Haberler

O müthiş an

Tarih: 20 Ağustos 2009 Kaynak: Zaman Yazan: Ahmet Selim
Tam 10 yıl geçmiş.Aynen böyle oturuyordum.Kanepenin üzerine kalemlerimi, kâğıtlarımı, notlarımı yaymışım; yazımı yazmaya çalışıyorum. Öğrencilik zamanımda da yazı çalışmalarımın pozisyonu buydu. Yere bir yastık koyup üzerine oturur, dirseğimi divana (kanepeye) dayayarak yazardım ödevlerimi.

Yanımda da geniş bir sehpa ve üzeri bana lazım olan şeylerle dolu...

Yine o pozisyondaydım.

Yine bir odada yalnızdım.

Düşünmediğim şey yok. Bahçelerde ufuklarda geziniyorum; belirlediğim konuya uygun bulduklarımı alıyorum. Yazı şekillendikçe de, somuta geçiş kolaylaşıyordu... Bir başka deyişle, zaten aslı var olan bir yazıyı ortaya çıkarıyorum. Tarzım bu benim.

Kendimi dinlemem, kendimle konuşmam, aktüel vesileye iliştirilmiş konuyu kendi içime alıp orada çeşitli işlemlerden safhalardan geçirmem ve çeşitli ufuk yolculuklarında şöyle bir dolaştırmam lazım...

Yazı yazmak, fotoğraf çekmeye değil, resim yapmaya benzer. Fotoğrafta obje hazırsa, tuşa düğmeye basarsınız. Resim yapmak ise, objeyi yeniden üretmektir. Vakte, yoğunlaşmaya ihtiyaç gösterir. Yazı yazmak aslında yanlış bir deyiştir; doğrusu yazıyı üretmektir. Ürettikten sonra hangi aletle isterseniz onunla harflere çevirirsiniz.

... O gün, o anda, böyle bir yoğunluk dikkati içindeydim. Bir ara, "ne kadar sakin ve sessiz bir gece" düşüncesi geçti içimden... Ve "İki göz odada yaşarken bile, annem-babam ev halkı, bana böyle bir çalışma ve düşünme köşesi oluşturma fedakârlığını gösterirlerdi..." nostaljisi de içimi şöyle bir dalgalandırdı. Onları kaybedeli, 3 yıl olmuştu... Ben hep bir odada yalnızdım ama, onların arka odalardan gelen sıcaklığını, himayelerini, sevgilerini, yardımlarını, katkılarını hep hissederdim. Bir odada yalnız olmadan çalışamam ama, evde yalnız kalmayı hiç sevmem.

Birden sanki yer zıpladı, yahut patlayarak bizi zıplattı. Deprem falan gelmedi aklıma. Bu her şeyi dümdüz edecek bir infilak sadmesi gibi bir şeydi. Kurtulabileceğimiz ihtimalini de tedbiri falan da hiç düşünmedim.

Gayr-i şuurî olarak, bir kıyamet şimşeği çaktı beynimde ve o zıplatmayla ayaklanıp kelime-i şehadet getirerek birlikte ölelim diye arka odada uyuyan hanımın yanına koştum. Deprem şuurum ancak ilk 20 saniyeden sonra uyandı... O binaların bu depreme nasıl dayandığına hâlâ hayret ederim. Beton bina resmen gıcırdama sesleri çıkardı ama dayandı... Küçücük, minicik, nokta kadar bir mesafe kalmıştı çöküşe; deprem durdu.

Kapıyı açtım. Çıt yok. O anda bile, bir dayanışma, bir ses duyma, bir bakışma, bir iletişim reaksiyonu yoktu!.. Sonra patır patır dışarıya çıkmaya başladılar. Tabii biz de çıktık. Yıllardır doğru dürüst toplantı yapamayanlar, deprem meydanında toplandı! Her halükârda, gaflet paçalarımızdan akıyor...

Binayı yenileyip depreme "dayanıklıca" ölçülerde yeniden yaptırma görüşmeleri 5,5 yıldır sürüyor; plan-proje-sözleşme her şey hazır, hâlâ 3-5 için bir türlü başlayamadık! Depremler binalarımızı sarsıyor, fakat gafletimizi kıpırdatamıyor bile! Her zaman söylerim: İmanı anlamak da anlatmak da zor değil; ama gafleti anlamak da anlatmak da çok zor.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.