünleri ve sistemleri tekrar konu almakla ilgili. Bir evin içindeki ürünler yerel olmasa bile mekândaki ufak detaylar dünyada hangi coğrafyada olduğumuza dair ipuçları içeriyor. Buna örnek, televizyonun takıldığı priz, her ülkenin tercih ettiği sistem farklı. Fikir orijinal mi? Duymadığımız bir şey değil aslında ama önemli olan bunun sonucunda ortaya çıkan işlerin değeri, katılımcıları buna göre seçmeleri.

İstanbul mekânı için neleri, neden düşündün? Kendi evinden hareketle mi seçtin ve yerleştirdin o eşyaları? Gerçekten ‘İstanbul evi’ diye bir şey var mı?
Bu ürünlerin tasarımına haziranda başladım, hepsi çok yeni. Özel olarak bu sergi için üretilip seçildiler. Tabi vana, çini veya sepetten bahsetmiyorum. Ben işlerimde insan alışkanlıklarını çok kullanırım. Burada da böyle bir yöne gittim. Sıradan hikâyeler bulmaya çalıştım, onları tasarımda kullandım, aynı zamanda sıradan olan ürünleri de değiştirdim. Türk evi gibi bire bir alıntı yapılmış bir mekân yaratmak istemedim onun yerine dokuz kısa hikâye yazdım, illüstrasyon yerine objeler koydum. Benim için Türkiye’de ilginç olan evle ilgili alışkanlıklar, zevkler, Türk zekâsı ve çözümleri, kendi aramızda bildiğimiz ve garipliğini fark edemediğimiz normal karşılanan huylarımız. Bizi birbirimize bağlayan veya benzeten zevklerimiz.

Bir evde balkonda veya pencere yanında uzun bir ipe bağlı bir sepet, duvara cam bardak koyan komşusunu dinleyen biri... Duvara bir kilim asılıysa, kırmızı vanalar beklenmedik yerlerde aniden karşınıza çıkıyorsa, apartman kapısının önünde, dışarıda bir sandalye duruyorsa, duvardaki bir aynaya vesikalıklar sıkıştırılmışsa, su kabakları ışıklı veya ışıksız evin bir köşesinde süs olarak duruyorsa, bir koltuk üstü örtülmüş olarak bekliyorsa, çiniler parkelerin veya başka seramiklerin altında saklanmışsa ve siz bütün bunları bir arada görüyorsanız bence bir Türk evindesiniz.

Coğrafya ve koordinatlar değişse de alışkanlıkların kaldığını düşünüyorum. Ben bunları uluslararası bir dilde anlatmak istedim. Her obje görevler üstlendi veya üzerinde yapılan değişikliklerle sıradanlıklarından çıktılar. Projemin ismini ‘Bir Türk Evinden Kısa Hikâyeler’ koydum. Burada görülen tasarımlar Türk evi hakkında ‘içten’ bilgiler veriyor. Biraz kendimizi eleştirmek de var isin içinde. Biraz ciddi, biraz şaka...

Uluslararası üretilip satılan tasarım objeleriyle yerellik ve gelenek nasıl bir iletişimdeler?
Çeşitlilik arttıkça seçim şansı artıyor ve insanlar kendi mekânlarında kendi kimliklerini görsel olarak daha çok ifade edebiliyor. Seçebilmek her zaman en büyük özgürlük, bu, kendimizi ifade etmenin bir şekli... Yerel ve küresel ürünlerin kaynaşması dünyayı şu yönden zenginleştiriyor: Çözüm paylaşmak ve bakış açımızı genişletmek. Türkiye’de inanılmaz çözümler var, onları ortaya çıkarıp herkese kazandırmalıyız. Örneğin, bir dolmuşta her koltuk sırasında kuş sesli kapı zili gördüğümü bilirim, ineceğini haber vermek için. Ben seviyorum bu masumiyeti ve de fonksiyon önceliğini.

İşlerindeki arka fikri öğrenmek istiyorum: Eşyaları bulundukları formdan kurtarıp onlara yeni bir görev vermek mi?
Bu projesine göre değişiyor. İlk kez bu kadar kurgulanmış bir sergi-bienal içinde yer aldım. Her şey çok planlıydı, konu kesin hatlarıyla belirlenmişti. Normalde genel bir başlık veriliyor, fikri ve mesajı yaratmak bana kalıyor. Ben düşünen ve konuşan objeler yapıyorum, hepsinin bir derdi var.

Freedesigndom’ı nasıl buldun? Etkilendiğin, imrendiğin şeyler gördün mü?
Çok önemli tasarımcılar vardı, Marcel Wanders konuşmacıydı, Droog Design işin içindeydi, 3 boyutlu ‘street art’ yapan sanatçıların video’ları da çok güzeldi. Ama Sagmeister’in işi çok konuşulacak. ‘Hayatımı kötüleştiren işimi iyileştiren saplantılar’ inanılmaz bir çalışma, yanılmıyorsam 150 gönüllüyle sekiz günde tamamlanmış. İzleyenler ve açgözlüler de tasarımın parçası. Anlatmayayım, çünkü bir filmin sonunu anlatmak gibi. Son gelen haberlere göre hırsızlığı engellemek için polisler bütün çalışmayı süpürüp torbalara koymuşlar.

Türkiye ile Hollanda’yı kıyaslamaya kalksan, tasarım alanında...
Hollanda beni tasarımda en çok etkileyen ülkedir, takip ederim. Gerektiğinde projeleri için elektriksiz bir hafta geçirip bunun deneyiminden tasarım çıkartırlar, gerektiğinde fabrikada camdan vazolar sıcakken ahşap masaya koyup hem objeyi deforme eder hem de vazoların masadaki yerlerini sıcaktan yakarak belirler. Kimin aklına gelir? Onların.

Biz hâlâ cok şekilciyiz. Tasarımın özünde yapılan değişikliler çok az. Bir de Hollanda’da tasarımcıya çok iyi bütçe ve destek sağlanıyor. Eindhoven’da okuyan birinin mezuniyet projesi değişik ülkelerde sergilenip satılabiliyor. Okullardaki atölyeler çok iyi, yaparak öğreniyorlar. Aldıkları eğitim ve Hollanda’daki yaşam tarzından dolayı kendi işlerini kendileri yapıyorlar. Sergide herkes testereyle matkapla tezgâhını kendi kurdu. Yeniliklere çok açıklar, deneylere hazırlar, üretimin içinde tasarıma başlamak çok mümkün, üreticiler açık fikirli. Ama öte yandan yaptıklarını anlamak isteyen meraklı izleyicilerle karşı karşıyalar. İzleyici çok dikkatli, açık verirseniz gözünden kaçmaz. Eğitimli gözler. Bizde tekrar var, bu zaman kaybı, yeni ve farklı şeyler yapmak çok daha heyecanlı. Kopya sıkıcı.

Bir sonraki projen nedir? Hayalinde bir şey var mı?
Yeni bir seri üreteceğim. Daha küçük ama hayat boyu devam edebilecek bir şey. Aklımda bir iki fikir var onları geliştireceğim, burada söyleyemiyorum, çalınır. Hayalimde Fabrica gibi bir okul açmak var, bir de leb demeden leblebiyi anlayan üreticiler! www.merickara.com
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.