Haberler

İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Belirsizlikler

Tarih: 27 Mart 2009 Yazan: Erhan Demirdizen


İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin belediye seçimlerinden önceki son toplantısında alelacele onayladığı 1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı'yla ilgili belirsizlikler her geçen gün artıyor. Bunların başta geleni, planın nihai olarak ne zaman ve hangi şekilde onaylanacağı konusundaki belirsizlik.

Bu belirsizlik ortamının ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var: Belediye Meclisi'nin apar topar onayladığı İstanbul Çevre Düzeni Planı teknik olarak tamamlanmış bir plan değil. Özellikle de kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri yasal olarak plana yeterince yansıtılamamış durumda. Böyle olunca, 1/100.000 ölçekli planlardan beklenen kamu kurumları arasında koordinasyonun sağlanması amacına ulaşılması büsbütün imkansızlaşıyor.

Tarım Alanları Korunabilecek mi?
Burada özellikle sulanabilir mutlak tarım alanlarının plandaki durumu tam bir tartışma konusu. Zira, 2006 yılında belediye tarafından onaylanmasının ardından meslek odalarımızın açtıkları dava sonucunda iptal edilen önceki planda da tarım alanlarına yeterince koruyucu özenin gösterilememiş olması önemli bir dava açma motivasyonu olmuştu.

Şu biliniyor ki, kentleşmede iklim değişikliğine karşı önlem almanın en somut yollarından biri, tarım alanlarını mümkün olan en muhafazakâr usullerle korumaktır. Pek çok Avrupa kentinde iklim değişikliğine karşı önlemler alınması amacıyla plan revizyonları yapılan bir dönemde, İstanbul'un korunması gerekli alanlarında yapılaşma kararları vermemizin açıklanabilir bir gerekçesi olamaz. Ne yapıp edip, İstanbul'un içindeki yerleşme niteliği yüksek alanları daha etkin olarak kullanmanın çarelerini plan ile geliştirmek zorundayız. Bunu yapmalıyız ki, kentin doğal çevre içindeki ölçüsüzce yayılmasına karşı bir nebze de olsa önlemler alınabilmiş olsun.

Orman Alanları ve Havzalar Nasıl Ele Alınmalı?
Sadece tarım alanları değil elbette. İstanbul için yaşamsal önemde olan orman ve su toplama havzalarının korunması da bu Plan'ın sorumlulukları arasında yer alıyor. Sözgelimi, 2B alanlarında mevcut kullanımları dikkate alarak yeni bir mülkiyet deseni oluşturulmasını öngören yasa çıktığından beri, İstanbul Çevre Düzeni Planı'nın konuya nasıl bir yaklaşım getireceği daha da büyük bir beklenti oluşturuyor. Acaba yapılaşmamış 2B alanlarının yeniden ağaçlandırılması öngörülecek mi? Bununla da kalmayıp, yapılaşma olan 2B alanlarında, yapılaşma ve yerleşmenin durumuna göre, orman alanlarının korunmasını öne çıkaran bir duyarlılık ortaya konulabilecek mi?
Aynı şekilde su toplama havzalarında da Plan'ın kararlı bir tutum alıp alamayacağı merak konusu. Zira bu alanlarda hem eski imar planlarının korumacı bir anlayışla hızla elden geçirilmesi gerekiyor, hem de kaçak yapılaşma alanlarına taviz vermeyen bir yaklaşımın altının çizilmesi... Havzalardaki sakıncalı yapılaşmalara rehabilite edilebilecek sorunlu yerleşmeler gözüyle bakılması, geçmişten günümüze İSKİ yönetmelikleriyle ilgili mahkemelerin verdiği kararları da görmezden gelmek olacaktır.

Bir de, üzerinde fazla durulmayan havza çevresindeki yapılaşmalar konusu var elbette. Özellikle istihdam ortamı yaratan bu özellikteki sanayi ve iş alanlarının da havzalar üzerindeki dolaylı olumsuz etkilerinin planda ortaya konulması önem taşıyor.

İstanbul'un Merkezi ve Projelere Yaklaşım
Önceki planın en fazla tepki çeken kararlarından biri kentin kuzeye gelişmesini engellemiyor olmasıydı. Bunda merkezi iş alanına karşı esnek kararlar getirmesinin payı büyüktü. Hem doğu ve batı bölgelerde alt merkez gelişimleri özendiriliyor hem de mevcut merkezi alanın yoğunlaşmasına seyirci kalınıyordu. Yeni planın merkez konusunda nasıl kararlar getirdiği çok önemli. Bazen küçük bir dipnotun bile büyük kentsel kazanımlara yol açabileceğini unutmamak gerekiyor.

Burada özellikle DPT ve İstanbul Valiliği tarafından çalışmaları sürdürülen "Finans Merkezi" çalışmasının Çevre Düzeni Planı'nda ne şekilde dikkate alındığını bilmekte yarar var. Bütün plan öngörülerini alt üst edebilecek bir "Finans Merkezi" kararının planlama çalışmasından tamamen bağımsız bir biçimde oluşturulması ve hükümet tarafından uygulamaya konulması halinde, onay süreci devam eden Çevre Düzeni Planı'nın etkisiz kılınacağı ortada.

Kentin merkezi alanlarını doğrudan etkileyen diğer bir konu da, Galata, Zeytinburnu, Haydarpaşa ve Kartal'da "noktasal proje" anlayışıyla gündeme gelen "kruvaziyer liman" ve kentsel dönüşüm projelerine nasıl yaklaşılacağı. Bu alanlarda "liman" kararları verilirken bir yandan da kent merkezi işlevlerinin tanımlanmasının nasıl bir çözümsüzlüğe yol açabileceğini Galata ve Haydarpaşa örneklerinde görmüş durumdayız. Bu nedenle, içinde her şey yapılabilen "kruvaziyer liman" kararlarını verip kıyılarımızı dönülemez şekilde yapılaştırmadan önce, İstanbul'un turizm stratejilerinin resmi bir belgeye bağlanması gerektiği çok açık. Aynen ulaşım ana planı gibi, bir de turizm ana planı çalışmasının yapılması ve Çevre Düzeni Planı'yla birlikte onaylanması gerekiyor. Bunu yapıp bazı turizm hedefleri ve tanımlarını "planlı" hale getirmediğimiz sürece, çevre düzeni ya da imar planlarıyla verilen "kruvaziyer liman" kararlarının hepsi tartışmalı olacaktır.

2005'ten 2009'a Kadar Geçen Süreç
İstanbul'un plansız kalmasından kimlerin yarar sağladığını gören meslek insanları olarak, çevre düzeni planı çalışmalarının sağlıklı bir zeminde yürütülmesini önemsiyoruz. Ortaya çıkan planın geçmişten bugüne gelen plansızlığa karşı güvence oluşturacak bir yapıyı tarif etmesini bekliyoruz. Ama bir yandan da biliyoruz ki, içinde bulunduğumuz aşama, İstanbul'un üst ölçekli planlama sürecinin ara duraklarından biri. Henüz son nokta konulmuş değil. Zaten 1/100.000 gibi soyut ölçeklerde yapılan üst ölçekli planlarda nihai ürünün kendisinden daha çok sürecinin de önem taşıdığını dünya örneklerinden biliyoruz.

Plancı yaklaşımımızla konuya bu şekilde bakınca, 2005 yılından bugüne doğru planlama sürecinin hangi aşamaları ne şekilde geçtiği daha bir önem kazanıyor. Örneğin, yasal statüsü olmayan bir "İstanbul Metropoliten Planlama Merkezi" yerine, plan çalışmalarını İstanbul Büyükşehir Belediyesi içindeki konumu yasal olarak tanımlı Şehir Planlama Müdürlüğü'nün yürütmesini hafife almak bize mümkün görünmüyor. "Bunların hepsi aynı" diyemiyoruz.

Neden derseniz, özellikle son 15 yıldır İstanbul kentinin zararına olan ne kadar imar planı kararı varsa, bunların büyük bir çoğunluğuna olumsuz görüş bildiren bir planlama ekibinden söz ediyoruz da ondan. Kökleri İstanbul Nazım Plan Bürosu'nda olan bu planlama ekibinin İstanbul'un planlı kentleşmesi için verdiği "kurum içi" çabayı görüyoruz. Gerektiğinde belediyenin siyasi yönetimiyle ters düşmeyi göze alabilecek kadar dirençli bir planlama ekibi olduğunu biliyoruz. Hukuka aykırı yollardan belediye şirketine kaynak aktarılması ve Çevre Düzeni Planı'nın bu yöntemle elde edilmesine karşı gösterdikleri tavır nedeniyle görevden alınan yöneticilerin de yine bu planlama ekibinde olduğunu hatırlıyoruz.

Bana göre, belediye içindeki Şehir Planlama Müdürlüğü planlama mesleğinin temel ilkelerine olan bağlılığını pek çok örnekte kanıtlamış bir kurum. Şimdi İstanbul Çevre Düzeni Planı çalışmasında kasıtlı olarak kente zarar verebilecek kararların altına imza atabileceklerini düşünemiyorum. Üstelik de bu planın hukuka uygun olarak elde edilmesi için 3-4 yıldır bu kadar çaba harcamışken... Dolayısıyla, onayı tamamlanıp ilan edilmesi beklenen yeni planda kente zarar veren kararları gördüğümüzde, plancı olmayan siyasi müelliflerin plana ne kadar etkisinin olduğunu da görebileceğiz.

Yeni Plan mı, Revizyon mu?
Tekrar altını çizmeliyim ki, şu anda Belediye Meclisi'nin onayladığı planı son haliyle görmemiş durumdayız. Zaten plan da onaylanıp son haline getirilmemiş durumda. Sadece 2008 yılı içinde Şehir Planlama Müdürlüğü'nün yaptığı bazı bilgilendirme toplantılarındaki plan taslaklarından yola çıkarak konuşuyoruz, yazıyoruz. Bu toplantılardan edindiğimiz izlenim, yeni planın 2006'da onaylanan önceki planı kapsamlı bir revizyondan geçirme anlayışına dayandığı şeklinde. Sıfırdan bir plan yapılmıyor, eskisi revize ediliyor.

"Böyle olmalı mı, olmamalı mı?" diye tartışmak lazımdı bana kalırsa. Çünkü önceki planın hukuksal gerekçelerle oluşan iptal kararını dikkatle okuyunca, ölçeğinden başlayarak yeni Çevre Düzeni Planı'nın tümüyle yeniden kurgulanması gerektiği anlaşılıyor. Kaldı ki, önceki planın pek çok kararı meslek çevrelerinde haklı olarak benimsenebilmiş değil.

Sonuçta...
İstanbul kentinin bütün sorunlarını 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planıyla çözmek mümkün değil. Dolayısıyla planı bütün beklentilerin karşılanabileceği bir belge olarak görmemek gerekiyor. Ama kentin hayrına olduğunu düşündüğümüz bazı mesleki kırmızı çizgilerimizden taviz vermemiz de beklenemez.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.