Haberler

İstanbul'a giydirilen "kültür gömleği"

Tarih: 21 Ocak 2010 Kaynak: Yeni Şafak Yazan: Akif Emre
İstanbul'un, Avrupa'nın diğer iki taşra şehriyle beraber, 2010 Kültür Başkenti ilan edilmesine sevinmeden önce bunun İstanbul için ne anlama geldiğini sorgulamak gerekirdi. Hazırlıkları epeydir süren "2010 Avrupa Kültür Başkenti" olarak nasıl bir İstanbul'u takdim ettiğimiz meselesi, yaklaşık 200 yıllık batılılaşma maceramızın en yakıcı sorusuyla yüzleşmeyi gerektirir.

Temel soru şu: İstanbul bir Avrupa şehri midir? Ya da daha önce gündeme getirdiğim gibi: Avrupa (ve de biz) hangi medeniyete ait İstanbul'u kültür başkenti olarak görmek istiyor/uz?

'İstanbul'un Avrupalılığı' üzerinden iki farklı yaklaşım var; ilki, batıcıların, geçmişi tümden reddederek yeni bir uygarlığa dahil olmuş çağdaş Türkiye'yi temsil eden bir şehir varsayımı. Bir gecede medeniyet değiştirmeyi mümkünmüş gibi kendini batılı sayanları geçelim. Bunlar İstanbul'a, daha çok Bizans kökleri ve Galata çevresinden ibaret sayan bir modernlik ve batılılık kurgusuyla yaklaşır.

2010 Kültür Başkenti projesini yürüten muhafazakar iktidar ve çevresi açısından bakıldığında daha eklektik bir durum söz konusu. Avrupa medeniyeti ile Osmanlı ve İstanbul ilişkisini Avrupalılık parantezine alarak tanımlayan muhafazakar yaklaşım kültür başkenti konseptinin içini doldururken tüm zaaflarıyla kendini ele veriyor.

Benzer tutum, Avrupa Birliği'ne neden girmemiz gerektiği konusunda nefes tüketen muhafazakar siyasetçiler ve yazar-çizerler tarafından sergilenmişti. Kısaca, Avrupa bilim ve tekniği Müslümanlardan aldı; dolayısıyla Avrupa medeniyetinin temelinde İslam vardır, tezini işleyen son derece eklektik bir tarih ve medeniyet yorumu ortaya çıktı. Avrupa medeniyetinin tüm günahlarına , insanlığa hediye ettiği açmazların vebalini maddi ve teknik başarı karşılığında İslam medeniyetine bedel olarak fatura edilişi üzerinde kafa yormaya gelmeyen tipolojidir. 20 yüzyıl başlarında İslam dünyasında görülen batı karşısında ezilmişliğin özür dilemeci tavrın bugüne yansıması AB konusunda tekrar yeşerdi.

Osmanlı tarih yorumunu Avrupa üzerinden gören, tanımlayan son okuma ise bir bakıma "yeni Osmanlıcılık" söyleminin alameti farikası gibidir. Osmanlı'yı Avrupa'nın bir parçası sayan ve muhafazakar söylemin tekrarlamaktan pek haz duyduğu bu tarih ve medeniyet yorumu siyasi olarak pek kullanışlı görülüyor bugünlerde.... Aslında bu tarih okuması da bir batılı yorumlamadır. M.G.S Hodgson'un Osmanlı'yı Avrupa medeniyetinin bir parçası olarak yorumlamasından ödünç alınmıştır.

Osmanlı tarihinin aynı zamanda bir Avrupa tarihi olması askeri, coğrafi bir olgudan öte Balkanları aşan varlığını Avrupa parantezine alan bir kurgudur. Osmanlı'yı, " Avrupa'nın ötekisi" olarak Avrupa kimliğinin oluşumunda belirleyici bir özne olmaktan çıkarıp paranteze alan yaklaşım Batı merkezli bakış açısının ürünüdür. Osmanlı'nın askeri ve coğrafi olarak Avrupa'da varlık gösterdiği gerçeğinden Avrupa medeniyetine şekil veren değerlerin ortak paydasını oluşturduğu anlamını çıkarmak en azından bir gece medeniyet değiştirerek artık Batı uygarlık dairesine girdiğimizi varsaymak kadar tutarsızdır. Unutmamak gerekir ki, Batılıların gözünde 20. yüzyıla kadar Ortadoğu'nun sınırları bugünkü Bosna'dan başlıyordu.

Avrupa'nın bir parçası, devamı olarak İstanbul'un hangi kültürün başkenti olduğunu sormak havada kalıyor bu duruma göre. Oysa İslam medeniyetinin başkenti olarak İstanbul hangi Avrupa'nın kültürel karşılığı olduğunu sormak ancak bu yaşlı kıtanın, çok kültürlülüğünü ciddiye aldığımızda anlamlı olabilir. Zorlayarak da olsa İstanbul'u Avrupa'ya eklemleme çabası Helen ve Bizans rengi baskın bir kültür tanımına götürür. Nitekim İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti konsepti için geliştirilen söylem bu yönü öne çıkartıyor.

Avrupa, kendi kültürel köklerinin yansımasını bulduğu İstanbul'u mu yoksa farklı ve özgün bir kültürün temsilcisi olarak İstanbul'u mu kültür başkenti görmek istiyor? Bu soruyu Avrupa'dan önce bizim sormamız, yüzleşmemiz gerekiyor. Ve 200 yıllık batılılaşma çabaları sonucunda, İstanbul'un temsil ettiği siyasal iradenin yok edilmesiyle üzerine giydirilmek istenen deli gömleğinin yeni versiyonu ile karşı karşıyayız. İstanbul'a giydirilen kültür gömleği muhafazakar tezgahta dokunarak "yeni Osmanlıcılık" biçimiyle sahneye çıkartılıyor.

İstanbul, eğer İslam medeniyetinin başkenti olarak varlık bulmasaydı farklı kültürlerin yeşermesi imkansız olacaktı. Farklılıkların yaşayabilmesi için 'bir İslam şehri olarak İstanbul'un yaşatılması gerekir.

Batıcı seçkinlerin İstanbul'a giydirmek istediği deli gömleği ile muhafazakarların resmettiği, Avrupa'nın taşrası niteliğindeki diğer iki şehirle yarıştırılan bir İstanbul'a önce İstanbul isyan edecektir. Ne var ki yeni Osmanlıcılık formatı için deli gömleği giydirilmiş İstanbul çok uygun düşüyor.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.