Haberler

Camekana Değil Emekana Bakmak...

Tarih: 19 Nisan 2010 Kaynak: Aslı Odman
Her ne kadar Tuzla Belediyesi, ilçenin imajını köftesi, sahil şeridi, ‘prestij alışveriş caddesi', ‘osmanlı evleri' ve Formula 1 ile ‘cilalamaya' çalışsa da, Türkiye'nin çoğunluğunun aklına Tuzla deyince kapkara bir resim geliyor olmalı: sürekli can öğüten kocaman bir tersane. Tuzla Belediyesi ‘İstanbul buradan başlar!' sloganı ile şehrin üzerindeki ‘Avrupa Kültür Başkenti' ve ‘Müstakbel Küresel Finans Başkenti' halelerinden parça koparmaya çalışıyor. Türk Gemi İnşa Sanayicileri Birliği GİSBİR'in Başkanı Murat Bayrak, Tuzla'da ‘Türk ekonomisinin yıldızı gemi inşa sanayinin başkentini' görüp, yeterince teşvik vermeyen ‘denizci devlet babalarını' eleştiriyor. Raspacı Ramazan'ın Tuzla'sı ise aslen iş ile ev arası düz bir çizgiden oluşuyor; yevmiyesini ve canını korumaya, birikmiş kredi kartı borcunu ödemeye çalıştığı bir cambaz ipi Tuzla. İlçenin yönetenler ve ‘geniş kamuoyu' tarafından tahayyül edilen imajı ile sakinlerinin emekleri ve gündelik koşuşturmacaları ile oluşturdukları mekân arasındaki ilişki çelişkili: Tuzla'yı tahayyül etmeye, planlamaya yetki ve zamanı olanlar mekâna somut emek vermiyor, Tuzla'da emek verenlerin Tuzla'yı tahayyül edecek vakti ve yetkisi yok.

Tuzla'nın kuşbakışı sosyal coğrafyası: Güney-Kuzey çelişkisi?
İdari olarak Tuzla, Mart 2009 seçimlerinde sayısı 39'a çıkmış İstanbul ilçelerinin 32.si. 1992'de Pendik'ten koparak bağımsız bir ilçe olmuş. İstanbul'un en doğusu. Tuzla Tersaneler Bölgesi'ni barındıran Aydınlı Koyu ise ilçenin güneydoğusuna düşüyor. İstanbul'daki sekiz organize sanayi bölgesinin Deri, Kimya, Boya, Mermer ve Makina işkollarında kurulmuş beşi Tuzla'da bulunuyor. İkiyüz bine yakın ilçe sakini için sanayi önemli bir ekmek kapısı teşkil ediyor. Taa 1980'lerin başına kadar balıkçılık, tarım ve ‘sayfiyecilik' ile geçinen bir bölge olduğunu ve sanayileşmesini ise darbe sonrası emek rejimi içerisinde gerçekleştirdiğini unutmamak lazım. 1990'ların sonu ve 2000'lerde ise Tuzla'da bir Güney-Kuzey ‘işlev çatışması' yaşandığından bahsetmek mümkün.

Kuzeyin üst düzey konuta yönelik gelişiminde itici güç büyük kamu kaynakları transfer edilerek 2005'de İstanbul'a ithal edilen Formula 1 pisti İstanbulPark. Son on yılda ilçenin kuzeyi, yani eski Akfırat, Orhanlı beldelerindeki arazilerde ciddi bir emlak piyasasına açılma yaşandı. Şu anda tam ve pahalı bir fiyasko olduğu ortaya çıkan Formula 1 Türkiye projesi, bir koçbaşı gibi etrafının lüks site imarına açılmasına yaradı. Burada Aziz Yıldırım, Aydın Doğan, Saray Halıları gibi büyük grupların villakent projeleri var. Dönemin Akfırat Belde Belediye Başkanı hâlâ yolsuzluktan hapishanede çilesini dolduruyor. Sabancı ve Okan Vakıf Üniversitelerinin ilçeye okumak amaçlı geçici olarak çektiği nüfus da ‘kuzeyli ziyaretçilerden' oluşuyor. Ezcümle, Tuzla'nın kuzeyi güneyinden kopuk, sınıfsal ve işlevsel olarak diğer uçta bir altkentleşme yaşıyor. Böylece Tuzla beş organize sanayi bölgesi, Türkiye'nin gemi inşa sanayi kapasitesinin yüzde 80-90'ını yüklenen Tersaneler Bölgesi, Formula 1, dört üniversite gibi birbirine sosyal olarak çok uzak düşen yapıları yanyana ‘barıştıramadan' barındırıyor.

2009 İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda Tuzla tahayyülü
15 Haziran 2009'da yürürlüğe giren 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda Tuzla'yı arıyoruz. Plana göre İstanbul, 1st anbul (Firstanbul) olacak. Marka şehir, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip finans merkezi olarak ‘birinciliğe oynayacak'. Planda ‘mevcut yüzde 32'lik sanayi oranınının, uzun vadede yüzde 20'ye düşmesi planlanıyor', gibi bir ifade var. Tuzla'nın, Silivri ile beraber 'İleri Teknoloji Alanı-İTA' olması öngörülüyor. Burada üniversite-sanayi işbirliğine ve Pendik Slicon Vadisi Teknoloji Alanı'na vurgu yapılıyor. Kuzeydeki eski belde, yeni mahalle Orhanlı'nın bir altmerkeze dönüştürülmesi ve İstanbul'un altı lojistik bölgesinden biri olarak 'lojistik işlevler'ini genişletmesi öngörülüyor. Mevcut hangar ve depolar ve Gebze'ye yakınlık düşünüldüğünde en ‘gerçekçi' projeksiyon, bu lojistik işlevlere vurgu yapan projeksiyon gibi gözüküyor. Aydınlı'da bir sebze meyve hali planlanıyor. Büyük zararlardan sonra mülkiyeti tekrar Formula 1 Uluslararası'na devrolunan, Akfırat'taki İstanbulPark'a hâlâ sahip çıkılıyor ve burası planda ‘uluslararası spor alanı' olarak işlevini koruyor. Kartal-Kurtköy-Tuzla-Gebze 'raylı sistem koridoru'ndan bahsediliyor.

Şimdi soru şu: Bütün bu lojistik, araştırma-geliştirme, uluslararası spor, konut işlevleri arasında sanayi ve sanayi işçisi ne olacak? Sanayi işçileri kendiliğinden yok mu olacaklar yoksa denize mi dökülecekler? Halen Tuzla, Gebze'yle birlikte bir bütün oluşturan tam bir sanayi havzası: Ne demiştik, İstanbul'daki sekiz organize sanayi bölgesinin beşi Tuzla'da. Bunun üstüne bir de Türkiye'nin en büyük Tersaneler Bölgesi var güneyinde. 1990'lardan beri buraya şehrin içinden tersanecikler, deri sanayi, mermer sanayi, boya/vernik sanayi kaymış. O yüzden hâlâ Tuzla'da çalışanların çoğu, Pendik-Gebze ile sınırlanabilecek bir havzada yaşıyor. Çalışmak ve yaşamak iç içe. İşçi havzasının tanımı işte bu.

Tuzla Belediyesi'nin geçmişteki Tuzla tahayyülleri: ‘Sportif' Tramvay Hattı ve Palmiyeli Ekolojik Vaha
Ne bu Çevre Düzeni Planı'nın lafzına, ne de yerel belediyelerin söylemlerine, gerçekleşmesi kesin planlar diye bakmak lazım. Ama zihniyeti ve güç ilişkilerinde ağırlık kazanan belli eğilimleri gayet iyi gösteriyorlar. Bu arada söylenen ile eylenen arasında, müthiş bir kaynak sarfı, gösterişçi yatırım, belleksizlik ve süreksizlik var. Tuzla Belediyesi 29 Mart seçimlerinden önce de bir AKP belediyesiydi, yalnızca yüzde 2 farkla da olsa da sonra da bir AKP belediyesi.

Hatırlarsınız, "Küçükçekmece Miami olacak", "Tarlabaşı Şanzelize olacak"tı ya; bir önceki Tuzla Belediyesi de bizim Tuzla'ya imajlar tombalasından 'Monako'yu çekmişti! ‘Zengin turist' yatıyla Monako'da Formula 1 seyretmeye gelir gibi Tuzla'ya İstanbulPark'a gelecek, yatı ‘temizlenecek' Aydınlı Limanı'na demirleyecek, sonra da belediyenin anlaşmaya varmak üzere olduğu bir Alman şirketin döşeyeceği raylı sistem ile limandan taa kuzeydeki Akfırat'a şık bir tramvay ile geçecekti. ‘Sık sık ölümlerle gündeme gelerek ilçenin imajını zedeleyen Tersaneler Bölgesi' marinaya dönüşünce iş kazaları sorununa ‘en azından Tuzla ölçeğinde' çözüm bulunmuş olacaktı (kalanını gemi inşa üretiminin kaydırıldığı, mantar gibi çoğalan yeni tersane bölgelerinin bulunduğu belediyeler düşünecektir artık). Bu ‘fantastik sportif tramvay'ın amaç durak İstanbulPark'a ulaşması için, eğer askeri arazilere (Tuzla Piyade Okulu) çatmıyorsa, Organize Sanayi Bölgeleri arasından kıvrıla kıvrıla ilerlemesi, işçi konutlarını, apartkonduları geçmesi gerekecekti... Bu arada spor hayranı bu ‘zengin turistler' ilçe merkezinde 'eski osmanlı butik otellerine' ve Tuzla köftesine dolarları yatıracaklardı. Sosyolojik araştırmadan çok, bir tiyatro oyununa konu olabilecek bir senaryoydu bu. Şimdi yeni dönem Tuzla AKP Belediyesi'nin web sayfasında bu tramvay projesi ile ilgili tek kelime bile göremiyorsunuz.
Birkaç ay önce de, ne yazık ki bu sefer başlamış bir başka projenin de nasıl çamurlara batmış olduğunu görmek durumunda kaldım. Kamil Abduş Gölü'nü bilir misiniz, tam tersaneler bölgesine sırtını vermiş o gölü? İsmini, kendisine bölgedeki tuz imtiyazı tevdi edilen bir Lozan mübadilinden almış. Dünyanın nadir suyunu denizden alan, yani lagün göllerinden biri. Kendine has flora ve faunası var, daha doğrusu 1980'lere kadar varmış. Sanayileşme ile, özellikle de Tersaneler Bölgesi'nin işlemeye başlaması ile göl tamamen kurumuş.

Bu gölün başka bir önemi de var: Hrant Dink'in büyüdüğü ve Rakel Dink ile tanıştığı, sonra çalıştığı, çocuklar büyüttüğü Kamp Armen yetimhanesine çok yakın. Hrant Dink, bir de Garo Abi çok güzel anlatır Tuzla'yı ve Kamil Abduş Gölü'nü; nasıl çocuklar yetimhane inşaatında çalışmış, Anadolu'dan göçen Ermeni çocuklar gelmiş, atları, koyunları, köpekleri, hatta maymunları varmış, nasıl göle inip de yüzerlermiş... Tersaneler Bölgesi'nde bilmem kaç tonluk saç bloklarının üzerinde hayatınızda görmediğiniz kırmızılı mavili kuşlar görebilirsiniz, şaşırmayın! Belleklerinde göç bilgisi kalmış birtakım cins kuşlar olmalı bunlar... Demek ki bu göl zamanında müthiş bir gölmüş.

Bir önceki Belediye, 'Yeniden Diriliş Tuzla Gölü Rehabilitasyon Projesi' adı altında hafriyatlar yaptı, palmiyeler ve bir iki gözlem kulesi dikti, kurumuş göle su aldı denizden. Tuzla Belediyesi ise bu proje ile AKP İl Başkanlığı tarafından 'Çevre Ödülü'ne' layık görüldü. Projenin vizyon resimlerinde arkadaki Tersaneler Bölgesi tamamen fotoşopla silinmiş, ahşap köprüler mutlu çocuklu çiftleri ağırlamaya hazır. Bir adım ötesindeki realiteyle fotoşopun ‘silme' tuşuyla yanaşan bir proje. Beş metre yakındaki gölün kıyısında bir sandviç yiyen işçi, oynayan çocuk göremezsiniz. Kıyısı metruk ve çamurludur her daim. Gene AKP'li olan yeni belediye, bu projeye sahip çıkmıyor, usulsüz hafriyat yapıldığı söyleniyor. Bugün gidip görürseniz, palmiyeleri kazıp kazıp götürülmüş, yollar çamura batmış, ahşap 'kuş gözlem kuleleri' çürümüş. Bu iki sahip çıkılmayan prestij projesi, yerel belediyelerin ilçelerin sosyal coğrafyasına uzaklığının en elle tutulur kanıtları. Yerel eklemlenmesi olmayan, halk deyişi ile ‘sahip çıkanı olmayan' projeler orta vadede çamura batıyor. Geriye kalan ihalelerle zenginleşmiş bir iki şirket ve bir sonraki seçimlerde kazanmak için kurulan bir sosyal ağ.

2009 İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda Tuzla Tersaneler Bölgesi tahayyülü
Mezkur Çevre Düzeni Planı'nda bu sefer Tuzla Tersaneler Bölgesi'ni arıyoruz. Tuzla özelinde sanayi ile ilgili 'vizyon' olmadığından bahsetmiştik. Var olan sanayiye de böyle bakıyor plan: "Gelişme imkânı bulamayan, mekânda sıkışmış, altyapısı yetersiz ve çevre kirliliğine neden olan Tuzla'daki tersane alanında yük ve yolcu gemileri ile yat ve gezinti teknelerinin inşa, tadil, bakım ve onarımı yapılacaktır. Bu alandaki tersanecilik faaliyetleri kısa ve orta vadede sıhhileştirilerek ve yoğunluğu azaltılarak işlevini sürdürecek, uzun vadede ise fonksiyonunu kısmen değiştirerek yeniden yapılandırılacaktır". 2009 Çevre Düzeni planı, bir önceki 2006 planıyla karşılaştırınca, tersanelerin muhtemel kaydırılmalarına dair daha yumuşak bir dil kullanıyor. Bu kapalı ifadeden ‘özel sermaye kendi içinde yapılansın, ona göre zaten gerekli düzenlemeler yapılır' gibi bir anlam çıkarmak mümkün. Demek ki Tuzla'nın güneyinin kaderini gemi inşa sermayesinin fiili merkezileşmesi, Tuzla'daki muhtemel fiili yoğunluk azalması ile beraber düşünmeli. Yani bu sefer tersaneler kaydırılırsa bu 1980'lerde Dalan döneminde olduğu gibi kamu eliyle değil, piyasa eliyle olacak.

Zira, daha çok yerel belediye ve Büyükşehir Belediyesi'nden sadır olan, "çok ölüm oluyor, tersaneleri kaydırıverelim, yerine Aydınlı Koyu'nda yat limanı, üretimi yapalım, marina yapalım temiz olsun" tarzındaki ‘sanayinin desantralizasyonu' önerisi yapıldığı dönemde, gemi inşa sermayesi fiilen Anadolu'nun kıyılarına yayılıyordu. Bunun ilk mekânsal sonucu ne oldu: taşeronlu üretim tarzı ile beraber ölümler de saçıldı: 2009'da yaşamını yitiren 15 işçinin 10'u Tuzla'da, beşi Tuzla dışında öldü. 2009 ve 2010 senelerinde Yalova Tersaneler Bölgesi'nde üç işçi, İzmit Körfezi'nde Marmara tersanesinde iki işçi, Kocaeli Serbest Bölgede iki işçi, Kocaeli TVK tersanesinde bir işçi, Zonguldak Ustaoğlu'nda da bir işçi daha öldü. Tuzla'ya örnek gösterilen Pendik Askeri Tersanesi'nde de iki işçi son iki senede canından oldu. En son içinde bulunduğumuz ayda on dört gün içinde art arda ölen işçi, Sinan da İsmail de Tuzla'da değil, Yalova Tersaneler Bölgesi'nde çalışıyordu. Bir de işin içine Kocaeli, Yumurtalık gibi Serbest Bölgeler giriyor ki, oralarda iş, gümrük, çevre mevzuatları çeşitli oranlarda askıda. Adı üstünde, serbest, yani masun. Böyle yerlere herhangi bir işçi örgütlenmesinin girmesi çok daha zor. Ezcümle üçüzler kriz ortamında yavaşlatılmış bir hızla olsa da yayılıyor: gemi inşa sermayesi, taşeronluk sistemi ve seri iş kazaları. Fakat sendikalaşma aynı oranda yayılmıyor.

Tuzla'nın hâlâ bir işçi havzası olması, yaşamak ile çalışmanın birbirinden ayrılmamış, Tuzla'da çalışan işçilerin büyük kısmının Gebze-Kartal arasında bir daire içerisinde oturuyor olması, ‘kuzeyin güneye galebe çalmamış olması' örgütlemeyi kolaylaştıracak mekânsal bir avantaj. Bu durum tekstil, gıda, metal, hizmetler gibi diğer işkollarındaki sendikaların hayalini bile kuramadığı bir örgütlenme kolaylaştırıcısı. Burada, ‘mekânın imkânını' kullanarak, işçilerin farklılıkları içinde bir araya geldikleri bekâr odaları, kahvehaneler, hemşeri dernekleri, amele pazarları, konutlar gibi yerleri tespit edip, oya işi işler gibi uzun vadeye sabırla yayılan bir örgütlemenin yapılması gerektiğine inanıyorum. Soyut mekân, marka oluyor, sermaye birikiminin bir aşamasını oluşturuyor (camekân). Somut mekân, emek üzerinden bir araya gelme imkânını sağlıyor (emekân). Somut mekânı, emek mekânını, emekânı ciddiye almanın, örgütlenmenin sözünü oradan türetmenin vakti geldi de geçiyor.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.