Haberler

Amerikan Şehirlerini Yeniden Keşfetmenin Tam Zamanı

Tarih: 21 Nisan 2009 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: Onur Ekmekçi

Görsel: Bob Scott
Amerika zor zamanlar geçiriyor, ama bizim gibi şehir hayatını sevenler için karanlık dönemler uzunca bir süredir devam ediyor. Her ne kadar ekonomiyi canladırmaya katkıları olsa da, kürek atılmaya hazır projelere para yatırmak ya da rüzgar türbinleri kurmak problemleri çözmek için yeterli olmayacak. İhtiyacımız olan cesur bir kentsel vizyon...

Kentler, kalabalık mahalleleri ve kamu servis ağlarıyla çok değerli kültürel zenginlik oluşturan yerler olmakla kalmayıp, aynı zamanda banliyölerden de çok daha verimli yerler. Yönetmeliklere bağlı olarak, yayılmacı yerleşim ve homojenlik, farklılık ve yoğunluğa tercih edilerek, kentler yıllardır göz ardı edilip hatta bazı durumlarda tahrip bile edildiler.

Bu tip yönetmelikler, birçok şehirsel merkezimizin eğlence parkına benzer oluşumlara veya Detroit örneğinde olduğu gibi hayalet kasabalara dönmesine zemin hazırladılar. Aynı zamanda ekolojik olarak sürdürebilirliği olmayan, kapalı yerleşimlere yol açıldı. Değişik etnik, soy ve sınıflar arasına duvarlar çekerek, var olan ekonomik eşitsizlikleri de daha etkin hale getirdiler.

Bu dengesiz durumu düzeltmek için, şehirleri ve hükümetin onlar üzerindeki rolünü nasıl algıladığımızı radikal bir şekilde gözden geçirmemiz gerekecek. Bazı durumlarda bu tamirattan çok, yıkım anlamına gelebilir. Aynı zamanda bu değişim, yıllarını sosyal olarak eşit, yaşanabilir, sürdürülebilirliği olan şehirler yaratmayı kendine amaç edinmiş ve planlamış insanlara kulak vermeyi de gerektiriyor.

Gerekli değişiklikler abartılı görülebilir, fakat imkansız değiller. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizi, ülkenin altyapısını yeniden yapmak için bir şans olarak görenler, geçmişte hükümetin ortaya koyduğu büyük kamu projelerini hatırlatıyorlar. Bunlar arasında, Franlin D. Roosevelt'in 1930 ve 1940'larda oluşturduğu Works Projects Administration (WPA) ve Dwight D. Eisenhower'ın 1956'da getirdiği "National Interstate and Defense Highways Act", ülkenin gerektiğinde neler yapabileceği konusunda iyi birer örnek teşkil ediyorlar.

WPA genel olarak barajlar ve otoyollarla anılmasına rağmen, neredeyse bütün Amerikan şehirlerinde sayısız okullar, konut projeleri ve parklarda izini bıraktı.

Eisenhower'in karayollarına yaptığı yatırımlar da aynı ölçüde etkiliydi, ama şehirlerdeki etkisi her zaman olumlu değildi. Birçok açıdan Karayolları Bildirgesi, banliyöleşmenin, kentselleşmenin önüne geçmesine yol açan, etkisi yıllarca sürecek bir ortamı hazırladı.

Eisonhower'in 2. Dünya Savaşı sırasında gördüğü Alman Otobanı'ndan esinlenilmiş olan program ülkenin çok kuvvetli hale gelmiş askeri endüstrisini barış zamanı ekonomisine adapte etmeye yönelik bir çabaydı. Program, şehirlerarası binlerce millik otoyollar yaratarak, Amerika'nın savaş sonrası otomobil kültürüne ve yayılmacı, şehir dışı yerleşime yakınlaşmasında önemli rol oynadı. Bununla birlikte, kentlerin gelişme süreci de geri dönüşü olmayacak bir şekilde değişti.

Programın en önemli etkisi, Soğuk Savaş ve vatandaşlık haklarının tartışıldığı dönemin getirdiği kültürel değişiklikleri hızlandırması oldu. Orta sınıfın, kentsel yaşamın getirisi olarak düşünülen ırksal gerginlik, potansiyel Sovyet bombaları gibi sözde tehditleri terkederek, güvenli olduğu sanılan banliyölere kaçışına ortam yarattı. Birçok şehirde, karayolları beyazlar ve siyahları birbirinden ayıran çizgiler haline geldi.

New Orleans'tan örnek vermek gerekirse, 10. Anayol kentin en canlı Afrika kökenli Amerikalı mahallerini yıkarak, siyahi orta sınıfın olusturduğu Treme mahallesiyle, turist kaynayan Fransız bölgesi arasında bir psikolojik bariyer yarattı. Bunun yanında, Santa Monica otoyolu Crenshaw ve South Central gibi fakir Afrika kökenli Amerikalılar'ın oluşturduğu mahalleri şehrin diğer kısımlarından ayırmış oldu.

Başkan Obama ve benim üniversitede okuduğumuz 1980'lerin başlarında, büyük hükümet karşıtı, özelleştirme yanlısı Regan politikaları güçlenmekteydi ve kamuya özel projelere harcamalar yapmak artık gündemde değildi.

Birçok büyük şehirde, bu boşluk özel girişimciler tarafından doldurulmaya başlandı. Bunların yaptığı, parkları ve tarihi bölgeleri yenilemekti. Sonuç olarak ortaya çıkan, belli bir temaya dayalı bölgeler, kongre merkezleri ve spor kompleksleri etrafında organize olmuş, gerçek şehirlerin dezenfekte edilmiş versiyonları oldu. Bununla birlikte, bu şehirleri bir arada tutan yollar, koprüler ve kanalizasyon sistemlerinin birbirinden kopmalarına izin verildi.

Aynı sıralarda, Avrupa ve Asya, geleceğin vizyonlarının hazırlandığı yerler olarak, Amerika'yı geçtiler. Avrupa Birliği uzun yıllar harcadıktan sonra, dünyanın en verimli hızlı tren ağına sahip oldu. Bu ağ, kıtanın her yerini birbirine bağlamasının yanı sıra, aynı zamanda Brüksel ve Lille gibi şehirlerin kültürel olarak yeniden doğmasina zemin hazırladı. Bunlara ilaveten, çevreyle ilgili inşaat standartları sadece teşvik edilmekle kalmayıp, yasa haline geldiler ve on seneden fazla bir süredir de durum böyle.

Büyük ölçekli altyapı projelerine yapılan bu yatırım, şehirlerin geleceğine yönelik ciddi bir şekilde fikir üretmekle, sürekli artarak bir araya gelmekte. İsveç hükümeti kısa süre önce, 1930'lardan kalma işe yaramaz bir köprüyü, Stockholm'un merkezinde, kaskatlı havuzlar, otoyollar ve dükkanların bir araya geldigi bir düzenle degiştirmeyi amaçlayan bir tasarım yarışmasi düzenledi. Madrid'te , hükümet dört millik bir anayolu yer altına indirip, üzerini parklar ve konut projeleriyle doldurmayı planlıyor. ve sadece birkaç hafta önce , Fransız Hükümeti Paris metropolünün geleceği üzerine yapılan dokuz aylık bir çalışmayı sonlandırdı. Avrupanın en ünlü mimarlarını kapsayan bu çalışma, sosyal olarak entegre olan "Post-Kyoto City" modelini örnek alan, sürdürülebilirliği olan bir şehir yaratma planının ilk halkası olarak görülüyor.

Çin gibi, merkezi planlamanın Amerika'nın savaş sonrası gelişiminin garip bir parodisi gibi uygulandığı bir yerde bile, daha sürdürülebilir ve yoğun bir şehirleşmeye yönelim var. Hükümet kısa bir süre önce 88 milyar Dolar'a mal olacak, kıyı şeridindeki, Pekin'den Pearl Nehri'ne kadar olan bütün önemli şehir merkezlerini birbirine bağlayacak yük ve yolcu trenleri projesini açıkladı. Hükümet aynı zamanda, Shenzhen ve Guangzhou gibi hızla gelişmekte olan şehirlere de metro ağlarını kurmakta.

Amerika'nın problemi yeni fikirlerden yoksun olması değil. Problem, hükümetin gerçekleştirdiği her büyük ölçekli inşaat projesinin, ne kadar mantıklı olsalarda, 1950'lerin çok katı şehirsel yenilesme taktikleriyle ilintilendirilmesi. Bu yaklaşımın bir sonucu, birçok yenilikçi, altyapı, konut, park yeri gibi sorunları ustaca bir araya getirip, çözüm saglayan projelerin ölü doğması. Bir diğeri ise, tamamen zamanının gerisinde kalmış ve ziyankar, otoyollar, metro, konut, su kaynakları, kamu park alanları gibi konuların birbirinden kopmuş bir şekilde, ayrı ayrı ele alındığı bir federal sistem olması.

Basit ihtiyaçlara çözüm getirecek yatırımlar için gerekli paranın hazırda bulunduğunu göze alırsak, değişik problemleri olan dört şehire göz atmak istiyorum. Bu şehirlerin problemlerine cevap verecek bazı planlar mevcut, ama bu planların hiçbiri şu andaki halleriyle ideal çözümler olarak gözükmüyorlar. Fakat, dikkatli ve koordineli bir şekilde birlikte ele alınırlarsa, şehirlerimizi daha yaşanabilir, sürdürülebilirliği olan, ve verimli hale getirebilecek bir ortam oluşturulabilir.

New Orleans
Katrina fırtınasından sonra hemen sonra, ülkenin her yerinden mimarlar ve şehir planlamacılar, New Orleans'i daha güvenilir ve sürdürülebilir yapacak çözümler icin arayişa girdiler. Kâr amaçsız Kentsel Alan Enstitüsü, fırtınadan birkaç ay sonra, şehrin topoğrafyasına dayalı, bir rapor sundu. Bu raporda önerilen, en çok hasara uğramış, deniz seviyesinin aşağısında kalan bölgeleri sulak alan olarak tutup, konut projelerini rakımı yüksek bölgelere inşa etmekti. Bunun getireceği en önemli avantaj, şehri koruyan kanallar ve setler üzerindeki yükü azaltmak olacak.

Aynı zamanda, bölgedeki mimarlar ve tarihi dokuyu korumak icin çalışanlar, fırtına sırasında zarar görmüş veya kaybolmuş şehrin tarihi katmanlarını koruma altına alacak bir kampanya başlattılar. Bu tarihi doku içerisinde Art Deco Bağış Hastanesi, bazı erken dönem modernizme örnek okullar, New Deal dönemine ait konut projeleri, Ninth Ward evleri ve İspanyol mimarisinden etkilenmiş Fransız Bölgesi bulunuyor.

Bazı özel teşebbüsler bile sosyal ve çevresel endişelerin önemini kavramış gözüküyorlar. Sean Cummings, yerel müteahhit, şehrin nehir kıyında devam eden 6 mil uzunluğundaki, şu an içinde araba parkı, rıhtımlar, ve terkedilmiş depolar bulunduran alan için bir plan önerisinde bulundu.

Bünyesinde Enrique Norten, George Hargreaves, Alex Krieger ve Allen Eskew gibi saygıdeğer mimarları bulunduran bir takım tarafından tasarlanan bu öneri, birbiriyle çatışan şehir gerçeklerini birbirleriyle bağlayan bir model olarak ortaya çıkıyor. Kamu parkları ağı, sokak pazarları, orta yükseklikte konut binaları, eski depoların oluşturduğu ağın icinde bir araya getiriliyor.

Yeşillendirilmiş bulvarlar parkların uzantısı olarak, işçi sınıfının ve yenilenmiş mahallelerin içine doğru devam ediyorlar. Daha da ötesi, yerleşim alanlarını, Kentsel Alan Enstitütüsü'nün vizyonuna paralel olarak, yüksek alanlarda tutarak, daha sürdürülebilir bir şehir icin yol açılmış oluyor.

Şu ana kadar, bu girişimlerin hiçbiri cok fazla tepki yaratmadı. Bölgedeki sivil toplum kuruluşları, anlaşilabilir bir şekilde, enstitünün planına, hassasiyetten uzak olması gerekçesiyle karşı çıktılar. Şehrin yapısı üzerinde değişiklikler yapılmasının politik olarak problemli hale gelmesinin sonucu olarak, Belediye Baskanı C. Ray Nagin hızlı bir şekilde, şehrin yeniden yapılandırılması sürecinin özel teşebbüslerin elinde şekilleneceğinin altını çizdi.

Cummings, nehir kıyısı için olan planınının ilk kısmı için, 30 milyon Dolar'lık bir federal ödenek aldı, fakat verilen para sadece park inşasına yönelik. Projenin sadece üst tabaka beyazların oluşturduğu bir yer olmasını engelleyecek, finansmanı devlet tarafından sağlanan konutlar plan içinde yer almıyor.

Bir köşede bunlar olurken, Konut ve Kentsel Gelişme departmanı (Department of Housing and Urban Development) kısa süre önce, New Deal döneminden kalma binlerce devlet konut projelerini, yerel birçok protestoya rağmen, yıkmaya başladı. Bunun yanında orduya bağlı mühendislik birimleri var olan kanalları ve setleri güçlendirmeye başladı. Halbuki şehrin eski orijinal büyüklüğüne döneceğini düşünmek hiç bir aklı başında insanin inanacağı birşey değil.

Öyle bile olsa, New Orleans'in kaderi hala belirsiz. Deniz seviyesine yakın zarar görmüş birçok bölgede fırtınadan beri değişen bir şey yok. Buna rağmen, sosyal olarak daha kucaklayıcı, daha sürdürülebilir, 1950'lerdeki oluşumların güçlü model teşkil edebilme özelliğini alan bir şehir yaratmak hala mümkün. Bu hayalin gerçekleşmesi, hükümetin değişik kollarının birlikte çalışıp, daha koordine bir plan ortaya koymalarına bağlı.

Los Angeles
Los Angeles, New Orleans'ta yaşanana benzer bir travma yaşamadı fakat fonksiyonel bir toplu taşıma sisteminin ve kamuya açık park alanlarının olmaması çok iyi bilinen sorunlar. Giderek artan nüfusla, bu eksikliklerin daha da belirgin hale gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.


Los Angeles Nehri
Fotoğraf: J. Emilio Flores, The New York Times

1930'lu yıllarda, Frederecik Law Olmsted Jr., Los Angeles Nehri'nin bazı kısımlarını kazarak, ortaya çıkacak kıyılarda konumlandırılacak, birbirine bağlı bir parklar sistemini öneri olarak ortaya koymuştu. Bu plana göre, San Fernando Vadisi'nden, Long Beach'e kadar olan 51 millik bölge boyunca, kentin en fakir bölgelerine yeşil alan sağlanmış olacaktı

Aradan 70 yıl geçtikten sonra, arasında yerel aktivistleri ve mimarları bulunduran Los Angeles Şehir Komitesi, Olmsted'in vizyonunu yeniden gündeme getirdi. Komite, nehrin endüstriyel olarak tahrip edici bir unsur olmasının yanı sıra, aynı zamanda doğu Los Angeles'da bulunan Latin mahalleriyle, şehir merkezindeki beyaz nüfus arasında bir bariyer olarak durduğunu düşünüyor. Çözüm olarak getirdikleri planda, nehrin beton yatağının büyük bölümünün yıkılıp, doğal konumuna geri döndürülmesi, geri kalan kısmın da taşlarla örülmesi öngorülüyor. Daha sonraki süreçte ise nehir yatağının, yeşillendirilmiş yürüyüş yollarını kapsayacak bir yapıya dönüşmesi, parkların ve bisiklet parkurlarının nehir şeridinde konumlandırılması da bu plan dahilinde.

Fakat şu ana kadar, planı gerçekleştirmek icin çok az bir para toplandı. Bu yeşil parkurun yapımına harcanacak 6 milyon Dolar'lık eyalet yardımı da geçen Aralık ayında ertelendi. Bunun yanında, federal hükümet sadece ordu bünyesinde bulunan mühendislerine, nehrin betondan arındırılması konusunda çalışmalar icin yeteri kadar para yardımında bulundu.

Şehir Komitesi üyesi ve planın önemli sponsorlarından Ed P. Reyes' e gore, 100 milyon Dolar'lık bir yatırım sağlandığında, planın şehir merkezine yakın büyük bir bölümü tamamlanabilir. Bu sayede, kentin fakir semtleri, çok değerli park alanları kazanmış olacak. Aynı zamanda, projenin değişim gücünün gösterilmesi, halka canlı bir örnek teşkil edecek.

Los Angeleslı mimar ve şehir plancıların ilgilendiği bir diğer yer ise Wilshire Bulvarı. 1990'ların başlarında, Los Angeles şehir merkezinden Santa Monica'ya uzanan bu 16 millik, bir zamanlar ticaretin çok canlı olduğu bu bulvara, Frank Gehry'le bir gezi yaptık.

Gehry, bulvarın kesiştiği bircok değişik mahalleyi göstererek bana kılavuzluk yaptı. Bunlar içinde Mc Arthur Parkı civarındaki Latin mahallesi, Kore Mahallesi ve arasında Wiltern Tiyatrosu, Los Angeles Sanat Müzesi, Hammer Müzesi'nin bulunduğu bircok kültürel enstitü var. Bunlara ek olarak, Philanthropist Eli Broad Beverly Hills'de ,Wilshire ve Santa Monica Bulvarları'nın kesiştiği noktada, yeni bir müze açmanın hazırlığı içerisinde.

Gehry, daha çok toplu taşımacılık ve kültürel enstitüleri bu güzergah üzerine yoğunlaştırarak, Los Angeles'in uzun zamandır aradığı coğrafi ve sosyal merkezini bulabileceğini belirtiyor.

Bu fantazide Gehry yalnız başına değil. Amerika'nın en yetenekli mimarları Los Angeles'ta bulunuyor ve bunların birçoğu geçmişte Wilshire Bulvarı'nın nasıl yeniden yapılabileceği konusunda kafa yordu. Michael Maltzan, yeni yapılacak devlet okulunun, Wilshire boyunca uzanan toplu taşıma ağına nasıl entegre edilebileceği konusunda çalışmalar yaptı. Bu plan sadece mali açıdan uygun olmakla kalmayıp, aynı zamanda şehrin geçmişe uzanan derin sınıf farklılıklarını da iyileştirebilecek güce sahip.

Yaklaşık on sene önce, bu vizyonun gerçekleşebileceği dönemlerde, Metropolitan Ulaşım Departmanı milyar dolarlık, finansmanı federal hükümet tarafından sağlanan, Wilshire Bulvarı'nı boydan boya geçecek hattı da içeren bir metro sisteminin inşaatı uğraşı içindeydi. Aynı zamanda, birçok yeni okul da yapılmaktaydı ve şehrin ani büyümesi yenileşme sürecinin hızlanmasına sebep oldu.

Birkaç sene önce, metro inşaatı, kontrol edilemeyen masraflardan dolayı durduruldu. Üstüne üstlük, en önemli okulun zehirli atıkların bulundugu bir alana inşa edildiği anlaşılınca, daha önce konulan hedefler hemen daraltıldı.

Yeni seçilen belediye başkanı, Antonio Villaraigosa, metronun genişlemesi fikrini tekrar geri getirmeye çalışıyor. Mevcut ulaşım sisteminin ciddi bir şekilde gözden geçirilmemesi halinde, şehrin, kirlilik ve aşırı kalabalığın bir sonucu olarak çökmesi an meselesi. Los Angeles'i iki ana eksen; yeşil nehir ve asfalt bulvar etrafında öngören geniş çaplı bir plan, kentin bir üçüncü dünya şehri haline gelmesinin önüne geçebilir.

Bronx
Küçük projelerin de bölge karakterine güçlü bir etkisi olabilir. Bronx'un güney kısmında, kâr amaçsız, bölge gelişmesi için çalışan Pratt Merkezi, Sheridan ve Brukner karayollarının bazı bölümlerinin yıkımı için savaş veriyor. Sheridan yolu, Bronx Nehri ve Güney Bronx'da bulunan Puerto Ricolu ve Dominik mahalleleri arasında bir engel oluşturuyor. Bu yol, Robert Moses'un "acımasız" projelerine iyi bir örnek. Eğer tamamlanabilseydi, Broxn Hayvanat Bahçesi'nin de bir kısmını yok edecekti.


Fotoğraf: Rob Bennett, The New York Times

Belediye yetkilileri, 1997 yılında, Sheridan karayoluna giriş noktalarını arttıran, şehrin ticari yiyecek bölgelerine yük taşıyan ağır taşıtlar için trafiği daha iyi hale getirecek bir plan ortaya koydular. Toplum buna şiddetle karşı çıktı ve Pratt Merkezi, bu planın tersine, karayolunu tamamen ortadan kaldıracak bir karşı plan hazırlamaya girişti. Bu plana göre, bölgedeki bütün sokaklar, nehir kenarında oluşturulacak yeni bir parka bağlanacaktı. Buna bağlı olarak bölgede 1.200 yeni konut birimi, yeni bir kanalizasyon tesisi ve nehir etrafındaki sulak alanlar kazanılmış olacaktı. Bölgenin ticari yapılanması da, yapılması planlanan tren istasyonuna bağlı olarak düşünülüyordu.

Kısa bir süre önce, belediye planı incelemeye karar verdi. Fakat uygulansa bile, projenin en önemli kısmını oluşturan konut alanının, kim tarafından finanse edileceği bir soru işareti oluşturuyor. Bununla birlikte, projenin eskiz düzeyinde kalışı, gerçekleşme olasılığını azaltıyor.

Buffalo
Buffalo, popülaritesini yitirmiş şehirlerimizi yeniden yaratma konusunda, ilginç bir örnek olarak görünüyor. Şu aralar, federal hükümetin, sınır kontrol noktalarını genişletmeyi planladığı Buffalo, bir zamanlar ilginç mimari deneylerin gerçekleştirildiği, 19. ve 20. yüzyılın birçok büyük mimarının yapıtlarının bulunduğu bir yerdi. Amerikan peyzaj mimarisinin kurucusu kabul edilen Frederick Law Olmsted Sr.'in yarattığı, şehrin fabrika işcileri için düşünülmüş, birbirleriyle bağlı parklar, bu yapıtlara örnek olarak gösterilebilir.

Birçok diger "Rust Belt" (endüstrinin çekilmesiyle çöküş aşamasına girmiş) şehirleri gibi Buffalo, endüstrinin çökmesi ve banliyöleşmenin bir kurbanı olması ile, gerileme sürecine yaklaşık yarım yüzyıl önce başladı. Olmsted'in parklarının ve bulvarlarının büyük kısmı yok edildi, yükseltilmiş otoyol bu parklardan birini içinden keserek nehir kıyısından uzaklaştırdı. Ayrıca şehir merkezinin bir zamanlar etkileyici olan binaları terkedilmiş bir vaziyette bekliyorlar.


Fotoğraf: Tony Cenicola, The New York Times

Bununla birlikte, hükümet bu eğilimi yavaşlatmak yerine, hızlandırma yoluna gidiyor. Ülke Güvenlik Departmanı (Homeland Security Department), Peace Köprüsü'ne giriş civarında bulunan alanı, yeni teftiş ve park yeri için genişletmeyi planlıyor. Bu planın gerçekleşmesi, çeşitli işçi sınıflarının oluşturduğu, 19. yüzyılın son dönemlerinden kalma İtalyan stili büyük evler ve 1920'lerden kalma gösterişsiz iki aileye mahsus ufak evlerin içinde bulunduğu zengin bir mimari tarihe sahip 5,5 bloğun yıkılması anlamına gelecek.

Yerel korumacılar, tarihi mahallelerin korunmasının, şehrin kurtuluşu açısından çok önemli olduğunu belirtiyorlar. Köprü trafiğinin azaldığına dikkat çekerek, tren sisteminin iyileştirilmesini ve nehir kıyısına girişi kolaylaştırmak için yükseltilmiş otoyolun büyük kısmının sökülmesi için hükümet üzerinde baskı uyguluyorlar. Bu guruplar sadece Olmsted'in 19.yüzyıl sonunda ortaya koyduğu vizyonun geri gelmesini istemekle kalmayıp, aynı zamanda şehrin geleceği için daha kapsamlı bir vizyonla birleştiğini görmek istiyorlar.

Bu noktada, hükümetin planına karşı durabilecek somut bir plan yok, ama potansiyelin güçlü olduğu da bir gerçek. Şehrin mimari dokusu çok zengin. Toplumun her kesiminin katıldığı, tarihin korunması üzerine çalişan dernekler aktif bir şekilde faaliyet gösteriyorlar. Aynı zamanda, küçülen bir kenti kurtarma sürecindeki zorlukların birçok bölgesinde görüldügü bir şehir. Şahsen yetenekli bir mimarın, böyle ümit verici bir yerde, kısıtlamalar getirilmeden neler başarabileceğini görmeyi çok isterim.

Tanımladığım projelerin gercekleşmesi, göründüğü kadar imkansız olmayabilir. Henüz geçen hafta, Federal Ulaşım, Konut ve Kentsel Gelişim Departmanı, sürdürülebilir ve toplu taşımayla bağlantılı toplumun yaygınlaşmasına ön ayak olacak bir "kentsel hizmet" biriminin kurulacağını açıkladı. Bu küçük ama teşvik edici, kentsel büyümeye daha entegre bir yaklaşım sağlamaya yönelik bir adım olarak görülebilir.

Gelecek Eylül ayında, Beyaz Saray ve Kongre, Ulaşım Onaylama Kanun Tasarısı'nı yeniden gözden geçirme şansına sahip olacak. Bu zamanın gerisinde kalmış tasarı, her altı yılda bir yeniden incelemeden geçiyor ve yüz milyarlarca dolarlık ödenek, otoyol yapımı ve tamirine heba ediliyor.

Yeni yönetimin sürdürülebilirliği öncelik olarak ele aldığı düşünülürse, söz konusu para farklı nüfus yoğunluğunu destekleyici, yayılmacı kentselleşmeye karşı projelere aktarılabilir. Para, yıkık dökük otoyollar için harcanmak yerine, toplumu bölmek yerine bir araya getiren yerel yollar ve parklar inşa etmek için kullanilabilir.

Ben ayrıca, sermayedarlar Felix Rohatyn ve Everett Ehrlich'in fikri olan "Ulusal Altyapı Bankasi"nın hayranıyım. Banka, metro, havaalanı inşaatı, liman onarımı gibi büyük ölçekli projelere finansman sağlayan yerel düzeyde işleyen bir "Dünya Bankası" olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir, geleceğe yönelik projelere para aktarması da olasıdır. Banka aynı zamanda hükümetin Genel Hizmetler Dairesi'nin 90'ların ortalarında kurduğu, ülkenin birçok yetenekli insanının federal mahkeme ve ofis binası tasarlamasına olanak saglamış olan değerlendirme sistemine benzer bir oluşum getirebilir. Buna benzer bir ilgi; köprüler, benzin istasyonları, trenler, konut projeleri ve okullar üzerine beslendigi takdirde, sadece toplumsal gururun yeniden inşası için önemli bir adım olarak kalmayıp, aynı zamanda toplumumuzun bizi bir araya getiren kamu altyapı projelerine değer verdiğinin kanıtı olması açısından da önemli olacaktır.

Yarım yüzyıl öncesine kadar dünya, Amerikan mühendisliğine gıptayla bakıyordu. New York, Los Angeles ve New Orleans gibi şehirler, mükemmel bir gelecek icin örnek olarak gösteriliyordu. Boğucu gelenekleri ve elini kolunu bağlayan tarihiyle, Avrupa zamanı geçmiş, gerilemekte olan bir kültür olarak görülüyordu.

Dünyadaki bir çok insanın şu aralar bizi buna benzer bir şekilde tanımlaması küçük bir çelişki değildir.

Başkan Obama'nın yeni, daha aydın, kendisinin eşitlikçi ideallerine uygun bir ülke inşa etmesi için elinde nadir rastlanan büyük bir fırsat var. Bir daha gelemeyebilecek bir fırsat.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.