Haberler

Bir uzun rüya: Datça

Tarih: 12 Temmuz 2010 Kaynak: Yeni Asır Yazan: Elif Özkan
Rengarenk begovilleri, arnavut kaldırımlı daracık sokakları, taş evleri, kendi olmanın dışında başka hiç bir şeyi beceremeyen sıcak, evcimen insanları, bademi, kekiği, balı ve "Can Baba"sı ile bir uzak düş...

Yola çıktığımda serin yağmurları geride bırakıp, dingin bir nehre ulaşmayı düşlüyordum. Canhıraş kavgalar, yalanlar, dolanlar, örselenmeler, telaşlar, koşuşturmacalar sinip kalmıştı üzerime ağır nemli gecelerde...

Yola çıktığımda, biliyordum... Geri dönüp bakmayacaktım...

Dilimde Can Yücel'in dizelerini seslendiren Yeni Türkü'den bir ezgi, "Başka türlü bir şey benim istediğim/ ne ağaca benzer ne de buluta/ burası değil gideceğim memleket/ denizi ayrı deniz, havası ayrı hava..."

Bıraktım kendimi uzayıp giden yolların kucağına.

Uyandığımda, badem ağaçları, rengarenk begoviller ve kekik kokuları "Merhaba" dedi bana.

Kapadım gözlerimi uzun bir düşe. Uyandımn Datça'ya...

"Zaman sensin"

"Zaman sensin" diyen Aragon'a usulca göz kırptım. Ne geçmiş, ne gelecek... Taş evlerin, daracık sokakların arasında zaman "şimdi"ydi artık. Zaman, kaybolma ya da kendini yeniden bulma zamanıydı Datça'da.

Yunan mitolojisinde "Olağanüstü nitelikler taşıyan ülke" denirmiş Datça'ya. Tarihçi Strabon "Tanrı, yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse Datça Yarımadası'na bırakır" demiş.

Ben Can Baba'nın izini sürmeye geldim bu sahil kasabasına..
"Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"

"Sevgi Duvarı"nı aştım usulca süzülen yelkenlilere özlemle bakan balıkçı kadınların gözlerinde...

Acele etmeliydim. Bu düş bitmeden gezilecek çok yer, yaşanacak çok şey var. "Can Baba" tuttu elimden. Babasına sığınıp yeni öykülere yelken açan küçük bir kız çocuğuydum artık. "Burası 3 B'si ile tanınır" diye anlatmaya başladı. "Bal, badem ve balık."

Sonra o meşhur kahkahası yayıldı kocaman yüzüne... Bir de benim dizelerim çınlar her sokakta. Evine götürdü beni. Daracık taş sokaklardan geçtik. Zaman dehlizlerinde yitirdim kendimi. Elim, kocaman avucunun içinde küçücük... Kapıyı açamayınca bastı sunturlu küfürlerinden birini.

"Unutmuştum. Artık sadece 12 Ağustos'larda açıyorlar kapıları bizimkiler" dedi. Sonra yüzüme bakıp gülümsedi, "Ölüm yıldönümümde yani..."

Kapının önünde fotoğraf çektirdim. Cam atölyelerini, büyük kentlerden gelip de "yalansızlığı" özleyen insanların yaptığı bin bir çeşit el ürünlerini inceledik, kedileri, köpekleri sevdik, yerli kadınların saygılı, sevecen sohbetlerine ortak olduk. Sonra yorulduk. O alışkın. Yılları geçmiş bu "Asude bahar ülkesi"nde. Ben vurgun yemiş gibiyim.

"Gel bak seni kime götüreceğim" dedi ve yürüdü gitti. Koştum arkasından. Sonradan öğrendim, Muhtar Orhan'ın Kahvesi'ymiş onu yakaladığım o şirin kahve. Şiirlerini, yazdığı, köylülerle sohbet ettiği kahve...

Rakı-balık

Son içtiği şarap şişesi ve yarım bardağı öylece duruyor bir çerçevenin içinde.... Ve el yazısıyla yazdığı şiirleri. Oturup soluklanıyoruz. Mezarını görmek istiyorum. İzin vermiyor. "Bir dahaki sefere ben yokken git" diyor. Anlıyorum onu...

Eski Datça'ya hoşçakal demenin vakti geldi. Merkeze inip rakı balık yapma zamanı artık. Çağlar öncesinden gelen mitolojik öyküler fısıldıyor gece, kulağıma. Her kadehte farklı bir öykü...

Derler ki, "Günümüzden 4-5 yüzyıl kadar önce İspanyol korsanlar Datça açıklarından geçerken gemideki cüzzamlıları atmaya karar vermişler ve yanaşıp Datça'ya bırakmışlar. Datça'nın bol oksijenli havası iyi gelmiş cüzzamlılara. Yaraları kapanmış. Dağların eteklerine bir köy kurup orada yaşamaya başlamışlar."

Rivayet mi bilinmez. Ama bildiğim, insan burada ölmez.

Uyanma vakti
"Beni kuzum Datça'ya gömün/ Geçtim Ankara'yı, İstanbul'u/ Oralar ağzına kadar dolu/ alabildiğine de pahalı/ Dediğim gibi, beni Datça'ya gömün/ Şu denizi gören mezarlığın orada/ Defne diye deşerlerse ama karışmam."

Can Baba'nın "Vasiyet"iydi bu dizeler. Altına imza atıp, beni dönüş yolculuğuna çıkaracak otobüse atıyorum kendimi.

Döneceğim kentte yağmurlar beni bekliyor. Yapış yapış nemli gecelerde, gördüğüm bir uzun düşü paylaşabileceğim insanlar bulmalıyım. Bulmalı ve onlara Andre Siegtnied'in dizeleriyle seslenmeliyim: "Düşlerinizi gerçekleştirmek istiyorsanız önce uyanmalısınız."

Ben Datça'da uyandım. Size de öneririm.

Denizden keşif zamanı

Deliksiz bir uyku çekiyorum. Bu gün yalnızım. Bugün denizden keşfetme zamanı Datça'yı. Limanda beni bekleyen tekneye atlıyorum son anda yetişmiş olmanın telaşıyla... Ve başlıyor yolculuk...

Domuzçukuru, İnceburun, İncirli Mağarası, Palamutbükü, Akvaryum Koyu...
Ve Knidos... Başka bir zaman boyutundayım şimdi...

Anadolu'nun en batı ucundayım işte... Knidos yarımadanın en ucu. Yarımadanın kuzeyi Ege, güneyi Akdeniz. Hem Ege hem de Akdeniz benim. Altımda pul pul balıklar, üstümde muhteşem bir gökyüzü... Dört bir yanım mavinin her tonu. Ve yüzyıllar öncesine tanıklık etmenin zevkini yaşayan yelkenliler...

Can Baba dayanamayıp, karadan fısıldıyor dizelerini, "Durdukça yosundan yeşil, kulaç attıkça mavi."

Güzel saçlı kraliçe

Unutuyorum kendimi mavinin her tonu içinde kaybolurken.
Knidos, Datça'ya 35 kilometre uzaklıkta şaraplarıyla ünlü antik bir kent. Antikçağ'da ünlü Afrodit heykeline ev sahipliği yapmış, Homeros'un epik dilinde "Güzel saçlı kraliçe" diye söz edilen Demeter'iyle ün salmış, adı hep aşk ve cinsellik söylentilerine karışmış bir yerleşim yeri. M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren arkeolojinin "Görkemli kenti" olarak anılıyor.

Knidos'ta biri 20 bin, diğeri 5 bin kişilik iki tiyatro var. Belki bir Dor, belki bir Roma kadınıyım. Beyaz uzun giysiler içinde sahnedeyim. Saçlarımda badem kokulu rüzgarlar...

Kaptan bizi çağırıyor. Dönüş vakti.

Yarın Datça'nın pazarı. Binbir çeşit otu görmeden, bal, badem, kekik, adaçayı almadan gitmemeli...

Gitmek!.. Git-me-meli.

Nasıl gidilir ?

Dalaman havaalanı Datça'dan 160 km. uzaklıktadır ve havaalanından Marmaris'e kadar servis ile ve daha sonrasını ise saat başı kalkan minibüsler aracılığıyla tamamlayabilirsiniz. Bodrum havaalanına gelmek isteyenler için ise feribot servisi ile Datça'ya 2 saat içinde ulaşma imkanı bulunuyor ancak kesin hareket saatleri sezona ve aylara göre değiştiğinden daha önceden soruşturmada fayda var. Datça Marmaris arası 65 km. ve yaklasik bir saatlik bir yolculuk gerekiyor. Datça İzmir arası ise 330 km. ve 4 saatte İzmir'e ulaşım imkanı var. Datça İstanbul arası ise otobüsler ile yaklaşık 14 saat sürüyor. Bunun dışında Rodos ve Sömbeki adalarından kalkan feribot ve deniz otobusleri ile Datça'ya ulaşmak mümkün.

Ne yenir?

Ege kültürünün önemli bir bölümünü oluşturan sebze ve ot yemeklerini mutlaka tatmanız gerek. Birçok yemek ismi duydum ancak içlerinden sadece Kabakçiçeği dolmasını yedim. Muhteşem lezzetli bir şey. Diğer yemekleri de sadece adlırını yazacağım ayrıntılı olarak bilmiyorum ancak ortak noktaları envai çeşit otu kullanıyor olması... İlabada, Delleme, Gışıyak, Könger, Tilki, Mürdümük bunlardan bazıları...

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.