Haberler

Kültür politikasında Gucci Prada açılımı

Tarih: 8 Aralık 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Asu Aksoy
İstanbul 2010 bütçesi devasa. Ama en önemlisi yenileme, restorasyon, alan dönüşümü projelerinin hangi yaklaşımla ele alınacağı.

İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmasına atfedilen önem geçtiğimiz günlerde yapılan 2010 Ajansı'nın basın toplantısında ortaya çıktı. Ajans'ın sadece 2009 yılı için bütçesi 805 milyon küsur YTL, neredeyse koskoca TC Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 yılı toplam bütçesiyle başabaş. Türkiye tarihinde ilk defa bu kadar büyük bir yatırım, bir kent ölçeğinde kültür alanına ayrılıyor. Kente imar, inşaat ve ulaştırma operasyonları üzerinde müdahale etmeye alışık sistem, kültür gibi elle tutulması zor, anlam itibarıyla çoğulcu ve farklılıkları gündeme getiren, yaratıcılık gerektiren ve tek merkezden yapılamayacak bir alana el atıyor. Öbür taraftan ilk defa kültür-sanat işi, festivaller türü etkinliklerden daha geniş düşünülüyor; kültür ve sanat mekânlarının düzenlenmesi ve geliştirilmesinden kültürel miras teşhirinin düzeltilmesine, kentlilerin etkinliklere ulaşımının sağlanmasından üniversite araştırma projelerinin desteklenmesine kadar çeşitli boyutlarıyla kentin kültür-sanat profili ele alınıyor. İlk defa kalıcılık öne çıkıyor, yapılanlar 2010 yılı ile sınırlı kalmasın isteniyor. İstanbul'un 2010 macerasının, bir ilk uygulamalar geçidi olacağı belli.

İstanbul 2010'un bir önemli ilki de, kentin kültür yoluyla yenilenmesi perspektifini denemeye girişmesi olurdu. Sanayisini kaybetmiş gelişmiş ülke metropollerinin epey zamandır savunuculuğunu yaptıkları bu yaklaşımda, kültür-sanat alanı istihdam kapasitesi, altyapı yatırımları, cezbettiği ilgi ve dolayısıyla kazandırdığı para, itibar ve kentlinin hayat kalitesini yükseltmesi ile yıldızı yükselen bir sektör. Belki daha da önemlisi, kenti temelinden şekillendirebilecek etkili bir müdahale aracı. Birçok kent, 90'lı yıllarda büyük kültür yatırımlarıyla kaderlerinin yönünü çevirmeye çalıştı. 2000'li yılların başında, kültür yoluyla kentsel kalkınma bakışı daha da yaygınlaşarak, son yılların en moda kavramlarından ‘yaratıcı kent'le kentsel politikalar ve çalışmaları alanına damgasını vurdu. Bugün Stockholm'den Amsterdam'a, Berlin'den Londra'ya kent yönetimleri ve politikacıları, küresel yarışta kentlerini var edebilmenin ve cazibe merkezi haline getirebilmenin yolu olarak, yaratıcılığı teşvik edecek ve yaratıcı sınıfları çekecek düzenlemeler yapıyorlar. 21. yüzyıl şehri, yaratıcılığı cezbedecek formüller etrafında şekilleniyor. Formüllerin hayata geçirilmesi ise yeni tür kültür politikaları aracılığıyla oluyor. 19. yüzyılın kentini şekillendiren sanayi politikaları ve 20. yüzyılın planlama politikaları, 21. yüzyılda yerini kent ölçekli kültür politikalarına bırakıyor. Kültür politikaları kentsel gelişme sorunsalı ile buluşarak, şimdiye kadarki kültür-sanat ile sınırlı çerçevesini kırıyor. Lille gibi başarılı Avrupa kültür başkentleri, kültüre yeni bir rol atfederek kentlerini sıçratacak kentsel yenilenme projeleri gerçekleştiriyor, kentlileri katılıma teşvik edecek çalışmalar yapıyorlar. İşte, İstanbul 2010 kent, kültür, politika gibi kavramların içeriklerinin ve karşılıklı ilişkilerinin yeniden düşünüldüğü bir sahada kendisini kurgulamaya çalışıyor.

Bütçe büyük de...
İstanbul 2010'un bütçesinin büyüklüğüne bakıldığında etkilenmemek mümkün değil. Bütçenin projeler arasında dağılımı da, İstanbul'un diğer Avrupa kültür başkentleri gibi kentsel yenilemeyi programına aldığını gösteriyor. Yüzde 70 gibi bir oranın kentsel yenileme ve kültürel miras iyileştirmesi çalışmalarına ayrılmış olması, şimdiye kadar bu konularda altyapı yatırımlarının ne kadar yetersiz kalmış olduğunun da bir göstergesi. Bu bütçeyle AKM'nin yenilenmesi, Topkapı Sarayı'nın çeşitli bölümlerinin tamir edilmesi, Resim Heykel Müzesi'nin depolarındaki eserleri izleyiciyle buluşturacak düzenlemelerin yapılması, tarihi yarımadanın ele alınması gibi İstanbul'un çoktan başarmış olması gereken konular ele alınacak. Bu noktada canalıcı soru, yenileme, restorasyon, alan dönüşümü projelerinin hangi yaklaşımla gerçekleştirileceği. Gerçekten İstanbul da, diğer Avrupa kültür başkentlerinin denediği gibi, kentin yenilenme, restorasyon, sağlıklılaştırma ihtiyacını kültür yoluyla mı ele alacak? Yoksa, Sütlüce Mezbahası'nın dönüşümünde, Sulukule'nin kentsel yenilenmesinde, Süleymaniye ve Zeyrek mahalle restorasyonlarında olduğu gibi, şimdiye kadar alışageldiğimiz ‘inşaat' mantığı ile mi? Korhan Gümüş yazılarında sürekli ‘inşaat' mantığını anlatıyor: Kullanıcısını, mahallelisini karar süreçlerine gerçek anlamda katmayan, farklı kullanım vizyonlarını araştırmayan, işlev yerine görünümün önplana çıktığı iş bitirme biçimi. Kültür mantığının nasıl bir şey olduğunu anlamak için örneğin UNESCO'nun 2007'de yerel yönetimler için hazırladığı ‘Herkes için Tarihi Alanlar' raporuna bakmak bir başlangıç. Birçok iyi örneğe yer veren rapor, kentsel yenilemeyi, ekonomik gelişme ihtiyacı, mahalleli ve kentlilerin hakları ve ihtiyaçları ile kentin kamusal bir kaynak olarak değerlendirilmesi arayışları arasında bir denge bulmak olarak tanımlıyor. "Tarihi alanlarda kuşaklar boyu yaşamış genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk herkes, yeni yerleşenler, fakirlik içinde yaşayan göçmenler, sokak satıcıları, küçük işyeri sahipleri, kiracılar, mahalle dernekleri gönüllüleri, dükkan ve işyeri sahipleri ve çalışanları, turistler... Hepsinin beklentileri var ve birbirinden farklı. Hepsinin yaşam alanlarıyla ilgili bilgilendirilmeleri; kentin çoklu kimliğinin korunması ve ortaya çıkarılması çalışmalarında katılımlarının desteklenmesi şart." Şimdiye kadar İstanbul'un tarihi yarımadasında yapılan ve 2010'la da devam edecek gibi görünen uygulamalarla bu yaklaşımın örtüşmediği açık.

İstanbul 2010 bu bahsettiğimiz inşaat mantığını terk edebilecek mi? Yoksa daha da vahimi son zamanlarda beliren ‘Gucci Prada' modeline mi sarılacak? İşaretler bu yönde: İstanbul 2010 Ajansı Genel Sekreteri Eyüp Özgüç, basın toplantısında "İstanbul'u yıllarca ekonomik rant alanı haline getirirken, aslında elimizdeki büyük değeri kaybettiğimizin farkında olmamışız... Ama biz tarihi yarımadada hâlâ çerçöp, mandal, çamaşır ipi satıyoruz. Oraya bir Gucci, bir Prada'yı getiremiyoruz" diyordu. Düşünebiliyor musunuz, İstanbul'un tarihi Akaretler yerleşim alanının başına gelenlerin tarihi yarımadaya gelmesini? Elimizde 5366 gibi, yıpranan tarihi alanların kentsel yenilenmesini kolaylaştıran bir yasa da varken bu bir fantezi değil. Gucci ya da Prada çerin, çöpün içinde tek başlarına dükkanlarını açmayacaklarına göre, topyekûn bir mutenalaştırma operasyonuyla, alanın tümünü derin temizleyip güvenlik kameralarıyla, özel kolluk görevlileriyle donatarak sorun temelinden çözülecek. Transatlantik kruvaziyer gemilerinden otobüsleriyle hızla alana taşınan zengin turistler ve yolunu şaşırmış yerlilerin vitrinleri yangözle süzdükleri, tarihi dekoruyla da tamamlanmış, yekpare bir görünüme sahip, şık ve sessiz bir Sultanahmet! Bunun bir Avrupa Kültür Başkenti projesi olmayacağı açık. Olsa olsa İstanbul'un kültür politikası literatüründe açtığı yeni bir ‘Gucci Prada' başlığı olabilir.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.